|
Kurucu Yasa’ya doğru (2)

Merkez sağ partilerin siyâsal partilerin niteliği Türkiye'nin taşrasına dağılmış büyük çevre nüfûsunu bazı kültürel vasatlarda “dolaylı” temsil etmesiydi. Bu vasatlar elbette ki sembolik muhafazakâr vasatlardı.



Türkiye'de on seneler boyunca siyâsal oyun bu şekilde kuruldu. Oyunu bozan ve kendisine göre yeniden kuran ise özellikle de kriz süreçlerinde devletin sert çekirdeğini oluşturan askeri ve ona bağlı sivil bürokrasinin müdahaleleri ve memleketi fabrika ayarlarına döndürme girişimleriydi.



Türkiye'de siyâseti anlamlı kılacak olan süreç, merkez sol ve merkez sağ partilerin kendi aralarındaki kayıkçı kavgalarını sona erdirecek esaslı maddî dönüşümlerdi. Bu maddî dönüşümün sermâye ve demografik düzeyde iki ayağı olabilirdi.



Türkiye'de taşranın çözülmesi 1950'lerde başlayan ve 2000'li seneleri bulan en az yarım asırlık bir süreci kapsıyor. Ama bunun görece bir sermâye birikimi ile eşlenmesi bunun son yarısında gerçekleşti.



Türkiye'de sermâyenin yapısı eş anlı olarak hem “dışarıya” hem de “devlete” bağımlı olmasıydı. Bu da onun genel lümpen karakterini ortaya koyuyordu. İthâl ikameci dönemlerde sermâye alabildiğine devletçi ve sınırlı bir birikimin taşıyıcı oldu. Bu da onu devletçi hâkim doktrinin sıkı bir müttefiki haline getirdi.



1980'lerdeki ANAP iktidârı yerleşik orta sınıflar, yerleşik sermâye ve asker-sivil bürokrasi arasındaki ittifâkı önemli ölçüde sarstı. Ama güçlü bir direnç ile karşılaştı. 1990'lar ise merkez sağ ile merkez sol arasındaki kayıkçı kavgalarının unutulduğu ve târihsel bir ittifak olarak pazarlanan bir restorasyon dönemini başlattı. Bu dönemde dünyâdaki sermâye dolaşımının karakteri de değişmişti. Borçlanma imkânlarının önündeki târihsel blokaj çoktan sona ermiş ve memleket sıcak paraya kavuşmuştu. Bu sıcak para elbette ki ağır bir fâiz üzerinden giriyordu. Ama mühim değildi. Restorasyon dönemi ağır bir devlet borçlanması üzerinden bu paraları yerleşik sermâyeye aktarıyor; onları üretken bir güç olmaktan çıkarıyor birer para oyuncusu hâline getiriyordu. Bu da zâten lümpen karakterli olan Türk sermâyesini daha da lümpenleştiriyordu. Bu oyun restorasyon hükûmetleri sırasında kesin bir iflâsla sona erecekti.



Türkiye'de toprağın ve ona bağlı büyük nüfûsların çözülmesi tarımda kapitalistleşmenin fonksiyonu olmadı. Toprak kendi kendisine tükendi. Büyük nüfûslar özellikle de 1980-1990 ve 2000'li senelerde zirveye ulaştı. Bu nüfûsun merkeze yürüyüşü önce yerel yönetimlerde daha sonra da yavaş yavaş merkezi yönetimde görülen derin siyâsal etkiler doğurdu. Türkiye 2000'li senelerin başında yerleşik güçlerin iflâs ettirdiği, bu arada da siyâseten kendisi de iflâs eden bir Türkiye idi. Boşluğu dinamik süreçleri karşılayan yeni bir siyâsal ajan olarak Ak Parti doldurdu.



AK Parti sermâyenin dışarıya olan bağımlılığında devleti kullanma alışkanlığını sona erdirdi. Kritik olan budur. Daha mühimi siyâsal kültürel düzeyde “muhafazakâr demokratlık” olarak tanımladığı bir eksende “kapsayıcı”, “vâitkâr” bir açılım yaptı.



Görülen o ki, “devlet-ulus-sermâye” üçlemesi îtibârıyla 2000'li seneler Türkiye'nin târihinde maddî manâda geriye çevrilemez bir dönüşümün yaşandığı dinamik bir süreçtir; elbete çok mühim ve ağır sorunlarıyla. Bunların başında ise bu maddi dönüşümün kurumsal karşılıklarının olmaması gelmektedir.



Devâm edeceğiz…


#Merkez sağ partiler
#Kurucu Yasa
#merkez sol
8 yıl önce
Kurucu Yasa’ya doğru (2)
Tarihin en adaletsiz sınavı-YKS 2021?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim