|
Balkanlardan kısa kısa...

Tam da İslâm dünyasında ilim adamlarının siyaset kurumuyla ilişkilerine ve bu ilişkilerin toplumların din algısının oluşumundaki rolüne kafa yorarken Karadağ, Arnavutluk ve Kosova'yı kapsayan bir Balkan turuna çıktım geçen hafta. Kısa ama çok yoğun ziyaretler boyunca, Balkanlardaki dini yaşantı hakkında ilginç izlenimler edindim. Bunların özellikle Karadağ ve Arnavutluk'la ilgili olan bir kısmını burada paylaşarak, ulemâ-umerâ münasebetlerine dair yazı silsilesine -şimdilik- noktayı koymuş olayım.



Müslümanların, 645 binlik genel nüfusun yaklaşık yüzde 20'sini oluşturduğu Karadağ'ı huzurlu ve sakin bir ülke olarak bulduk. 21 Mayıs 2006'da düzenlenen referandumla Sırbistan'dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Karadağ'da, bağımsızlık yanlısı oy kullanan müslümanlar, ülkenin siyasi dengesinin de merkezine yerleşmiş. Hükümette altı bakanla temsil edilen müslümanlara, siyasi arenadaki kritik rolleri nedeniyle “altın azınlık” deniyormuş.



Merkezi Belgrad'da bulunan Sırp Ortodoks Kilisesi ile Karadağ Kilisesi arasında süren kıyasıya rekabet (hatta düşmanlık), Karadağlı müslümanların işine yaramış. Hıristiyanların birbiriyle süregiden didişmeleri, ülkede müslümanlara ciddi bir alan açmış. Başörtüsünün devlet kurumlarında ve okullarda serbestliğinin kanunla garanti altına alınmasından ibadet mekânları açma özgürlüğüne, geniş bir alanda müslümanlar kendi gündemleriyle meşguller.



Böyle durumlarda genellikle görmeye ve duymaya alışık olduğumuz “müslümanlar arası iç çatışmalar”ın Karadağ'da görülmemesi, bizi oldukça şaşırttı ve memnun etti. Dini hayatın “Karadağ İslâm Birliği” adlı resmi kurum tarafından organize edildiği ülkede, müslümanların beraberlik halinde hareket ettiğini gördük. “Meşîhat” da denilen birliğin başındaki kişi, Karadağlı müslümanların oylarıyla seçiliyormuş. Ancak işin çok ilginç bir ayrıntısı var: Karadağ devleti, muhtemel bir ihtilaf durumunda Türkiye'nin hakem olarak devreye girmesini resmen kabul etmiş.



Karadağ'daki dini yapılanma konusunda dikkat çekici bir başka husus, FETÖ'cü kadroların ülkede herhangi bir çalışma yapmıyor oluşu. Birçok ülkede eğitim kurumlarıyla adını duyuran grup, belki de fazla küçük ve önemsiz görüldüğünden, Karadağ'da faaliyete girişmemiş. Bu da, Karadağ müslümanlarının hayrına bir zemin oluşturmuş. Kamuoyunda “Süleymancılar” olarak bilinen dini grubun da Karadağ'da çalışmaları varmış. Ancak onların içe kapalı ve bölge kültürüne yabancı yapısının, insanlarla diyalog kurmalarına engel olduğu belirtiliyor.



Arnavutluk'taki dini hava ise, diğer ülkelerden oldukça farklı. FETÖ, Arnavutluk'u Balkanlardaki üssü haline getirmiş. Tiran'daki ABD Büyükelçiliği vasıtasıyla CIA'in, FETÖ'yü Balkan müslümanlarını 'eğitmesi' için yönlendirdiği ve desteklediği şeklinde yaygın bir kanı var. Normalde yabancı ülkelerde dini referansları öne çıkarmayan, hatta bazı yerlerde öğretmenlerinin namaz kılmasına dahi müsaade etmeyen örgüt, Arnavutluk'ta imam-hatip ve ilahiyat fakültesi kurmakla kalmamış, bizdeki Diyanet İşleri Başkanlığı'nın oradaki eşdeğeri konumunda olan 'Meşîhat'ı da tamamen kontrolü altına almış.



Arnavutluk'taki dini çalışmaların üç kol üzerinden yürüdüğü ifade ediliyor: 1) Körfez'in maddi yardımıyla, özellikle medrese inşa eden ve halka yardım ulaştıran Selefi akımlar; 2) Dışarıdan dini hizmet için ülkeye gelen diğer müslüman vakıf, dernek, STK vs'ler; 3) Çalışanları tamamen Arnavutlardan oluşan yerli kurumlar. Selefi akımların, üslup ve tarzları nedeniyle kalıcı olamayacağı düşünülüyor. Dışarıdan gelen müslüman vakıf vs'lerin ise, siyasi konjonktüre bağlı olarak ve arkalarındaki ülkelerin desteği sürdükçe faaliyet gösterebileceğine inanılıyor. Yerli Arnavut müslümanların arzusu, kendi ayakları üzerine duran, halkın hüsn-ü kabul gösteceği, istikrarlı ve yapıcı kurumlar oluşturarak, bunları ülkenin doğal parçaları haline getirmek. Zor, ama çok mühim bir hedef.



Arnavutluk'ta 3 milyonluk nüfusun, yüzde 70'i müslüman. Ancak Yunanistan'ın Ortodoksları, İtalya'nın da Katolikleri desteklemesi karşısında, müslümanların kendilerini samimiyetle ve kudretle koruyacak bir hamiye ihtiyaçları büyük.



Balkanlar, ABD ile Rusya arasında devam eden çatışmanın bir başka cephesi konumunda. Sırbistan'ı himaye ederek bölgedeki bütün Ortodoks'ların 'ağabeyi' olarak öne çıkmaya çabalayan Rusya'nın emellerine karşılık, bölgedeki müslümanlarda ABD'ye doğal bir yöneliş ve sempati var. Camilerde Amerikan bayraklı etkinlik duyurularını görmek, oldukça sıradan bir manzara. ABD'nin finanse ve organize ettiği konferanslar, seminerler ve dini konuşmalar da, yine seyahatimiz sırasında şahit olduğumuz sahnelerden.



Türkiye'nin tüm bu karmaşaya hızlı ve etkin biçimde müdâhil olup çabucak başarılı neticeler elde edeceğini beklemek, şu aşamada gerçekçi bir hedef değil. Kaybedilen yılların telafisi için, önümüzde kat edilmesi gereken uzun ve meşekkatli bir mesafe var. Ama, bölge halkının ilgisi ve sevgisi başta olmak üzere, yapılacak samimi çalışmalar için duygusal ve manevi altyapı çoktan hazır. Geriye, bu imkânı değerlendirmeye yarayacak stratejik bir eylem planı hazırlamak ve sabırla uygulamak kalıyor.




#Balkanlar
#İslâm dünyası
#ABD
#Rusya
7 yıl önce
Balkanlardan kısa kısa...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi