|
Batı"nın teknolojisi kalsın, biz en iyisi ahlâkını alalım!

Bir zamanlar Batı"nın ahlâkını değil teknolojisini alalım diyorduk. Teknolojileri, 70 milyonluk büyük bir pazar olmamız dolayısıyla biz istesek de istemesek de zaten giriyor. Ama insan hakları konusunda en azından kendi içindeki görece tutarlılıkları, iş ahlâkı vs. gibi hususlarda, batının teknolojisi yerine ahlâkını almamız galiba daha iyi olacak. Çünkü bizim millet olarak özellikle Kur"an"ın yörüngesinden çıktıktan ve İslâmiyet"le olan ilişkimizi büyük ölçüde zayıflattıktan sonra kaybettiğimiz en önemli özelliğimiz toplumsal ahlâkımız olmuştur. Toplumsal ahlâk diye bir şeyden söz etmek de aslında mümkün değildir, çünkü ahlâk tamamen bireysel bir şeydir. Ancak, ahlâkî açıdan yüksek bireylerin oluşturduğu bir toplumda da ahlâk elbette buna bağlı olarak yüksek seviyelerde olacaktır ve o toplum da "yüksek ahlâkî değerlere sahip bir toplum" olacaktır. Ayrıca ahlâk ve ahlâk anlayışı ile toplumsal değişim arasında nasıl bir ilişki vardır, ahlâk ve ahlâkî değerler değişebilir mi ? Bu basit sorular dışında ahlâk ile ilgili pekçok soru üretmek mümkün. Lâkin konumuz bu değil, bu işi ahlâk felsefecilerine bırakmak en iyisi. Ama ciddî bir ahlâkî çöküş yaşadığımız muhakkak. Çünkü bireyler olarak Allah"a olan saygımızı ve Allah korkumuzu büyük ölçüde kaybetmişiz. Halbuki Mehmed Âkif"in de söylediği gibi "Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır / Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır". Ahlâki çöküş de insanlığın topyekün çöküşü demektir Âkif"e göre. "Fakat ahlâkın izmihlâli en müdhiş izmihlâl / Ne millet kurtulur zîra, ne milliyet ne istiklâl / Oyuncak sanmayın, ahlâk-ı millî, rûh-i millîdir / Onun iflâsı en korkunç ölümdür, mevt-i küllîdir" diyerek Âkif bu durumu çok anlaşılır bir şekilde ifâde ediyor. Lâkin ve maalesef ahlâkî çöküş şu anda bütün hızıyla ve yıkıcılığı ile devam ediyor.

