|
Yeni sosyal mukaveleye doğru

"Artık Türkiye'de hiçbir şey asla eskisi gibi olmayacak”. Bu söz , son kırk senede zaman zaman söylenmiş olan; hayli bildik ve aşınmış bir söz. Söylemesi kolay; gereğinin yapılması ise o derecede zor. Bu sözü aşındıran da iki açılımı arasındaki makasın, yâni “kuvveden fiile” doğru açılması ve aradaki boşluğun büyümüş olması.



Bunun gerçekleşmesi için , en azından memleketin son kırk senesi îtibarıyla “karanlıkta kalan” bütün tarafları aydınlatılmak zorunda. 1980-2016 arasında karanlıkta kalan herşey, şâibeli işler, fâili meçhul cinâyetler vs, halkın irâdesini biraz daha zayıflattı. “Ne yaparsak yapalım, hiçbir şey değişmiyor” gibi cümlelerle başlayan sözel günlük hayat paylaşımları zaman içinde tuhaf bir kaderciliğin yaygınlaşmasına yol açtı. Bu îtibarla, 15 Temmuz büyük bir fırsat sunuyor. Millet ilk defâ üzerindeki “ölü toprağını” attı. Müthiş bir özgüven kazandı. Edilgenlikten etkinliğe doğru kazanılmış bir özgüven bu. Millet bundan sonra, yeni edindiği; bedelini ödeyerek belki de gerçek manâda “millet olduğu” bir tecrübenin kendisine bahşettiği gücüyle herşeyin takipçisi olacak. Yenikapı mitingi ile taçlanan bu süreçte gayrısı, iktidârından muhalefetine siyâset sınıfının mahâretine kalmıştır. Bu çerçevede bâzı başlıkları belirginleştirelim.



Yurtsverlik ve Üniter Devlet


Artık şu çok berrak anlaşılıyor ki; mevcut siyâsal güçler dağarcıklarındaki siyâsal sermâyelerini yeni devrin gerçekleri üzerinden gözden geçirmek ve yenilemek zorunda. Bu yapılırken başvurulacak en temel kıstas “yurtseverlik” kıstasıdır. Diğer taraftan,Türkiye'nin varlığını sürdürmek için “üniter bir devlet” olarak kalması tartışma dışı, objektif bir zorunluluktur. Elbette “idârî düzeyde” , yerel inisyatifleri geliştirmek adına farklı teklifler getirilebilir. Katı merkeziyetçilik eleştirilebilir. Ama sâdece ve sâdece “idârî” çerçevede bir adem-i merkeziyetçilik savunulabilir. Yeni Türkiye'de, adem-i merkeziyetçi “siyâsal” ve “kültürel” bahanelerle sömürmek isteyenlere yer olmayacaktır.



Millet


Artık sahnede yepyeni bir millet vardır. Bu milleti ne “etnik” ne de herhangi bir teorik kültürel konfeksiyon tanımlıyor. Bugün Türk milleti, yurtseverlik temelinde demokratik temelde bir “kaderbirliğinin” idrâkini ifâde ediyor. İçerdiği kültürel, etnik köken farklılıkları olsa olsa onun “çeşitliliği” olabilir, “farklılıkları” değil. Dolayısıyla bu çeşitlilikleri farklılıklara dönüştürerek siyâsal dayatan bir zorlamanın Yeni Türkiye'de yeri olmayacaktır.



Kültürel çeşitlilik - Siyâsal Çoğulculuk


Kültürel hayât ile siyâsal küre arasındaki ilişkilerin kesin bir şekilde çizilmek zorunda olduğu anlaşılıyor. “Kültürün sivilliği ve çeşitliliği” ile “siyâsal çoğulculuk” artık birbirinden kesin olarak ayrıştırılmak zorundadır. Siyâset ve genel manâda devlet kültürel hayâtların çoğulluğunu , çeşitliliğini tanımak ve daha önce sivil hayatta kolonize ettiği alanlardan çekilmek zorundadır. Dahası, devlet bu sivil özgürlük alanlarının en büyük garantörü olmak durumundadır. Bu garantörlük komüniteryen hâmilik düzeyinde olmamasına dikkât edilmeli; bunun tersine sivil-kültürel alanların katı cemaatçi yapısı esnetilmeli ve sivil aidiyetler bireysel temelde özgür tercihlere göre yeniden düzenlenmelidir. Hâsılı devlet, cemaatlerin değil, cemaatlerle özgür bağlar geliştirmek isteyen yurttaşların garantörü olmalıdır. Değilse, bu “kirli ve kanlı yapının” yaptığı gibi bireyleri kanlı kaatil hâline getiren robotlaştırmaların önü alınamaz.



Buna mukâbil sivil-kültürel dünyâların siyâsallaşması ve siyâsal nüfuz kazanmaları önlenmek durumundadır. Sivil toplum ile siyâsal toplum(sivik) aynı şey demek değildir. Siyâsetten taleplerde bulunmak elbette anlaşılabilir bir şeydir. Ama, kadrolaşarak ve sızarak siyâsette rol almak bambaşka bir şeydir.



Yeni Türkiye için Yeni Siyâset


Mevcut siyâsal partiler kimlik siyâseti temelli yapılarını, kadrolarını ve söylemlerini topyekûn gözden geçirmek zorundadır. 15 Temmuz felâketinden kendi siyâsetlerini” haklı çıkarma fırsatçılığına” soyunan her tür siyâsal söylem şâibelidir. Unutulmamalıdır ki, “Biz dememiş miydik?” diyenlere de “denilebilecek”; “Biz yaptık diyenlerin” de “yapamadığı” çok şey vardır. 15 Temmuz'a kadar taşıdığımız ve “şöyle böyle”, “şu veyâ bu derecede” bir parçası olduğumuz siyâsal kültürümüzü dönüştürmenin ortak yükümlülüğü ile karşı karşıyayız. Yeni Türkiye eski ezber söylemlerden arınmış, yeni özneleri de gerektiriyor.



İyi de “nasıl?” diyenler , yavaş yavaş yeni sosyal mukavele için düşünmeye başlasınlar. Mukaveleleri hep topçular yapacak değil ya….



Herşeyden önce cümle kurumsal-kültürel yapılar, ilişkiler inceden inceye gözden geçirilmek durumunda.


#Yeni Türkiye
#15 Temmuz
#Üniter Devlet
8 yıl önce
Yeni sosyal mukaveleye doğru
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’