|
Dünyanın güzellemeleri(1)

Tam isâbet ettiğinden çok emin olmamakla birlikte, "güzelleme"yi estetizasyonun karşılığı olarak kullanıyorum. Bu kavramı en yoğun ve bütün derinlikleriyle kullanan çevre, başta Walter Benjamin olmak üzere Frankfurt Okulu yazarları olmuştur. Güzellemeler, temsil dünyâlarımızda; ya da kültürel yeniden-üretim süreçlerinde ortaya çıkıyor ve gelişiyor. Güzellemelerin elbette bir mâsumiyet boyutu mevcuttur. Belki sanatlar, hakikatin temsili ya da yorumu yolunda en mâsum ve incelmiş güzellemeleri içerir. Ama bunun dışında, güzellemelerin o kadar da mâsum kalabileceğini sanmıyorum. Farklı kültürel galerilerde cirit atan güzellemeler; hakikatin çarpıtılmasını, bir şeyi "olduğundan farklı kılmayı" ifâde ediyor. Bu da en doğrudan karşılığıyla insanın, kendisini ya da hemcinslerini yanıltması değil de nedir?

Modern insanın mukadderâtı yüzyıllar boyu "püritan çekirdek âile", "okul", "işyeri" ve "kışla" arasına sıkışıp kaldı. Foucaultgil entelektüel devrimin başarıyla açığa çıkardığı üzere; bütün modern hayatlar disiplin etrafında örgütleniyor. Püritan burjuva âile, okul, iş yeri ve kışla; disiplin toplumunun farklı veçhelerini oluşturmaktadır. Bunların her biri özel bir güzellemenin konusudur. Klâsik kavramını bir envanter tekniği olarak modern kültüre borçluyuz. Eski dünyâ ile kıyasıya hesaplaşan modernist zihniyet; sınıflandırıcı refleksiyle kendisine, "târih tarafından kirletilmemiş saf kaynaklar" olarak tanımladığı klâsiklerle temel attı. Ama zaman içinde, bu envanter tekniği kendisi için de geçerli olmaya başladı. Bugün modernliğin klâsik dönemleriyle geç modernliği ayrıştırıyoruz. Güzellemenin târihi ise devam ediyor. Artık sâdece klâsik güzellemelerin iş görmediğinden bahsedebiliriz. Disiplin toplumu, yeni güzellemeler eşliğinde yeniden yapılandırılıyor.

Önce âileden başlayalım: Büyük, geleneksel âilede güzellemesi yapılan daha ağırlıklı olarak büyüklerin otoritesiyken; onu dağıtan modernite çekirdek âileyi kutsamıştır. Bu kutsama, dar bir alandaki çok kısa paslaşmalar üzerinden yapılır ve büyük âilelerde görüldüğü üzere bir geleneğe yaslanmadığından; uzun soluklu bir inandırıcılığı da olmamıştır. Nitekim modernitenin kültürel krizlerinin bastırmasıyla en kolay ve en çabuk olarak ondan vazgeçilmiştir. Meselâ âilenin reddi ve serbest beraberliklerin ilânı 1950"li yılların sonunda başlayıp 1960"lardaki karşıt kültür hareketinde (Beat ya da Hippi kuşağı, 1968 ruhu) tamamlanmıştır. Bugün, artık üretimde ve işbölümündeki karşılığı o kadar net olmadığı için âile kurmak kadar onu yıkmak vak"ay-ı âdiyedendir.

Okulun reddi, meselâ Pink Floyd"un The Wall"unda olduğu üzere 1980"lerde çok fazla dile getirilmiş olsa bile, hayatta karşılığını bulmamıştır. Yâni en kırılgan birim olan âileden okula gelindiğinde, saha genişliyor ve uzun paslar mümkün oluyor. Eğitimin transformasyonu yeni eğitim güzellemeleriyle sürüyor. Üretim kapitalizminin disiplinli, yüksek derecede kamu müdahaleleri gerektiren eğitim anlayışı, içerdiği bütün güzellemelerle birlikte çözülüyor. Bunun yerini "esnekleşme " olarak güzellenen; ama benim gözümde sâdece içeriksizlik, sorumsuzluk ve savrukluğun yaygınlaştırılması anlamına gelen bir hayat tarzı alıyor. Elbette, bunun karşısında eskisini savunacak değilim. Biliyorum ki, bu esneme, o zamanların katılaşmasının sonucudur. Nevzuhûr tuhaf meslekler ya da uzmanlıklar sarıyor dört bir yanı. Meselâ artık mesleklerden değil; "kariyer plânlamalarından" bahsediliyor. Kariyer de bir güzellemedir. Kariyer sâhibi olmak, sağlam standartlara bağlanmış, odalarda örgütlenmiş olan klâsik mesleklerden birisine sâhip olmaktan farklıdır ve genellikle de bir yüksek eğitim kurumundan yalap şap mezun olup, beher cepten en az üç tane sertifika çıkarma hüneriyle anılır.

Üretim kapitalizmi herkesi meslek sâhibi kılmak istiyor ve bunun için her düzeyde ağır ve disiplinli eğitim süreçlerinden geçiriyordu. Öyle gözüküyor ki; artık istenen bu değil. Aldığımız sözüm ona esnek eğitimle her konudan hap şeklinde bir şeylerle tanıştırılmak suretiyle üretime değil; tam tersine tüketime hazırlanıyoruz. Bilgi sâhibi olmanın yerini haberdâr olmak alıyor. Haberdâr olmak ise bizi sâdece belli standartlarla tanıştırıyor. Bu tanışıklık baştan çıkarıcıdır: Bize sâdece sorgulamaksızın bu standartlara ulaşma iştihası yüklüyor. Her şeyden bir nebze haberdar olan; sanki çok boyutlu yetişmiş gibi durup aslında aslında hiçbir şeyi tam olarak bilmeyen yarı câhillerin ufku sâdece tüketimde genişliyor. Devam edeceğiz....

12 yıl önce
Dünyanın güzellemeleri(1)
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’