|
Mûsikî sanatı hukemâya aittir

Geçen hafta İhvân-ı Safâ adlı düşünce topluluğunun, gezegenlerin ruhlara ferahlık veren nağmeler çıkarması hakkındaki görüşlerinden bahsetmiştik. Aslında Hz. Mevlânâ da; "Hukemâ der ki "biz mûsikî nağmelerini feleklerin dönüşünden aldık" sözünü de hatırlamak gerekmektedir. İslâm dünyasında mûsikînin hukemâya (hikmet ehline, hakîmlere) ait bir sanat olduğuna dâir görüşler bulunmaktadır. Ama İhvân-ı Safâ, Risâleler"inde bu konuyu izah ederek mûsikînin hukemâya ait olduğunu söyler. Hatta İhvân-ı Safâ, bütün sanatların, hukemânın hikmeti sayesinde ortaya çıktığını savunur. Hukemâ, mûsikî de dahil olmak üzere bütün sanatları hikmetiyle ortaya çıkarmış ve insanlar da onlardan öğrenmiştir. Mûsikî sanatının hukemâya ait olduğuna dair görüşlerini, İhvân-ı Safâ şöyle dile getirir: "Kardeşim, Allah seni ve bizi katından bir ruh ile güçlendirsin. Bil ki, bütün sanatları hukemâ, hikmetiyle ortaya çıkarmıştır. Sonra insanlar onlardan öğrenmiştir. (Sonra da) birbirinden öğrenmişlerdir. Sanat, hukemânın insanlığa bir mirası olmuştur. Âlimlerden öğrenenlere, üstadlardan talebelere... mûsikî sanatını hukemâ hikmetiyle ortaya çıkarmış ve insanlar da onlardan öğrenmiştir. Muhtelif amaçları doğrultusunda, diğer sanatlar gibi işlerinde ve tasarruflarında kullanmışlardır. Kimi ilâhî yola yönelmiş insanlar, mâbed ve ibadethânelerde, namazlarda kıraat esnasında, dua, tazarru ve ağlama esnasında, mûsikîden faydalanmışlardır. Hz. Davud"un mezâmirini okurken, Hıristiyanların kilisede (duaları esnasında), veya Müslümanların mescidlerde kıraatlarını güzel nağmelerle süslerken yaptıkları gibi. Mûsikînin bu amaçlar doğrultusunda kullanılması, kalb rikkati, nefslerin hudû ve huşûları; ayrıca Allah"ın emir ve nehiylerine boyun eğmek, günahlardan ona tevbe etmek ve Allah"a yönelen salih insanların yaptığını yapabilmek içindir."

İhvân, hukemânın mûsikî sanatını ortaya atmalarının ve onu dua ve namazlarında kullanmalarının sebeplerini açıklarken, şunları söylüyor: "Salih insanlar dua, tesbih ve kıraat esnasında mûsikî nağmelerini (lahn) kullanıyorlardı. Bunlar "el-Muhzin" diye adlandırılır. Bu nağmeler kalpleri yumuşatır, gözleri ağlatır, geçmiş günahlardan dolayı nefislere pişmanlık verir, gizlerin samimiyetini ve vicdanların ıslâhını gerçekleştirir. Bu, hukemânın mûsikî sanatını ortaya atmalarının ve mabedlerde, dua ve namaz esnasında kullanmalarının bir sebebidir.

Hukemâ, yine musîbet, hüzün, gam ve mâtem anlarında kullanılabilecek nitelikte bir lahn geliştirdiler. Bu lahn, nefsleri taziye ediyor, musîbetlerin acılarını hafifletebiliyordu. Aynı zamanda iştiyâkı teselli edebiliyor ve hüznü de sakinleştirebiliyordu. Hukemâ, zor işler yapılırken, yorucu işler esnasında, hamalların, duvarcıların, gemicilerin ve binek sahiplerinin dinleyebileceği, bedenlerin sıkıntısını ve nefslerin yorgunluğunu giderebilecek nitelikte bir lahn geliştirdiler. Zamanımızda da yapılmakta olan velîme ve düğün yemeklerinde, lezzet ve sevinç esnasında dinlenebilecek/kullanılabilecek nitelikte lahnlar geliştirdiler.

İhvân-ı Safâ ve Hz. Mevlânâ"nın bu sözlerinden anlaşılıyor ki mûsikî, hikmet ehlinin sanatıdır ve onların ellerinde şekillenip gelişmiştir. O halde bu yaklaşımın üzerine, merhum Bekir Sıdkı Sezgin hocamın şu sözünü ekleyip sözü bitirmek gerekmektedir: "Mûsikî bir ni"mettir, hüsn-i isti"mâl gerekir".

11 yıl önce
Mûsikî sanatı hukemâya aittir
Kara dinlilerle milletin savaşı
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…