|
“Absolut” kulak veya ahsen-i takvim

Absolut kulak” diye bir ayırım var. Yani “mükemmel, tam kulak”. Çok özel ve ayrıcalıklı olarak kabul edilen bir kulak. Müzikte, herkesin duyabildiği ses aralığındaki sesleri duyduğu gibi, bunları notaya alabilen veya nota olarak karşılığını duyabilen bir kulak türü. Meselâ bir tahta masaya elinizle vurduğunuzda çıkan sesleri nota olarak isimlendiren ve porteye aktarabilen kulak. Fakat absolut kulak, müzik eğitimi almayı gerektirmiyor. (Özellikle bizdeki müzik eğitimi absolut bir kulağı zayıflatıyor da olabilir.) Absolut kulak için dostum Nail Yavuzoğlu “seslerin kulakla değil beyin ile algılanması” ifadesini kullanmış. Yavuzoğlu'na göre 440 Hz'i referans olarak alan kulak, salyangozdaki ayırıcı bir bölge tarafından sesleri bileşenlerine ayırarak işitme sistemine gönderir. Bunun nedeninin beyinde bir frekans haritasının olduğu ve tüm komşu hücrelerinin ardışık frekanslara duyarlı olması olarak açıklanmaktadır. Rölatif Absolut ise referans sesini alarak bir absolut kulak gibi duymak anlamına gelir ki çok ciddî bir eğitim ve çaba ile zaman içinde kazanılır. Profesyonel müzisyenlerin büyük bir bölümü böyle bir kulağa sahiptir.



Merve Evirgen'in, Tom Barnes'ın mic.com'da yayımlanan makalesinden yaptığı çeviride Barnes, mutlak kulağın o kadar da müstesnâ olmadığını, birçok insanın aslında mükemmel kulağa has özelliklere sahib olduğunu söylüyor ve

“bir psikoloji araştırması gösteriyor ki mükemmel kulak, uzun süredir varsaydığımızın aksine oyunun kurallarını değiştiren müzikal kabiliyet olmayabilir. Aslına bakarsanız, çoğumuz benzer müzikal yeteneklere sahibiz” diyor. Tom Barnes, bu sözlerini Arkansas Üniversitesi Müzik Kavrama Laboratuvarı Direktörü Elizabeth Hellmuth Margulis'in bir makalesine dayandırıyor. Margulis'e göre mükemmel kulak (bilimsel çevrelerde bilindiği şekliyle absolut/mutlak kulak) onbin kişide bir rastlanan bir özellik. Fakat daha sonra “Aeon” dergisinde yayımlanan makalesinde Margulis, “Birçok araştırmanın, kalan dokuzbindokuzyüzdoksandokuz kişinin de mutlak kulak alâmetlerine sahib olduğunu gösterdiğini” söylüyor ve bu sonucun aslında absolut kulağa sahib olduğu ve olmadığı düşünülen insanlar arasında pek büyük bir fark bulunmadığı şeklinde yorumlanabilir diyor.



Benim absolut kulak konusundaki yaklaşımım galiba Margulis'in yaklaşımından pek de farklı değil. Fakat Margulis bu verileri ve bilgiyi laboratuar araştırma sonuçlarına dayandırıyor, ben de Kur'an-ı Kerîm'deki bir âyete dayandırıyorum. Allah (Celle Celâluhu) Kur'an'da “Biz insanı ahsen-i takvimde yarattık” buyurmaktadır. İnsan “ahsen-i takvim”de, yani en mükemmel yaradılışta yaratıldığı için zaten doğuştan ve yaradılış olarak “absolut (mutlak ve mükemmel)” bir yaratık. Dolayısıyla her insan yaradılış özelliklerinden dolayı, saçının telinden en küçük hücresine, ağzına, burnuna, gözüne, kulağına kadar “mükemmel”. Allah insanı ahsen-i takvimde yarattıktan sonra, meleklere ve cinlere, insana secde etmelerini emretmiş (Adem, Allah'ın mükemmel yaratma kudretinin göstergesidir ve secde aslında Allah'adır). Demek ki insan, yaradılış olarak bu kadar mükemmel ve secde etmeleri emredilen diğer yaratılmışlardan da üstün yaratılmış. Mükemmel görebilen bir göz ve 16 ilâ 20 frekans ile 16 bin ilâ 20 bin frekans arasındaki bütün titreşimleri ve bu titreşimlerin meydana getirdiği sesleri duyabilecek kabiliyet, yeterlik ve özellikteki kulağı insana veren Allah'tır ve Allah, insanı bu şekilde yaratmıştır. O halde bu bilgiden hareketle absolut kulağın bir ayrıcalık veya üstünlük olmadığını söyleyebiliriz.



