|
Terörün çarpıttığı dünya
Paris'te yaşanan terörist katliam muhtemeldir ki Avrupa kamuoyunda saklı duran İslâm düşmanlığını arttıracaktır. Bunun illâ ki açık bir meydan okumaya dönüşmesi; meselâ her yerde ırkçılığı iktidâra taşıması gerekmiyor. Avrupa, bir şekilde hayâtı kendisi için de zindana çevirecek bu tarz yükselişlere set çelmeyi de bilir. Kastettiğim, yabancı düşmanlığının banâl, ya da konvansiyonel tarzlarıdır. Artık Avrupa'da yaşayan yahut Avrupa'nın kapılarını zorlayan Müslümanlar daha anlayışsız; daha hoşgörüsüz muamelelerle karşılaşmaya hazır olmalıdır.

Diğer taraftan tırmanan konvansiyonel İslâm karşıtlığına dâir yürütülen savunmacı dil çok dikkât çekici. Bu dilin üzerinde fazlaca düşünülmeden bir ezber tekrarı gibi kullanıldığını görüyorum. Söylenen şey şu: “İslâm ile şiddet biraraya getirilemez. İslâm bizâtihi terör üreten bir kaynak gibi görülüp değerlendirilemez”. Amennâ… Zâten aklı başında olan herkes, Karatani'nin ifâdesiyle; “orijinal dînlerin” “barış” eksenli bir dünyâ görüşü ve mesajı olduğunu bilir. Ama bunun, pratikte gerçekten de bir önemi yok. Çünkü Zizek'in de söylediği gibi “her dînden istediğinizi her şeyi elde edebilirsiniz”. Bu, “metin-bağlam” ve “yorum” ilişkisinden kaynaklanıyor. Metinler, farklı târihsel bağlamlarda, farklı eylemelere mehaz teşkil edecek biçimlerde yorumlanıyor. Bu zâten öteden beri yaşanan bir şey. Hristiyanlıktan misâl verelim: Eğer Hz. İsa, söylendiği gibi orijinal olarak bir yoksulluk ve barış dîni teklif ettiyse, Kilise'nin kurumsal târihini veya ekonomik gücünü, Papaların şatafatlı iktidârını; nereye koyacağız? Ama bu soruları Papalık mensubu bir ruhban, eminim ki binbir dereden su getirerek; hattâ İncil'den pasajlar okuyarak izah edecektir. Hâricîler, işledikleri cinâyetleri, kendilerine göre İslâmi bir gereklilik olarak meşrûlaştırıyordu. Bugün de IŞİD, aynı şeyi yapıyor ve uyguladığı şiddeti, hiç şüphesiz bize tuhaf gelecek ama, Kur'an-ı Kerim'e dayandırıyor. “İslâmda terör olmaz” demek, elbette inancın gereğidir ve kutsal metnin korunması anlamında doğrudur. Ne var ki; teolojik temelde yürütülecek olan tartışmalarla terörün kendisini akılcılaştırmasının ya da meşrûlaştırmasının önüne geçilemiyor. Ne yapalım ki hayât kitâba sığmıyor.

İslâmofobiyi geriletecek ve terörle birlikte anılmasının önünü alacak olan iş, İslâmî anlamdaki mâkûl toplumsal-kültürel çevrelerin küresel ölçekte ağırlığını; dolayısıyla da tanınırlığını arttırmaktır. Bu da, Türkiye olmaksızın başarılamaz. Çünkü Türkiye, İslâm dünyâsında anaakım muhafazakâr toplumsal gövdesiyle hayli yol aldı. Türkiye'de İslâmî hassasiyetler; ne radikalizm, ne de köktencilik doğurdu. Müeddeb veya selim kültürel geleneklere bağlı taşralı dîndar kitlelerin merkeze yürüyüşü dâima meşrûiyetçi bir yolda ısrar etmiştir. Bu tek başına siyâsal bir yürüyüş de değildir. Arkasındaki bir sermâye birikimi de bunu tahkim etmiştir. Bütün mesele, bu sürecin içinde toplumsallaşmaya başlayan yeni nesillerin durumuyla âlâkalıdır. Yâni, Türk siyâsal hayâtında artık gözetilmesi gereken; geçiş nesillerinden çok; bizzat bunun tamamlandığı yerde doğan nesillerdir.

Kalkınma, refahtan pay alma onlar için ulaşılacak hedefler değil; veridir. Onlar sürecin taşıyıcısı olmaktan çok, sürecin taşıması gereken öznelerdir. Bugünün dünyâsında küresel ölçekte eşitsizlik derinleşiyor. Ama bu daha çok, merkez kapital dünyâ ile çeper dünyâ arasında işleyen bir durum. Yarı-merkez dünyâlarda ise genel olarak orta sınıf standartları üzerinden göreli de olsa bir iyileşme var. Ama tehlike tam da burada. Geçiş nesilleri elde etmiş olduklarının kıymetini biliyor belki. Ama elde edilmiş olana doğan yeni nesiller için durum bu değil. Dolayısıyla geçiş nesillerinin hikâyeleri bir noktadan îtibâren onları ilgilendirmeyecektir. Geçiş nesillerinin yoksulluk hikâyeleri vardır. Hâlbuki yeni nesillerin hikâyesi yoksunluktur. Yoksunluk sorunlarıyla baş edebilmek, yoksulluk ile baş etmekten çok daha zordur. Dünyâ tecrübeleri gösteriyor ki yoksulluk ya legalist ya da konformist yapıyor. Yoksunluk duygusu ise yine Zizek'in ifâdesiyle kâbil-i hitap olmaktan çıkan “sahte radikalizmler” doğurur. Terörü besleyen de budur. Bu duygu, terör odağında bir üst-akıl oluşturuyor. İyi eğitim almış, hattâ ekonomik durumu da iyi olan “şaşırtıcı” kadroların yönettiği bu akıl, çeperlerden savrulup gelenleri kendisine nefer yapıyor.

Türkiye'nin yeni döneminde karar alıcılar mutlak surette bu bağları hesap etmelidir.
#İslâmofobi
#Kalkınma
#ışid
8 years ago
Terörün çarpıttığı dünya
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti