|
Aklın kalbi

Allah (Celle Celâluhu) Kur'ân-ı Kerîm'de:”Kullarım sana beni sorarlarsa de ki; onlara şah damarlarından daha yakınım”. Şah damarlarından daha yakın olan bu yeri kestirmek zor değil. Fizik ve biolojik olarak şah damarları, kalbin pompaladığı kanın beyne ulaşmasını sağlayan bir yol. Beyin, aklın merkezidir ve çalışması, kalbin pompaladığı ve şah damarından ilerleyen kanla mümkündür. O halde aklın merkezi olarak kabul edilen yeri harekete geçiren, çalıştıran, var eden de kalptir.



Kalp, Allah'ındır, akıl ise insanın. Allah, kalptedir. Kâinata sığmayan Allah, mü'min kulunun kalbine sığmıştır. Akıl insana teslim edildiği için, kontrolü, denetimi, işlemesi, çalışması da insana bırakılmıştır. İnsan aklederse, yani aklını doğru kullanırsa, akıl ile nefsi birbirine karıştırmazsa bu akıl onu kalbine götürür, kalbi ile bütünleştirir, kişiyi mü'min eyler. Aklettiğini zanneder ama akletmezse, “akıl” zannettiği şey onu “Allah'ın insan vücudundaki yeri olan kalbi”nden uzaklaştırır. Akıl, amellerimizi belirler ve yönetir, kişinin yapacağı şey konusunda kılavuzluk eder. Akıl insana doğruyu gösteren unsur olmalıdır. İnsan yanlış yapar, kötü ameller işlerse kalbinden uzaklaşır ve uzaklaştıkça, her kötü amel işleyişinde kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bu siyah noktaların çoğalmasıyla da kalp kararır. Daha doğrusu, akıl zannettiğimiz ve doğru kullanmadığımız kılavuz, kalbin kararmasına sebeb olabilir, yani Allah ile kişi arasına siyah bir perde çeker. (Samimi tevbe, bu perdeyi açar ve Yaradan ortaya çıkar. İnsana bu yanlış amelleri işleten şey aklına güvenen ve ona dayanan “benlik”tir… benlik yanlış amele teşvik eder, işlenen her yanlış amel, tevbe edilmedikçe kalpte siyah bir nokta meydana getirir, yanlış ameller arttıkça siyah noktalar da artar ve bir gün kalp kararır. İnsan bu “nefsi”, “benliği” yenmedikçe kalbinden uzaklaşır, o kalpte bulunandan uzaklaşır. O halde Yunus'un dediği gibi yapmak gerekmektedir ki Yaradan'a yüzümüzü dönebilelim: “Kaldır benliği aradan / Çıksın ortaya Yaradan”).



Kalbin akla pek ihtiyacı yoktur aslında… kalp, fıtrattır, elest bezmine ait bütün arşiv ve hafıza kalptedir, ama aklın kalbe ihtiyacı vardır. Kalp yolunu bulur. Ama akıl, kalp olmadan yolunu kaybedebilir. Akıl, gayreti, çabayı, bilmeyi gerektirir. İlim olmadan akıl bir işe yaramaz, ilim ve bilgi, aklın malzemesidir. Akıl bu malzemeyi doğru kullanırsa varlığın anlamını ve “varlığı ahengli bir şekilde vâredeni” idrâk eder. Bu idrak, bilmekten ileri bir seviyededir. İnsan aklını doğru kullanırsa, yani Kur'an'daki ifadeyle “akl ederse” Allah'a iman eder… yani kalbi ve kalbin gerçek sahibini bulur. İrfan olmadan ilim bir işe yaramaz, lâkin irfan da tek başına bir anlam ifade etmez. İrfan, ilimle birlikte “irfan”, ilim de irfanla birlikte “ilim”olur… çünkü irfanı tamamlayan, belirleyen, derinleştiren, ona anlam kazandıran da ilimdir. İrfan, kalbîdir… ilim ise aklîdir. İrfan, kalbin eylemidir… ilim ise aklın. Eğer ilim ile irfanı birbirinden ayıramıyorsak ki ayrılması bir mânâ ifade etmez, o halde kalp ile aklı da birbirinden ayırmak mânâsızdır. Zaten İslâm medeniyeti, ilim ve irfan üzerinde yükselen bir medeniyet değil midir ? Yani kalbin ve aklın birlikteliğinin medeniyeti…



Akıl ve kalbi birbirinden ayırmanın, karşı karşıya getirmenin hatta çatıştırmanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Daha önceki yazılarımdan birinde, “Mümin insanın aklının kalbi, kalbinin aklı vardır, bunlar birbirinden ayrı veya birbirine düşman değildir” diye yazmıştım. Eğer Allah “akledenler iman ederler” buyuruyorsa, akıl bir mümin için mühimdir. İslâm medeniyet bireyinin aklı ile kalbi barışıktır, birbirini tamamlar. Eğer böyle olmayıp çatışsalardı, İslâm medeniyeti gibi yüksek seviyeli bir medeniyetin ortaya çıkması mümkün olmazdı.



Allah'a iman eden bir mü'minin aklı, batılının aklı (rasyosu) gibi değildir, mü'min aklının bir kalbi, ama aynı şekilde kalbinin de buna bağlı olarak bir aklı olduğu ve bir mümin zihninin de bu konstrüksiyon üzerinde yükseldiğini düşünüyorum.



Savaş Barkçin kardeşim, henüz okumadım ama, “Kalbin Aklı”nı yazmış… mühim bir çalışma. Geçmişten günümüze akıl ve kalbi karşı karşıya getiren, onları birbirinden tefrik edenlere önemli bakış açısı sunduğu muhakkak. En azından kitabın başlığı bunu hissettiriyor. Ama “Aklın da bir kalbi olduğu” muhakkak.



Mûsikî ile bağlayarak bitireyim. İslâm medeniyetinin mûsikîsi akıl ve kalbin ittifakının, aklı olan kalbin ve kalbi olan aklın mûsikîsidir… belki de bu sebepten dolayı bu kadar etkileyicidir.


#Mûsikî
#Kalp
#Alla
#İrfan
7 yıl önce
Aklın kalbi
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’