|
Osmanlı mûsikîsinde iki yabancı : Ali Ufkî ve Cantemir

Osmanlı İstanbulu"nda yaşamış iki yabancı şahsiyet, Osmanlı mûsikîsine önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bunlardan biri Polonya asıllı Ali Ufkî Bey (Albert Bobowski) diğeri ise Romen asıllı Dimitrie Cantemir"dir. Ali Ufki Bey"in "Mecmuâ-i Sâz u Söz" adlı eseri 17. yüzyıl Osmanlı mûsikîsi hakkında epey fikir vermektedir. Osmanlı mûsikîsinde henüz notanın kullanılmadığı o zamanlarda Batı müziği notasını iyi bilen Ali Ufkî, pekçok eserin nota ile kaydını yapmış ve o dönemin melodisinin günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Notanın her şey demek olmadığını düşünürüm, ama Osmanlı mûsikîsinin bu sayede kaydedilmiş olması da oldukça mühim bir konudur. Hatta Ali Ufkî, anılarını anlattığı "Saray-ı Enderûn"da, Enderûn"daki eğitimi esnâsında nota bilmeyen mûsikî talebelerinin bir mûsikî eserini ezberleyebilmek için adeta heykel gibi oturduğu yerde kalıp tekrar ettiğini ifâde ederek, işin zorluğunu hatırlatır. Bütün bunlar düşünüldüğünde Ali Ufkî"nin bu hizmetinin ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. Ali Ufkî Bey"den daha sonra sonra İstanbul"a gelen Dimitrie Cantemir de Enderûn"da eğitim görmüş ve Osmanlı mûsikîsine büyük hizmetlerde bulunmuştur. Cantemir"in "Kitâbu İlmi"l-Mûsikî alâ Vechi"l-Hurûfât (Mûsikîyi Harflerle Tesbit ve İcrâ İlminin Kitabı)" adlı eseri, kendi yaşadığı dönem ve kendinden önceki dönemlerin mûsikî nazariyatı hakkında yazılmış önemli bir eserdir. Cantemir"in bu eseri çağdaş Türk müzikoloğu ve bestecisi hocam Prof. Yalçın Tura tarafından günümüz araştırmacılarının istifadesine sunulmuştur. Cantemir, Osmanlı mûsikîsi için yenilik sayılabilecek şeyler yapmıştır. Bunlardan biri ve belki de en önemlisi, kendi nota sistemi ile o zamana ait bazı eserleri kaydedebilmiştir ki, o güne kadar Ali Ufki Bey"in kullandığı Batı tarzı notanın dışında sağlıklı ve kalıcı bir nota sistemi bulunmayan Osmanlı mûsikîsi için Cantemir"in notası ve kayıtları büyük önem taşımaktadır. Bu sayede bugünkü müzikologlar ve araştırmacılar, Osmanlı"nın 17 ve 18. yüzyılına ait bestecileri, melodileri ve mûsikî formlarını tanıma imkânı bulmuşlardır. Ayrıca Rauf Yekta gibi bir Türk müzikoloğuna göre Dimitri Cantemir"in eserlerinde sergilediği "ezgi yaratma yeteneği" onun en güçlü Osmanlı bestekârları arasında önemli bir yer alması için yeterlidir. Mûsikî konusunda yazdığı kitabı da o döneme göre Osmanlı müziğini ve makamların inceliklerini çok iyi bildiğini göstermektedir. Kayıtlara göre Dimitri Cantemir"den günümüze 34 eser ulaşmıştır ki neredeyse 300 yıla varan bir geçmişten günümüze bu kadar eserin ulaşması oldukça önemlidir. Bu kitap ve Cantemir"in icâd ettiği nota sayesinde 350"den fazla saz eseri günümüze ulaşmıştır. Kitapta ismi belirtilerek eseri kayda geçmiş bestekârların sayısı 60"tan fazladır. Cantemir, kendi bestelerinden 16 tanesinin notasına bu kitapta yer vermiştir, bestekârı belirtilmemiş eser sayısı ise 152"dir. Cantemir"in bu kitabının bir başka önemli yanı da, 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı mûsikî nazariyatına yeni ve bilimsel bir bakış açısı getirmiş olmasıdır.

17 ve 18. yüzyıl Osmanlı mûsikîsini anlayabilmemiz konusunda bu iki yabancıya çok şey borçlu olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu arada geçtiğimiz hafta Romanya Köstence"de Yunus Emre Enstitüsü Köstence Şube Müdürü Hâşim Koç ve çalışma arkadaşları tarafından Romen müzikologların da katıldığı "Dimitri Cantemir" sempozyumu düzenlendi. Romen müzisyenler Cantemir"in eserlerini icrâ ettiler, ben de Hâşim Bey"in daveti üzerine (fakat maalesef skype aracılığı ile) "Dimitri Cantemir ve Osmanlı Müziğine Katkıları" başlıklı bir tebliğ sundum. Köstence"de Romen müzikologların katılımıyla Cantemir"i anmak oldukça anlamlıydı, Yunus Emre Vakfı"na ve Haşim Koç"a teşekkür ediyorum.

10 yıl önce
Osmanlı mûsikîsinde iki yabancı : Ali Ufkî ve Cantemir
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset