|
Kültür Şûrâsı: “Gelenek” referanslı yeni bir evrensel kimlik inşâsı ve müzik

Bugün, neredeyse sınırların kalktığı ve dünya üzerinde yaşayan yedi milyar insanın herbirinin, birbirinin sesini duyabildiği bir dünyada yaşıyoruz. Dünya, Marshall Mc Luhan'ın ifadesiyle bir “global köy”e evrildi. Bu durum, yerli kimliklerin içeriğinin ve sınırlarının artık eski kimlikler gibi “millî”lik özelliğine bağlı olmasını yetersiz hâle getirdi (veya bu durumun yetersiz olduğunu gösterdi), kimliğin içeriğinin gelişerek değişmesine yol açmaya başladı ve hatta değişimi de zorunlu kıldı. Artık dünya üzerinde aklı başında, okuyan yazan, haberdar olan herkes, kendisini yerli kimliklerden çok evrensel bir kimlik ile izah etme çabası içindeler. Daha ziyâde “millîlik” içerikli ondokuzuncu yüzyıl tescilli eski kimlikler içinde yaşadığımız zamanların insanını tanımlamak konusunda yetersiz görülmeye başlandı. Bunun yanında, küçülen ve sınırları ortadan kalkan dünyada herkes kendisini “millî kimlik” ile tanımlamaktan çok, evrensel bir kimlik ile tanımlamayı uygun görüyor, çünkü artık herkes kendisini bir “dünya vatandaşı” olarak görüyor. Ama bu evrenselin tanımı ve muhteviyatı da önemli. Emperyalist güçlerin propagandasını yaparak bütün dünyaya kabul ettirdiği sahte ve geçici değerler değildir evrensel değerler. Peki nedir ? En basit, kısa ve kestirme açıklamasıyla, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın bütün insanların benimseyebileceği tabii ve fıtrî değerler. Ülkelerüstü değerler. Herhangi bir ülkeyle ve kültürle sınırlı olmayan değerler. Kökleri geleneğe uzanan, kadîm ve ortak insanî değerler. “Hakikat” ile uyumlu değerler.



Dünya, artık ondokuzuncu ve yirminci yüzyıl dünyası değil. Türkiye de bu değişen dünyanın şartlarına göre değişiyor. İnsanımız artık dünyaya açılıyor, dünyada olan biten her şeyi biliyor. Müzik açısından bakacak olursak eğer, insanımız artık dünyanın bütün seslerini duyuyor, bu sesleri duymakla kalmıyor, ayırd edebiliyor. (İstiklâl Caddesi, dünyanın bütün seslerinin duyulabildiği ilginç bir cadde oldu; bunun, yeni Türk müzik dinleyicisinin ufkunun genişlemesine katkı sağladığı muhakkak). Kendini ifade ederken kullandığı sesler, enstrumanlar ve müzik aralıkları, artık pek de yerli sesler, enstrumanlar ve müzik aralıkları değil. Yerel müziklerin icrâsında bile artık yerel sazların yanında batı müziği sazları kullanılıyor, bu tür müziklerin yazımında bile artık dikey armoni kuralları gözetiliyor, iki farklı anahtardan çalan iki farklı enstruman, bir yerel/geleneksel ezgiyi icrâ ederken iki farklı melodi çizgisinde seyrediyor ve bu durum bizim müziğimizdeki tek sesli yapıyı değiştiriyor. Müzisyenin bunu yapmaktaki maksadı, icrâ ettiği eserin böylece müzikalitesini yükseltmek olabilir veya bu icrâ şekliyle müziğin daha güzelleştiğini düşünmek de olabilir. Ancak kesin olan bir şey var ki, insanımız artık ondokuzuncu ve yirminci yüzyıllardaki formatta değil. Kimse Türklüğünü, Müslümanlığını, “Anadolulu”luğunu inkâr veya reddetmiyor ama ufkunun genişlediği ve yeni ufuk sınırlarının siyâsî sınırları aştığı (veya aşmaya çalıştığı) da muhakkak. Bu sınırları artık siyaset değil, kültür belirliyor veya çiziyor. Müzik de, kültürün bir dalı olarak bunda başrolü oynuyor. Çünkü müziğin ana unsuru olan âheng (harmonia) kâinatın ve bütün varlığın da ana unsuru. Her şey âheng üzerine kurulu ve müzik de bir âheng ilmi ve sanatı.



Dünyaya açıldıkça, dünyayı tanıdıkça, dünyanın seslerini işittikçe, dünyadaki başka kültürleri öğrendikçe değişen ve genişleyen kimlik, aslında “evrensel” muhteviyatıyla bizim yeni kimliğimiz olarak da tanımlanabilir. Etnik değer üzerine yükselen kimliğin, her şeyden önce sahib olduğumuz ve bindörtyüz yıldır inandığımız İslâm dini değerleri ile uyumlu bir kimlik olmadığını düşünüyorum. Bilâkis, evrensel doğruları ihtivâ eden, “hakikat” referanslı ve muhteviyatlı bir kimlik, inanç değerlerimize daha uygun. (Tasavvuf geleneğinde “zülcenâheyn” olmak, yani iki yakayı, iki cenahı da bilmek, iki cenahın da sahibi olmak mühimdir). Bu bakımdan, içinde yaşadığımız ve dünyanın hayli küçüldüğü bu zamanlarda, kimliğimizi yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu, varolan aslî kimliğimizi reddetmeyi değil, o kimliği ve kimliğin muhteviyatını olumlu anlamda zenginleştirmeyi de beraberinde getiren bir gözden geçirme olmalıdır. Ayakları “geleneğe” basan, (geleneğin özellikle edeb gibi her alanın merkezinde olan temel vasfına bağlı), bu gelenekten beslenip geleceği inşâ eden; hem kendi değerlerini ve hem de evrensel değerleri bilen, tanıyan, anlayan, hakikat merkezli “zülcenâheyn” bir kimlik inşâsı. Gelenek ile kasdettiğim, sadece folklorik mânâda gelenek değil. Elbette kültür sözkonusu olunca, folklorik mânâsıyla gelenek yani “an'ane”ye bağlılık da önemli. Ama asıl önemli olan, bu folklorik mânâsıyla geleneği (an'aneyi) de besleyen, onu dokuyan, ona ruh veren kaynak veya değer olarak “gelenek”. René Guenon'dan Roger Garaudy'ye, Seyyid Hüseyin Nasr'a bu tür düşünürlerin tanımladığı gelenek.



Yeni kimlik, öncelikle her iki mânâsıyla da geleneğe bağlı, her iki mânâsıyla da geleneği özümsemiş; ayakları ait olduğu coğrafya, kültür (ve kaldıysa) medeniyete basan (Hz. Mevlânâ'nın pergel metaforuna uygun), ama diğer taraftan hakikatten uzaklaşmamış, referansı henüz “hakikat” olan evrensel değerleri de tanıyan, siyasal ve sosyal baskılardan arınmış, hürriyet eksenli, kapsamlı ve kuşatıcı, edeb ve ahlâk kriterlerini merkezinde tutan bir “üst kimlik” olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin Kültür Bakanlığı, bu yeni kimliğin inşasının zeminini oluşturmalı ve imkânlarını sağlamalıdır. (Osmanlı'daki özellikle besteci ve sâzende gayrımüslim Osmanlı vatandaşları, Osmanlı üst kimliğine katkı sağlamışlardır. Çünkü Osmanlı üst kimliği, birçok farklı etnik ve dînî kimliği içinde barındıran, böylece farklı etnik ve dînî kimliklerin de benimseyebilecekleri bir üst kimliktir.). Üstelik, İslâmiyet'i kendi rızası ile kabul eden, evrensel kitab Kur'an'a inanan ve Osmanlı geçmişi olan bizim gibi bir millet için bahsettiğim muhteviyattaki “evrensel” kimliğe sahib olmak zor olmayacağı gibi, dünya üzerinde bu kimliği en fazla hakeden de biziz.



Müzik, bu yeni kimliğin inşâsında oldukça önemli bir paya sahib olacaktır. Benim de (müzik komisyonu başkanı Savaş Barkçin'in rahatsızlanması üzerine komisyon başkanlığı görevini kendisinden devralarak) katıldığım 3. Millî Kültür Şûrâsı'nda sunduğum tebliğin ve savunduğum düşüncenin özeti böyle. Yani, yukarıda izah ettiğim mânâsıyla gelenek merkezli, hakikat referans ve açılımlı, müziğin de önemli bir yer aldığı yeni ve üst bir kimlik.



Önümüzdeki haftalarda bu konuda daha detaylı şeyler yazmaya çalışacağım. Şûrâ'nın, ülke kültürü için hayırlı ve sonuç getirici olmasını diliyorum.


#Kültür Şûrâsı
#Gelenek
#Müzik
#Evrensel
7 yıl önce
Kültür Şûrâsı: “Gelenek” referanslı yeni bir evrensel kimlik inşâsı ve müzik
Çatışma, çözüm ve cesaret...
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü