|
“Parti ve sınıf cumhuriyeti”nden “halk cumhuriyeti”ne

Belli bir sınıfın kendi yaşama biçimlerine, algılarına indirdikleri cumhuriyet biçimine "sınıf cumhuriyeti" demeyi uygun buluyorum. Yani "öteki"ni hesaba katmayan, onun varlığına aslında tahammül edemeyen bir sınıfın veya algı biçiminin formatladığı insan ya da bu formattaki insanın biçimlendirdiği cumhuriyet. Türkiye'deki cumhuriyet, tam da böyle bir cumhuriyet. Böyle olunca da gerçek anlamda bir "cumhuriyet rejimi" olması mümkün değil. Bu ülkede cumhuriyet, İslâmiyet'in çerçevelediği yaşama biçimine karşı elde edilmiş bir kazanım olarak algılandıkça da değişen hiçbir şey olmayacak ve çatışma sürüp gidecek demektir. Çünkü cumhuriyeti, özgürlükleri daralttığı ve çağın gerisinde kaldığı sabit fikri ile eleştirilen "İslâmî form"u ortadan kaldırıp onun yerine ikâme edilen yegâne rejim olarak kabul edenlerin, böyle bir saplantıyla tanımlayıp benimsedikleri cumhuriyetten başka sığınacakları başka bir şey olamaz ve Türkiye'deki cumhuriyetin ve cumhuriyetçilerin görünümü de tamamen böyledir. Kendisini "Cumhuriyet Halk Partisi" olarak isimlendirdiği halde bütün olarak halkın partisi olmayı bir türlü başaramayan sözkonusu partinin problemi ve ona totaliter bir hüviyet kazandıran etmenler de buradan kaynaklanmaktadır . Bugün Türkiye'de kendisini "laik ve cumhuriyetçi" olarak tanımlayan herkesin inançlı bir Müslümana karşı sergilediği tavır, söylem biçimleri ve sloganları aynı: "Yaşasın cumhuriyet". Tamam da, gerçek anlamıyla halkın yönetimi demek olan cumhuriyet, kendisini "Müslüman" olarak tanımlayan ve dînî inançlarının gereğini yaşamak isteyen kimseleri engellemiyor ki. Eğer cumhuriyet gerekçe gösterilerek İslâmiyet ve Müslümanlar "cumhuriyet düşmanı" olarak tanımlanıyorsa, o halde ya cumhuriyetin tanımında bir sorun var demektir ya da cumhuriyeti gerçek anlamından saptırıp onu kendi sığ algısına indirgeyen ve o şekilde tanımlayıp kabul ettirmeye çalışan kişilerde.



Türkiye cumhuriyeti, ne yazık ki İslâmiyet'ten ve Müslümanlardan rahatsızlık duyan bir sınıfın veya partinin cumhuriyeti gibi olumsuz ve taraflı bir cumhuriyet haline getirilmiştir. Bu durum maalesef cumhuriyeti Türkiye'de "bütün halkın yönetim biçimi" olmaktan çıkarmış ve onu sadece bir partinin veya sınıfın "totaliter içerikli" rejimi düzeyine indirgemiştir. Türkiye'nin en temel problemi de bence budur. O halde yapılması gereken öncelikli çalışma, cumhuriyeti sadece kendilerine mâleden bu parti ve sınıfın tanımlama ve algı biçiminden kurtarıp onun gerçekten ne anlama geldiğini yeni baştan ortaya koymak olmalıdır. Aksi halde cumhuriyet, onu geniş kitlelere karşı istediği gibi kullanan bir parti ve sınıfın elinde olduğu sürece toplumsal gerilim ve hatta çatışma devam edecektir. Bugün Türkiye'de yaşayan hiçbir inançlı Müslümanın, gerçek anlamdaki cumhuriyet ile bir alıp veremediği yoktur. Çünkü onların da elinde, cumhuriyet rejiminin oldukça mâkul ve meşrû olduğuna dâir çok sağlam ve üstelik daha eski bir "hâlife seçimi" bilgi ve belgesi var. O halde sorun cumhuriyette değil, cumhuriyetin nasıl tanımlandığında ve algılandığında olmalıdır. İnançlı Müslümanlara karşı adeta bir koruma kalkanı olarak kullanılan "Cumhuriyet" lâfzı, aslında içinde totaliter bir anlam barındırmaktadır. Daha açık söyleyeyim; Türkiye'de başta CHP ve bir sınıf tarafından cumhuriyet kavramı, totaliter duygu, düşünce ve davranış biçimlerinin sarılıp sarmalanıp gizlendiği ya da öyle sunulduğu "şık bir ambalaj" hâline getirilmiştir. Fakat ambalajın içindeki gerçek farklı ve ürkütücüdür.



Hatırlayacak olursak, Taksim'de Gezi Parkı bahanesiyle başlatılan ve direkt olarak hükümeti devirip o dönemin başbakanı Sayın Erdoğan'ı tıpkı merhum Adnan Menderes'e kurulan tezgâhla ipe götürmeyi hedefleyen olaylar, bu sınıfın ve sözkonusu partinin kendi faşist ve totaliter algılarına indirgedikleri cumhuriyeti koruma refleksinden başka bir şey değildir. Bu arada, daha önceki genel seçimlerden birinde AKParti büyük bir başarı ile çıktığı halde Sayın Erdoğan'a çok kindar bir ifadeyle Adnan Menderes'in âkıbetini hatırlatan Süleyman Demirel'in o sözlerini düşündükçe, kurulan tezgâhı ve bu tezgâhın kimler tarafından kurulduğunu anlamak daha bir kolaylaşıyor.



16 Nisan referandumu, Türkiye'nin geleceği açısından önemliydi. Türkiye ya CHP'nin bu sığ ve kendi ideolojisine indirgediği parti ve sınıf cumhuriyetini aşıp gerçek halk cumhuriyetine yelken açacak, ya da CHP ve onun tanımladığı cumhuriyeti devam ettirecekti. Çıkan sonuç, Türkiye'nin %51.4'ünün parti ve sınıf cumhuriyetini değil gerçek halk cumhuriyetini taleb ettiğini ortaya koydu. Evet diyenler de hayır diyenler de, “ama”sız ve net bir şekilde tercihlerini ortaya koymuşlardır.


#Taksim
#Gezi parkı olayları
#16 Nisan 2017
#Anayasa referandumu
7 yıl önce
“Parti ve sınıf cumhuriyeti”nden “halk cumhuriyeti”ne
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak