Türkiye, Suriye'ye girerek ve önce Cerablus'u temizleyerek, belirlediği kırmızı çizgileri korumak ve PYD'yi Fırat'ın doğusuna sürüklemek konusundaki kararlılığını göstermiş bulunmaktadır. Suriye, Türkiye'nin tanıdığı bir ülkedir, Suriye'nin kuzeyi ve Türkiye için gerçekten önem taşıyan sınır hattı, Türk ordusunun çok iyi bildiği bir hattır ve Türk ordusu, Cerablus'a girdikten sonra kendisini bölgede nelerin beklediğini ve kendisini bekleyen tehlikeleri nasıl bertaraf edeceğini çok iyi bilmektedir.
Eğer Suriye için gerçekten “bataklık” ifadesini kullanacaksak, ki Suriye'yi bataklığa dönüştüren ve bu bataklıkta PYD gibi, İŞİD ve DAEŞ gibi bataklık sineklerini vareden ve bunları yaptıktan sonra bölgenin tehlikleli bir bataklık olduğu ve girenin de bir daha çıkamayacağı algı ve korkusunu oluşturan Amerika başta olmak üzere, emperyalist batının kendisidir. Emperyalist batı bu bataklık sineklerini varetmekle kalmamış, varettiği gibi onları kontrolü altında tutmuş ve sonrasında bu sinekleri müttefiki Türkiye'ye musallat etmiştir. Bugün, 15 Temmuz darbe girişiminden yıkılmadan çıkan Türkiye, Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, emperyalist güçlerin bölgede çevirdikleri yeni oyun ve tezgahlarla savaşın içine çekilmektedir. Suriye'ye girmek, Türkiye için çok önemli bir karardır ve bu karar, sadece Cerablus'u temizleyip ÖSO'ya teslim etmekten ibaret olmamalı, özellikle PYD'ye geniş bir hareket alanı sağlayan bu “bataklığın” tamamen kurutulmasını hedeflemelidir. İstikrarlı, kararlı ve halkın da desteğini arkasına almış olan siyasi iradesi ve güçlü ordusu ile Türkiye, “bataklık” tabir edilen bu bölgede en azından kendi istediğini elde edebilecek, hatta bataklığın tamamen kurutulmasını da sağlayabilecektir… sağlamak zorundadır. Çünkü bunu başaramadığı takdirde kendisini nelerin beklediğinin bilincindedir.
Eğer Suriye bir “bataklık” ise, Türkiye'nin Suriye'ye girmekle yaptığı, tam anlamıyla bir “bataklık kurutma operasyonu”dur. Ancak güçlü Türk askeri karşısında direnemeyeceğini anlayan bataklık sinekleri, operasyonun ikinci gününden itibaren (Cizre'deki polis merkezini bombalayarak) Türkiye'deki eylemlerinin şiddetini artırarak Türkiye'ye gözdağı vermeye, halkımızın, polis ve askerimizin moral motivasyonunu sarsmaya çalışsalar da bunda başarılı olma ihtimalleri yok, çünkü gerek halkımız ve gerekse asker ve polisimiz, bu tür hain ve kalleşçe saldırılarda hayatlarını kaybeden evlâtları için üzülseler de, bağışıklıkları bir hayli yüksek olduğundan, kalleşlerin amaçlarını boşa çıkarmaktadır.
Türkiye, yıllardır bataklık sinekleriyle tek başına ve kararlı bir şekilde mücadele etmiş ve etmeye devam etmektedir. Ancak, bataklık var oldukça bu sinekler de var olmaya devam edecektir. Bataklıkla uğraşmaktan bıkmayan Türkiye, nihayet doğru bir karar vererek, bataklığı kurutmaya yönelmiştir. Türkiye'nin bu operasyonda özellikle “dost ve müttefik” olarak bildiklerinin oyunlarına ve kalleşliklerine karşı uyanık ve dikkatli olması gerekmektedir. Çünkü Türkiye bataklığı kurutmaya çalışırken, dost ve müttefikleri, kendilerinin varedip büyüttükleri bataklık sineklerinin ihtiyaç duyduğu yardımı da esirgememektedirler. Dost ve müttefik diye bildiklerimizin asıl hedeflerinin Türkiye'yi etkisiz hale getirmek, başarılı olamadıkları ve aslında Türkiye'yi istilaya kadar varacak olan 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, bu bataklıkta bitirmek olduğu unutulmamalıdır. Türkiye, en fazla kendilerini Türkiye'nin dostu ve müttefiki olduğunu söyleyen iki yüzlülere, kalleşlere ve bataklık varedicilere karşı dikkatli olmalıdır.
Allah ülkemize ve milletimize zeval vermesin, ordumuzu kalleş düşmanlar karşısında muzaffer eylesin diye dua ediyor ve Allah'ın Kur'ân- Kerîm'de İbrahim Sûresi'ndeki âyetini hatırlatıyorum. Bu ayeti tuzak, plan ve tezgah kuran, hile ve oyunlar çeviren emperyalistlerin, sahte dost ve müttefiklerin de bilmesinde fayda var: “Onlar tuzaklar kurdular. Ama Allah nezdinde de onlara tuzak var. İsterse onların tuzakları dağları yerinden oynatacak (kadar güçlü) olsun…”
“Vallahu hayru'l-Mâkirîn… Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.”