Ayrıca absolut kulak, sadece müzikte mükemmel duyum demek değildir ve her insan ilgi ve çabasını yoğunlaştırdığında kulağını geliştirebilir, bu mümkün. Bazı insanlar, ilgi alanları ve meslekleri dolayısıyla bu verilmiş özelliği daha fazla kullandığı için geliştirir veya gelişmesini sağlar. Fark budur ve “absolut kulak” denilen kulak bu çaba ve çalışma ile elde edilebilir. Yani insanın kendisinde vâr olan cevheri işleyerek parlatması gibi.



Herhangi bir cisme vurulduğunda çıkan sesleri notaya almak absolut kulağın göstergesi değildir. Müzisyenler bunu bu şekilde tanımlamış olabilir. Ama bununla meşgul olan her insan çalıştırıldığı veya iyi bir hoca/öğretmen tarafından eğitildiği takdirde bunu çok rahatlıkla yapabilir. İnsan “üst düzey” bir yaratıktır ve bu üstünlüklerle donatılmıştır. Ayrıca hiç müzik eğitimi almamış bir insan, tabiattaki seslere karşı son derece duyarlı olabilir.



“Biz sizi birbirinize üstün yarattık” ayetinden anladığım şey, insanların farklı alanlarda birbirine üstün olmasıdır. Bir insan çok iyi bir müzisyen olabilir, ama bir başka insan müzik alanına yoğunlaşmamıştır da şiire yönelmiştir, çok iyi bir şâir olmuştur. Veya bir başkası çok iyi bir ayakkabı ustasıdır da bir diğeri çok iyi bir duvar ustasıdır. Ama iyi bir duvar ustası, eğer çevresinde müzik yapma imkânlarını bulabilseydi ve müziğe yönelseydi, çok iyi bir duvar ustası değil de çok iyi bir müzisyen olabilirdi.



İnsan müthiş bir yaratık ve her şey olabilecek kabiliyetlerle donatılmış. İnsanda absolut göz var. Ama bu absolut göz, insana verilen görme sınırlarını en mükemmel şekilde görebilme kabiliyetine sahiptir. Bu kabiliyetini geliştirebilir veya köreltebilir, gözlerini yorar ve görme kabiliyeti azalır. Absolut göz, hiçbir insanın göremeyeceği şeyleri görebilen kimse değildir. Absolut kulak da hiçbir insanın duyamayacağı sesleri duyabilen kulak değildir. Hatta Allah insan kulağını, hem de yarattığı bütün insanların kulağını, az önce yazdığım frekans aralığındaki bütün sesleri duyabilecek kabiliyette yaratmıştır. Absolut kulak, bu frekansları aşan kulak olmalıdır, bu özellik ve ayrıcalık, peygamberler dışında hiçbir insan için mümkün değildir. Meselâ hayvanlarla ve cinlerle konuşabilme ayrıcalığı Hz. Süleyman'a (Aleyhisselâm) verilmiş bir üstünlüktür ve bu canlıların ses titreşimleri normal bir insanın sınırlarından farklı olduğu için, sadece bu üstünlükle mücehhez kılınmış olan Hz. Süleyman bu konuşmayı yapabilmiştir. Eğer bir “absolut kulak”tan bahsedeceksek, Hz. Süleyman ve Hz. Davud'dan bahsetmemiz gerekir. Hz. Muhammed de (Sallallahu Aleyhi Vesellem) normal bir insanın göremediklerini görebiliyor ve duyabiliyordu. Bu da O'na verilmiş bir ayrıcalık ve üstünlüktü. Hiç şüphesiz peygamberlerin görme ve işitme sınırları normal insanlardan farklı ve üstün idi.



Absolut kulağı abartmayalım. Allah'ın “insanı ahsen-i takvimde yarattığını” bildirdiğine göre ve Yaradan bu bilgiyi vermişse, o halde her insan, kendisini “esfele sâfilîn” düzeyine düşürmediği sürece, sadece kulağıyla değil, her şeyiyle “absolut”tur. Allah'ın kendisine lûtfettiği bu cevherleri ve üstün kabiliyetleri farkedemeyen ya da farkettiği halde kötüye kullanan, doğru kullanamayan ya da hiç kullan(a)mayan insan sorumludur.


#Absolut kulak
#Ahsen-i takvim
#Nail Yavuzoğlu
7 yıl önce
“Absolut” kulak veya ahsen-i takvim
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’