|
Algılar ve yargılar
Bendeniz bu yazıyı yazarken milyonlarca seçmen sandıklarda oylarını kullanıyor. 1 Kasım seçimini idrâk ediyoruz. Neticelerin memleketimize hayırlar getirmesini dilerim.

İktidâra gelen kim olursa olsun, bundan böyle uğraşması gereken çok temel bir mesele olduğunu düşünüyorum. Kimilerinin bilerek, çok daha büyük bir kitlenin ise; derinliğini kavramaksızın sâdece “şık” bulduğu için kullandığı bir kavram çiftinden bahsediyorum: Algı yönetimi. Evet, önümüzdeki on senelerde bu, iktidâr ilişkilerinin odak meselelerinden birisi olacak.

Basit bir tespitle başlayalım: Siyâset, târihsel-kültürel kökleri îtibârıyla “kan dâvâsı”nın inceltilmiş hâllerini kapsar. Siyâset Arapça'da; at terbiyesini ifâde eden “seyis” kelimesinden türer. Yâni, bir tür ıslah edilmişliği, veya evcilleştirilmeyi anlatır. Batı dillerinde de durum farklı değildir. Politika ile, meselâ kibarlığı anlatan Fransızca “politesse” ve İngilizce “politeness” kelimeleri akrabadır. Siyâsetin mekânını anlatan “polis” kelimesi, Arapça'da karşılığını “medine” kelimesinde bulur. Romalılar ise buna “civitas”ı münâsip görmüşlerdir ki; gerek “medeniyet” , gerek “civilization” kelimeleri buradan türer.

Siyâsetin varlık sebebi, kan dâvâlarına has “çıplak telleri” kablolamak; akım yükseldiğinde ise onu topraklamaktır. Ama bâzen kullanılan kablolar o kadar kalın, topraklama o kadar derindir ki, akımın şiddetini unuturuz. Zaman zaman ortaya çıkan kaçaklar olmasa siyâsetin hakikâtiyle yüzleşme fırsatımız dahi olmayacaktır. Bir Rönesans düşünürü olan Machiavelli; siyâsetin; taşıdığı moral iddialarına mesâfe alıyor ve onu kablolayan plâstik gerçekliğe îtibar etmemiz gerektiğini yazıyordu. Bir Neo-Marksist olan Gramsci ise; asırlar sonra Machiavelli'nin tezlerini uyarlamaktan çekinmiyordu. Modern siyâset felsefecisi olan Schmitt ise bizi yeniden siyâsetin plâstik gerçekliğine kaptırmaktan alıkoyan; siyâsetin “dost-düşman” ayırımından ibâret olan kök hakikâtini düşündüren metinler kaleme almıştı. Bu isimlerin lânetlenmiş isimler olmasını anlıyoruz. Ama, onlardan nefret edenler bile, bir yerde, haklı olmasalar bile doğru düşünmüş olduklarını teslim ederler.

Geç-modern dünyâ olarak tanımlanan, modernliğin “tükenmişlik sendromu” yaşadığı bir iklimde; siyâsetin kablolarının hayli aşınmış ve bolca kaçak veren bir durumda olduğunu söyleyebiliriz. Geç-modern ekonomizm ekonomiyi “nesnelleştirip” ahlâkî kablolarından nasıl soyduysa; siyâset de bundan nasibini aldı. Ama durumu kabullenme konusunda ortada önemli bir farklılık mevcut: Ekonomizmi çok olağan karşılayıp, zihinlerimizi buna yatırdık. Ama siyâsetin nesnelleştirilmesine gönlümüz hâla râzı değil. Siyâsal akıl bu açıdan hâla ekonomik aklın vasatlarının çok gerisinde. Hâlbuki artık siyâsetin yakıcı akımları, çıplak tellerle ortalıkta dolaşıyor; dokunanı da yakıyor. Terör bunun en uçtaki, en alenî hâlidir. Hâlbuki terör, bugün siyâsetin konvansiyonel ve banâl gerçekliğidir.

Geç modern dünyâda siyâsal maharet siyâsal iddiaların kablolandırılarak evcilleştirilmesinden çok; açığa çıkan akımlar arasında seçmeci yakınlıklar geliştirmek ve bu suretle bazı akımların şerârelerinden beslenmek; diğerlerini ise topraklamaktır. Hâsılı siyâsal akımları kablolamanın yerini tercihli bazı akımları şiddetlendirmek; diğerlerini ise topraklama aldı. Beğenelim, beğenmiyelim durum bu merkezde. Bu süreçler ise siyâsal kamuoyları üzerinden yürüyor. Şimdi buna bir bakalım.

Modern durum kitleleri siyâsete şirk koştu. Müesses siyâsetler uzun bir süre bunu hazmedemedi. Önce yok saydılar. Daha sonra bastırmak istediler. Olmadı. En son olarak evcilleştirdiler. Geç-modern dinamiklerin aşındırdığı modern tornalardan artık iş çıkmıyor. Siyâsal kamuoyları kendilerini kuşatan kabloları delip geçti. Artık kamuoylarının “oluşturulacak” bir tarafı kalmadı. Oluşturmanın yerini “tetikleme” aldı. Siyâsal fikirler, entelektüel derinlikler artık iş görmüyor. Bunların yerini basitlemeler aldı. Her basitleme yüklü bir akımı tetiklemeye yetiyor. Geç modern dünyânın entelektüel standartları bu azdırma, veya tetikleme işindeki etkinlik ölçülerini veriyor. Kamusal aydınlar olarak tanımlanan bir zümrede anaakım iş bu.

Algılar tam da burada önem kazanıyor. Geç modern kültürel durumda algılar artık araçsal değildir. Her algı, aracı ve amacı kendinde olan bir otonomlaşmanın karşılığıdır. Yâni düşünmek için; düşünüp eylemek için algılamıyoruz. Çevrim basitleşti: Tepkimek için algılıyoruz. Yüksek gerilimli otonom algıların yüzdüğü geç-modern durumda psikolojizm ile sosyolojizm arasındaki mesâfe de böylelikle kapanıyor.

Gezi olaylarının târihsel önemi bu tabloyu Türkiye sathında belirginleştirmesiydi. Hangi meşrepten olursa olsun; ister dindar ister seküler; 90'lı ve dahi “sosyal medyalı” orta sınıf çocuklar yavaş yavaş seçmen çoğunluğunu oluşturmaya başladı. Herkesin birbirine bağırıp çağırdığı TV dizilerini ve propramlarını seyreden bir nesil bu. Onlar asla büyümeyecek dâima çocuksu algılarıyla ve çocuksu tepkimeleriyle yaşayacak. Geç-modern dünyâda siyâsetin başarısı, bunları yok saymak, hele hele bastırmakta diretmek değil; yönetmekte sağlanan başarı olacaktır.
#Gezi olaylar
#sosyal medya
#Siyâset
8 yıl önce
Algılar ve yargılar
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’