|
Siyaset ve ekonominin çatallaşması: Yunanistan (2)
Zoon Politikon ve Homo Economicus'un, içerdiği bütün târihsel potansiyel iğdiş edilerek evcilleştirilmesi, 20.Yüzyıl'ın işidir. Ekonomik olarak çıkarını kollayan ve maksimize etmeye çalışan insan ile; siyâsette bütün tasavvurlarını söndürmüş, yasalara uyumlu yaşayan “makbûl” vatandaş, belli bir siyâsal- ekonomik dengede eşlendirilmiştir. Bu eşlendirmenin teorik alt-yapısını Keynesyen paradigma vermiştir. Bu paradigma ekonomik akıl ile siyâsal aklın îcaplarını(!) “yeniden bölüşüm” üzerinden eşlendirmektedir. Yapısı çok basittir aslında: İnsanlara; “Siyâsal hakların üzerinden ekonomik olarak daha fazlasını isteyebilir; yine siyâsal özgürlüklerinle bu taleplerini açığa çıkarıp örgütleyebilirsin” denmektedir. Artık birer Leviathan olmaktan çıkarılmış (sosyalleşmiş) devletler de bu dengenin bânisi ve hâmisidir.

Pekiyi ekonomi ile siyâset arasındaki bu dengenin kurulma sâiki nedir? Bu, üretim fetişizmi ile savaş arasında, 19.Yüzyıl'dan başlayarak, II.Genel Savaş sonrasına kadar süren bir sarkaçlanmanın sürdürülemez oluşudur. Talep eksikliği ile talep arzının şişmesi arasındaki dengesizliği kapitalizm savaşla çözüyordu. Ama nükleer tehlike yeni yollar bulmayı zorunlu kıldı. Bulunan çâre işçi sınıfının alım gücü arttırılmış orta sınıfa dönüştürülmesiydi. Böylelikle hem siyâsal tansiyon düşülmüş olacak; hem de müzmin talep eksikliği meselesi giderilmiş olacaktı.

Günümüzde, özellikle de 3.Dalga Kapitalizm, bu dengeyi tamâmen bozdu. Siyâsal ekonomi modelini bozmak, bu iki parametreyi ayrıştırmaktır aslında. Ekonomizm, çıkarlarını maksimize etmeye göre şekillendirilmiş ve bu temelde bâzı “târihsel kazanımlar” da elde etmiş olan orta sınıflara; ”Artık yeniden-bölüşüm meselesi siyâsal bir mesele olmaktan çıktı. Herkes kendi göbeğini kendisi kesecek” demektir aslında. Ekonominin nesnelleşmesi ve bilimselleşmesinin sayılar, istatistik vb araçlar üzerinden gelişen bir dile oturtulması; öyle gözükmese de bir ideolojik meseledir. Ekonominin aşılmaz kanunları olduğunu söyleyen ve bunun bir siyâsal mesele hâline getirilmesini ise “akla ziyan” bulan bir ideolojidir bu.

Siyâsal-ekonomi dengelerinin bozulması insanlığı uyandırabilirdi. Ama bunun da önünü aldılar. Müzmin talep eksikliğini kredi kapitalizmini şişirerek sağladılar. Bu, orta sınıf konformizminin sürdürülmesini sağlıyordu. Çok daha önemlisi; maddî anlamda orta sınıf olsun ya da olmasın, herkese orta sınıf gibi hissetme ve yaşama fantazmasını aşılıyordu.

Ekonomik içeriği boşalan siyâset, bu boşluğu kültürel kamusallıklara sâhip çıkarak aşmaya çalıştı. Hâlbuki kültürel dünyâ büyük ölçüde şişirilmiş, lümpen bir dünyâydı. Siyâsallaşan kültürel davalar, artık eskisi gibi kamusal alanın ayrıcalıklı sâhibi değildi. Siyâsal kültürel davalar, kültürel kamusallıklarda; turizm, teknoloji, tüketim, şenlik, magazin, spor gibi diğer kültürel kamusal alanlarla kuşatılmış buldu kendisini. Zoon politikon bu cümbüşte orijinalitesini sürdürmekte ısrarcı olduğu nispette sakil kaldı; diğer kültürel kamusallıklara karıştığı nispette ise sulandı, orijinalitesini kaybetti ve lümpenleşti.

Bretton-Woods sonrası düzende, kapitalizmin dünyâ işbölümünde kredi hareketleri merkezden çevreye doğru bir akış sağladı. Bu akışın doğurduğu bolarma, özellikle de yarı-merkez toplumları dönem dönem rahatlattı. Cebini doldurdu; ama daha temelde bağımlılık ilişkilerini derinleştirdi. IMF bunun örgütleyici gücüydü.

2008, dünyâda bu düzenin artık eskisi kadar kolay sürdürülemediğine işâret ediyor. Yunanistan, AB üyeliği sonrasında bu geçici rüyâyı yaşadı. Ulusal kültürü de buna müsait olduğu için, kültürel kamusal hayâtını alabildiğine şenlendirdi. Har vurup harman savurdu. Sonu iflâsın eşiğine gelmek oldu. Syriza hareketi ve önderi Çipras'ı iktidâra taşıyan, fakirleşme değil, orta sınıf düş bozumu oldu. Onun için oylar, beklenen oranlarda Komünist Parti'ye ya da lümpenleşmenin siyâsal taşıyıcısı olarak faşist Altın Şafak'a değil, orta sınıfı temsil eden Syriza'ya gitti. Yakışıklı fit, beyaz gömlekli ve kravatsız Çipras'ın orta sınıf bir aileden gelip, orta sınıfın yaşadığı bir Atina mahâllesinde, orta sınıf bir aile kurmaya evrilen hayât çizgisi bunu gösteriyor. Diğer Syriza ünlüsü, yine yakışıklı ve fit Varufakis'in terkisinde hoş ve alımlı eşiyle motorsikletli görüntüleri orta sınıf değerlerini okşuyor. (Garibim Morales böyle bir görüntü vermiyordu hâlbuki).

Çipras, parametreleri ayrışan siyâsal ekonomik dengesizlikte, ekonomizme karşı siyâset kartını açtı. İlk defâ AB'nin göbeğinde Syriza ve PODEMOS üzerinden “siyâset versus ekonomi” durumu yaşanıyor. Bu önemli bir gelişme olmasa bile önemli bir gösterge. Kim kazanacak? Bilmiyorum. Siyâseten parlatılmış ama eleştirel-ilkesel bir derinliği olmayan bir hareket bu. Sâdece eski düzene yeniden kavuşmaktan başka bir amacı yok. Orta sınıf kurban vermeden bunu aşamaz. Üst ve orta orta sınıflar sürecin kendilerine bulaşmasını istemiyor. Bir kurban verecekler. Kim kaybecek? Kaybedenin alt orta sınıflar olacağını öngörebiliyorum.
#Zoon Politikon
#Homo Economicus
#Bretton-Woods
9 yıl önce
Siyaset ve ekonominin çatallaşması: Yunanistan (2)
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’