Yüksek bir ahlâkî değerler sistemine sahip toplumumuzun böylesine büyük bir ahlâkî çöküş yaşamasının en temel sebebinin Allah"tan uzaklaşmak olduğu fikrinde sabitim. Allah gerek Kur"an"da ve gerekse Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi vesellem) ile Müslümanlara sağlam ahlâkî ölçüler bildirmiş. Hz. Muhammed, "Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim" buyuruyor. Eğer toplum olarak bu hallere düştüysek, Allah"ın sesini ve tavsiyelerini işitmez hâle geldiğimiz, Kur"an"dan ve Hz. Muhammed"in (s.a.v) yolundan uzaklaştığımız içindir, başka bir açıklaması yok. Daha ilkokulda "Ahlâk Bilgisi" derslerinde öğrendiğimiz; "Ahlâk, kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmamandır" şeklinde bir temel ahlâk tanımı vardı. Bu temel tanım aslında, Kur"an"da Allah "Siz onların tanrılarına hakaret etmeyin ki onlar da sizin ilâhınıza hakaret etmesinler" buyurduğu âyetine de çok uygun bir tanım. Bu âyet-i kerîme de aslında bir ahlâki normu ihtivâ ediyor. Ama ne yazık ki bugün, özellikle İslâm dünyasında ahlâk epey zaafa uğramış durumda. Bu durumu sadece Türkiye için okuyup anlamaya çalıştığımızda da üzücü bir tabloyla karşılaşıyoruz. Yavaş yavaş ısıtılan bir suda piştiğinin farkına varamayan kurbağa gibi, son ikiyüz yıldır yaşadığımız ahlâkî çöküntüyü farkedemeden ve sanki kendimiz çok yüksek ahlâkî değerlere hâlâ sahipmişiz gibi ve tabii Batı karşısında yaşadığımız sosyal, kültürel her türlü yenilgilerden sonra adeta "O halde alacaksak Batı"nın sadece teknolojisini alalım, ahlâkını sakın ola ki almayalım" derken bile sanki ahlâkî değerlerimizi hâlâ koruyor olduğumuzu düşünüyor olmalıydık. "Aman Batı"nın ahlâkından uzak duralım, tamam teknoloji bir ihtiyaçtır ve bu teknolojiye sahip olmamız gerekir ama ahlâkını kapımızdan içeri sokmayalım" diye düşünürken bile nasıl içten içe ve gerçekten ciddî bir ahlâkî çöküş yaşadığımızı görememiş olmalıyız herhalde. Bugün geldiğimiz nokta ve Batı"nın ahlâkî değerlerine bağlılığı ve bizim ahlâkî değerlerimize bağlılığımız konusunda yaptığımız karşılaştırma maalesef bizim açımızdan hiç de hoş olmayan bir manzara koyuyor önümüze. Evet, Batı"da da ahlâkî çöküntü almış başını gidiyor ama hiç değilse bize göre tutarlı oldukları ve yüze doksanı Müslüman kabul edilen bir millet olarak bizde olması gereken ahlâkî vasıflara onların sahip olduklarını hep birlikte görüyoruz. Çok basit bir örnek vermek mümkün: Çalışanın emeğinin karşılığını adaletli bir şekilde vermek konusunda Batı, bizim bugün dînine bağlı Müslüman sermaye sahiplerinden bile daha titizdir ve bu emeğin karşılığını, sanki Hz. Muhammed"in "İşçinin emeğinin karşılığını, daha onun teri kurumadan ödeyiniz" hadisine tam anlamıyla riâyet edercesine öderler. İş ahlâkları biz Müslümanlardan böylesine daha ileridedir. Adalet konusunda da bizden ileridedirler, emeğin karşılığının ödenmesi konusunda da, insan hakları konusunda da ileridedirler. İster kabul edelim ister etmeyelim, Batı"nın bu anlamda sistemleri yerine oturmuştur ve bu yerine oturmuş sistemin tıkır tıkır işleyişini herhangi bir Batı ülkesine gittiğinizde görebilirsiniz. İnsan gibi yaşamanın bütün gereklilikleri, hem de çok üst seviyede yerine getirilmiştir.

Allah"ın (Celle Celâluhu) ve Hz. Muhammed"in (s.a.v) emir ve tavsiyelerini bir yana bırakmışız, ahlâkî yozlaşma almış başını gidiyor. Adam kayırmanın en âlâsı bizde, işi ehline vermemek bizde, yalan, iftira ve entrikanın en yakası açılmadıkları bizde, gıybetin en derini, gösterişin en havalısı, rüşvetin en kitaba uydurulmuş şekli bizde, sınıf atlama tutkuları ve sınıf atlarken başka Müslüman kardeşlerimizin sırtına basıp ezerek geçmek bizde, makam ve mevkî hırsı bizde, kibir bizde, açgözlülük bizde, kendi açgözlülüğümüz yüzünden fakir fukarayı unutmak bizde, komşusu açken görmemişler gibi yiyip karnımızı tıkabasa doyurmak bizde, ayak oyunlarının ve kulisin en zengin çeşitleri bizde, çoluk çocuğunu, ailesini düşünmeden garibanın ekmeğiyle oynamak, çalıştırdığımız elemanı önceden haber bile vermeden kapı önüne koyup çaresiz bırakmak bizde, bir işi on liraya mâledip elli liraya satmak bizde, "işi kitabına uydurmak" anlayışı bizde, yolundan gittiğimizi söylediğimiz Peygamber"in "işi ehline veriniz" hadisinin hilâfına, bir işi ehline vermemek bizde. Ahlâkî seviyemizin yerlerde sürüdüğünü gösteren ne varsa bizde. Bazen kim Müslüman kim kâfir inanın şaşırıyorum. Şöyle diyorum, Azerî kardeşimiz gibi: "nerde bir kâfir görürem, korkmirem… ama nerde bir müselmân görürem, korkirem".

Bizi "biz" yapan en önemli değerleri terkedip yüzümüzü Batı"ya dönmüşüz. Bence biz Batı"nın teknolojisini almayalım, o zaten yetmiş milyonluk ve bütün hayatı tüketmek üzerine kurulu pazara girmenin bir yolunu buluyor. Eğer mümkünse biz Batı"nın en azından bizden daha yükseklerde olan bazı ahlâkî değerlerini alalım.

11 yıl önce
Batı"nın teknolojisi kalsın, biz en iyisi ahlâkını alalım!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset