|
AK Parti’nin HDP siyaseti
1 Kasım Seçimine hızla yaklaşıyoruz. Bu seçimin bir yerde; güven kaybına uğramış olan AK Parti'nin “güven tazeleme” seçimi olduğunu yazdım. AK Parti, iktidârı döneminde Türkiye'nin târihsel tıkanıklıklarını aşan çok önemli adımların öncüsü ve taşıyıcısı oldu. Partinin son seçimde yaşamış olduğu güven ve destek kaybını, basit olarak bir “iktidâr yorgunluğu” ya da “yıpranmışlığına”; kısmen de “yozlaşmışlığına” yormak, yanlış değil; ama hayli eksik olacaktır. AK Parti, zaman içinde kendisini büyüten ve merkeze taşıyan “toplumsal-siyâsal” açılımlarını elde tutmakta ve yeniden üretmekte zorlandığı gerçeği eğer odağa alınmazsa , “güven tazeleme” süreci doğru yönetilememiş olur ve AK Parti açısından istenmeyen sonuçlar doğurabilir.

AK Parti elitlerinin, 7 Hazîran Seçimindeki düşüşün sebepleri ve sâiklerini hayli yoğun; lâkin örtük istişarelerle merceğe aldığını gördük. Bu bir usûl meselesidir; diye düşünenler olabilir. Ama söylemlerden anladığım kadarıyla AK Parti'nin bütün bu değerlendirmelerden çıkardığı sonuç; partinin isâbetli aday tercihlerinde bulunmadığı, kadroların yeterince çalışmadığı, AK Partili bir kısım seçmenin, “nasılsa parti kazanacaktır” diye düşünerek seçimlere katılmadığı noktalarında yoğunlaşıyor. Kürt seçmenlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde, HDP'nin Ak Parti'yi geriletmesi ise, “ ârızî” bir yanılgı olarak değerlendiriliyor. 7 Hazîran Seçimlerinde “yanılan” Kürt kökenli seçmenlerin, bu defâ; özellikle de terörün hortlayıp, yerleşim yerlerini de içine alan bir alev topuna dönüşmesinin, seçmenleri kendine getireceği ve böylelikle kayıpların telâfî edilmesinin mümkün olacağı varsayılıyor.

Bu değerlendirmelerin hiç şüphesiz doğruluk payı vardır. Ama, meselenin sâdece bu kadarla sınırlı kaldığına inanılıyorsa, durum çok vahim demektir. Seçim kazanılıp, yeniden tek başına iktidâr olunsa da, daha derindeki aşındırıcı etkiler işlemeye devam eder ve yönetme sıkıntıları da kısa veya orta vâdede kendisini gösterir.

İyimser olarak bakıldığında, bu “sosyolojisi derin” ve “ontolojik kırılma riskleri yüksek” meselelerin AK Parti elitleri tarafından algılanıp değerlendirildiği; lâkin taktik bazı endişelerle seçim söylemlerinin dışında tutularak, güven tazelemiş bir AK Parti'nin gündemine havâle edilmiş olduğu ileri sürülebilir. Böyle de olsa, seçim taktiklerinin daha dikkatli ayarlanması gerekir. Özellikle HDP konusunda AK Parti'nin nasıl bir yol izleyeceği çok kritik bir yer tutuyor.

HDP'nin, siyâsal rüşdünü ispat noktasında büyük bir başarısızlık yaşadığını; PKK'nın vesâyetinden bir türlü arınamadığını; böylelikle de kendisine oy veren bir kütleyi de hayâl kırıklığına uğratmış olduğunu gördük. Hattâ bunu, birkaç yazıda eleştirdik. HDP'nin bu başarısızlığı, tahminim odur ki 1 Kasım Seçimindeki “kayıpla” kendisine dönecektir. Ama bu kayıp, büyük bir ihtimâlle, Kürt seçmenlerin yoğunlukta olduğu bölgelerde seçime katılımın düşüklüğü ile tezâhür edecektir.

O zaman tabloyu yavaş yavaş tamamlayalım: Kürt seçmenlerin 1 Kasım Seçimine katılma isteksizliği göstermesini Türkiye'den kopmak istemeyen anaakım Kürt tercihinin siyâsal karşılıklarının ve umutlarının erimesi olarak değerlendirebiliriz. Bir tarafta Kürt oylarda azalan AK Parti var; diğer tarafta ise Kürtlerden aldığı siyâsal ev ödevini başaramayan bir HDP. Bu bir anlamda Kürt sorununun çözümü adına siyâsal seçeneğin zayıflaması ve özellikle de genç nüfûsu etkileyen PKK'nın tekçiliğini besleyecek büyük bir fırsatın doğması demektir. HDP'nin kadroları arasında bu oluşuma alkış tutacak olanların mevcûdiyeti kesindir. Hattâ; güvensiz bölgelerde sandıkların birleştirilmesi gibi mâkûl bir kararı bahane ederek HDP'nin seçimi boykot edebileceğini îmâ eden açıklamalar HDP'li şâhinlerin mârifetidir. Ama HDP'nin kadrolarının külliyen böyle düşündüğünü sanmıyorum. Henüz tek tük duyulsa ve çok açık dile getirilmese de, “HDP=PKK” formülünü kabûl etmeyen ve siyâsal duruşta direnenlerin de olduğunu düşünüyorum. Bu îtibarla, HDP ile PKK arasındaki “yakınlığı” bir “özdeşlik” olarak değerlendirmek ve işlemek, HDP'yi barajın altına düşürüp gömmek arzusunu anlamlı bulmuyorum. Eğer bu, özgür tercihler üzerinden Kürt seçmenlerin AK Partiye destek vermesi olarak tecelli edecekse mesele yok. Ama böyle olacak gözükmüyor. AK Partinin bu bölgelerde kaybettiklerini telâfî etmesini beklemek, en azından 1 Kasım Seçimi için gerçekçi değildir. Ufak tefek toparlanmalar ve artışlar olabilir. Bu da, AK Parti'ye ancak bir “Pirus Zaferi” yaşatabilir.

AK Parti'nin seçim stratejisi, bir taraftan MHP'ye kayan oyları yeniden kazanmak için milliyetçi tonda bir söylem geliştirmek; diğer taraftan da HDP'yi “gömmeye” dayalı bir yol izlemek noktasında düğümlenmiş gözüküyor. Bu, partiye kabaca %3'lük bir oy artışıyla yeniden iktidâr sağlayabilecektir. Pekiyi muktedir kılabilecek midir?

AK Parti; müesses nizamdan gelen ve 2002'de sağladığı siyâsal başarıyı kendisine dar etmeyi amaçlayan engellere takıldı. İktidâra geldi; ama hayli uzun bir süre muktedir olamadı. Parti bunu 27 Nisan'daki kararlı tutumu ile aşmayı bildi. Şimdi de benzer bir durum mevcut. Ama bu defâ Ak Parti'ye biçilen meşrûiyet krizi, toplumsalda gövde buluyor. Müesses nizamdan gelen meşrûiyet çelmesi çok sun'iydi ve de bunda partinin sorumluluğu yoktu. Ama çelme, şöyle ya da böyle toplumsal üzerinden geldiğinde “sorumluluktan kaçma lüksü” yoktur. Çok dikkât etmek ve basitlemelerden uzak durmak lâzım.
#1 kasım seçimi
#kürt seçmen
#ak parti
#pkk
#hdp
9 years ago
AK Parti’nin HDP siyaseti
Güzelim, "Türk Lirası"...
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?