|
Hâkimiyet milletindir sözü 15 Temmuz gecesi hayat buldu

"Hâkimiyet bilâ kayd-u şart milletindir” yani “Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir” sözü, Mustafa Kemal'e ait bir söz. Bugün halkın iradesinin yansıdığı TBMM'de kürsünün üst kısmında büyük harflerle yazılı olan bu sözün, Türk siyasi hayatının pratiğine ne kadar yansıdığı tartışmaya açıktır. “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözü eğer bu ülkenin siyasi hayatına uygulama anlamında yansımamışsa, sadece TBMM duvarında yazılı bir söz olarak kalır ve hiçbir anlamı da yoktur. Halbuki önemli olan, bu sözün sosyal, siyasal ve kültürel hayatın bütününde yer alıyor, yaşayabiliyor ve uygulanabiliyor olmasıdır. Bu söz belki de söylendiği andan itibaren, seçim tarihlerinde oy kullanmanın dışında siyasal pratikte uygulanma şansı bulamamıştır. Halkın iradesinin yansıdığı “demokratik” seçim sonuçları da ortalama on yılda bir askerî darbelerle müdahaleye uğramış ve belki dört-beş yılda bir defa uygulanma ve hayat bulma şansı elde edebilen “Hâkimiyet milletindir” sözü darbeciler tarafından böylece geçerli olmaktan tamamen çıkarılmıştır. Mustafa Kemal'in bu sözünü yaptıkları darbelerle tamamen geçersiz hâle getiren darbeciler de, giderleri milletin cebinden çıkan harb okullarından mezun askerlerdir.



Müsaade ederseniz bu sözün söylendiği dönemlerden itibaren bugüne doğru gelerek “Hâkimiyet milletindir” sözünü söyleyen Mustafa Kemal'in uygulamalarında hâkimiyetin ne kadar millete ait olduğuna bir bakalım. Hâkimiyet gerçekten millete mi, yoksa bir kısım elite mi ait anlamaya çalışalım. Meselâ, cumhuriyet döneminde “Hâkimiyet bilâ kayd-u şart milletindir” diyen Mustafa Kemal'in, herbiri halka rağmen gerçekleştirilen (bize “inkılâb” olarak anlatılan, fakat inkılâbdan çok “devirmek” ile ilgili olduğu için devrim diyebileceğimiz) ve birer “kültür darbesi” olarak kabul ettiğim “mûsikî devrimi”, “harf devrimi”, “kılık kıyafet devrimi” gibi yeniliklerden bahsedelim. Üstelik bu “devrim” ya da “kültür darbeleri”, tamamen batılılaşma ve batılıya benzeme uğruna, “hâkimiyet milletindir” sözüne rağmen bir referandumla halkın görüşleri sorulmadan gerçekleştirilmiştir. Bir milletin kültürel değerleri, yüzyıllar içinde ve tabii bir akış ile oluşur. Dinlediği veya icrâ ettiği müzik, giydiği kıyafet, kullandığı harf bir milletin varlığının ve kimliğinin göstergesidir. Platon der ki; “Müziğini değiştirirseniz sitenin duvarları yıkılır”. Daha önce de bu konular hakkında defalarca yazdığım ve “devrim” ile “inkılâb” arasındaki farka temas ettiğim için bunu tekrar etmeyeceğim ama, bu önemli “devrimleri” gerçekleştiren kişinin bu devrimleri milletin görüşünü almadan ve “millete rağmen” gerçekleştirmesi, “Hâkimiyet milletindir” sözüyle çelişmektedir. Eğer hâkimiyet gerçekten milletinse, milletin bu gibi değerlerine neden müdahale edilmiştir, itiraz edenlere kulak vermek yerine neden idam edilmişlerdir ? Halkın büyük çoğunluğu devrimlere direnmiştir. Bu milletin kendine ait mûsikîsi, Ziya Gökalp gibi bir mûsikî câhilinin fikrinden destek alınarak yasaklanmış, İskilipli Âtıf Hoca şapka giymediği ve bu kanuna itiraz ettiği için idam edilmiştir, Rize şehrinde bu kanuna itiraz edenler, Yavuz gemisi tarafından bombalanarak katledilmiştir. Yakın tarih önümüzde durmaktadır. Gözümüzün önünde duran bu yakın tarihe doğru bir açıdan baktığımızda, evvela bu sözü söyleyen Mustafa Kemal'in kendi uygulamalarında “Hâkimiyet bilâ kayd-u şart milletindir” ilkesi ve sözüne aykırı hareket ettiğini söyleyebiliriz.



Yine milletin inanç değerlerinden olan ezanın Türkçe okunması, on yılda bir “millete rağmen” gerçekleştirilen askerî darbeler, müdahaleler göstermektedir ki hâkimiyet milletin değil, batılılaşmacı, kendi değerlerine yabancı, önyargılı ve saplantılı Kemalist elitindir. Milletin seçtiği başbakan ve iki vekilin idamı ile neticelenen 27 Mayıs askerî darbesi ve daha sonraki darbe ve müdahaleler, hâkimiyetin millete ait olmadığını yeterince ortaya koymuştur. “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözü de, kim söylerse söylesin, isterse peygamber sözü olsun, gelecek zamanlara matuf, milletin hayalini ifade eden bir “duvar yazısı” olmaktan öteye gidememiştir.



Bindokuzyüzaltmış doğumluyum ve Türkiye'nin yakın siyasi tarihine, yedi yaşından itibaren öğretmen babamın siyasi tercihlerinden etkilenerek politize olmuş biriyim. Babam, köy enstitüsü geleneğinde yetişmiş, CHP'li, “devrimci” bir köy öğretmeniydi, bu siyasi duruşu beni etkiledi ve böyle büyüdüm. Türkiye'de yaşanan klasiğiyle, moderniyle, post moderniyle bütün darbelere, muhtıralara şâhid oldum. Hatta babam, altmış darbesinden iki ay kadar sonra doğduğum için, ismimi Gürsel koyacakmış da sağolsun annem müdahale etmiş ve bu isimle kurtarmışım. İlkokuldan sonra ben de babamın yolunu izleyerek, yine köy enstitüsü geleneği ile eğitim veren, Türkiye'nin ilk köy enstitülerinden birinin devamı olan o zamanki adıyla “öğretmen okullarından” en önemlilerinden birinde eğitim gördüm. Şâhid olduğum darbelerin hiçbirinde millet olmadığı gibi, yapılan şey de milletin hâkimiyetini ortaya koyduğu “demokratik” iradesine müdahale demekti. “Hakimiyet milletindir” diye bir söz vardı ama, bu sadece sözde kalmaktaydı. (Hatta en başta bu sözü söyleyenler millete rağmen, onların hakimiyetini hiçe sayarak yukarıda saydığım kültür darbelerini gerçekleştirmişlerdir). Seçim dönemleri dışında milleti hatırlayan yoktu. Hele millet askeri bir darbe girişimine direnecek, darbecileri püskürtüp bertaraf edecek… böyle bir şeyi hatırlamıyorum.



Ama 15 Temmuz gecesi milletimizin, cumhurbaşkanının o küçük telefon ekranından milletine cesaretle hitabı sonrası harekete geçip sokaklara meydanlara inerek bedenlerini darbecilerin tanklarına, tüfeklerine, uçaklarına siper ederek direnmeleri, söylendiği günden beri uygulanamayan “Hâkimiyet milletindir” sözünün hayat bulduğu gecedir.



Bu arada bazı televizyon kanallarındaki tartışma programlarından birinde bir emekli askerin, Kemalizm'i hafif yollu eleştirmeye kalkan başka bir konuşmacıya sorduğu “Kemalizm bu ülkeye ne zarar verdi ?” sorusuna takıldım. Bu soruya, eski köy enstitüsü geleneğinde yetişmiş biri olarak verecek hayli uzun bir cevabım var ama bu konularda tartışmaya girmenin anlamsız ve gereksiz olduğunu düşünürüm. Ancak başta bu emekli asker ve benzer soruyu soranlara, Kemalizm'in, Kemalizm hakkında rahat konuşmak ve düşüncelerini rahatça ifade etmek isteyenlere adeta saldıran ve düşüncelerini söylemekten alıkoyan önyargılı ve saplantılı “Kemalist profil” yetiştirdiğini hatırlatır, Sinan Çetin'in “Türkü Yasak” başlıklı videosunu dikkatlice ve “anlayarak” izlemelerini tavsiye ederim. Sorunun cevabı bu videoda hem de “fazlasıyla” var.



Küçük bir hatırlatma daha: Sinan Çetin'in, 2 Kasım 1934 gününü ve “hâkimiyet milletindir” diyenlerin o dönemki yasaklarını anlatan bu anlamlı videosu bile yasaklandı. Düşünün artık !


#15 Temmuz gecesi
#Darbe girişimi
#Yasaklar
8 yıl önce
Hâkimiyet milletindir sözü 15 Temmuz gecesi hayat buldu
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…