|
“Tek adam” diyenler müzik devrimine bir bakmalı

Birkaç gün önce evimizin kapısına, ellerinde “hayır” broşürüyle bir erkek ve bir kadın gelmiş. Kapıyı kızım açmış ve kızıma referandumda neden “hayır” denilmesi gerektiğini, “hayır” denilmezse Türkiye'nin “tek adam” rejimine doğru yuvarlanacağını, bunun da diktatörlük demek olduğunu büyük bir tehlikeyi haber verir gibi gözlerini patlata patlata ve seslerini yükselterek anlatmaya çalıştıktan sonra, bir hayır broşürü bırakıp gitmişler. Aslına bakarsanız, diktatörlük sadece siyasi bir anlam taşımamaktadır, Latince kökenli “diktatör” kelimesi, bir şeyi dikte etmek mânâsına gelmektedir ve kelimenin bu anlamına bakarak, evimin kapısına dayanıp aileme “hayır”ı dikte etmeye çalışanların yaptıkları da en hafifinden bir diktatörlüktür !



Platon'un “müziğini değiştirirseniz, sitenin duvarları yıkılır” sözünü çok sever, anlamlı bulur ve fırsat buldukça da kullanırım. Bu söz, cumhuriyet dönemi Türkiyesi'ni çok iyi anlatan bir söz. Özellikle cumhuriyetin müzik devrimi, bu sözün ne kadar doğru ve isabetli olduğunu göstermektedir. Çünkü bu devrim, adeta Moğol istilâsı gibi sadece sitemizin duvarlarını değil, sitemizi olduğu gibi yakıp yıkmış, târumâr eylemiştir.



Bir toplumun müziği, yüzlerce yıllık birikimin sonucu olarak ortaya çıkar. Değiştirmeye ve yok etmeye kalkıldığı zaman, yüzlerce yıllık bu birikim de yok olur gider. O bakımdan Platon'un bu sözü önemli ve anlamlıdır. Türkiye cumhuriyeti kurulduktan sonra ilk yapılan iş, bir kişinin iradesiyle, -herhangi bir halkoylamasına gerek duyulmaksızın- bir müzik devrimi gerçekleştirmek olmuştur. (Sadece müzik devrimi değil, harf devrimi ve kılık- kıyafet devrimleri de yine bir tek adamın iradesiyle gerçekleştirilmiş devrimlerdir ve kılık-kıyafet devrimine direnip şapka giymeyenlerin cezası idam olmuştur. Örnek mi ? İskilipli Âtıf Hoca ve Rize'de Yavuz zırhlısının bombalaması sonucu şehid olan yirmi küsur Rizeli). Cumhuriyetin kurucusu ve mûsikî devriminin gerçekleştiricisi Mustafa Kemal, müziğin öneminin elbette farkındaydı ve en zor devrimin müzik devrimi olduğunu, çünkü müzik devriminin kişiye önce kendi iç dünyasını unutturmayı, sonra da yeni bir âleme yönelmeyi gerektirdiğini ve bu zorluğuna rağmen müzik devriminin mutlaka yapılacağını kendisi söylemişti. 1 Kasım 1934'teki Meclis açılış konuşmasında müzik devriminin nasıl yapılacağını ve neden gerekli olduğunu şu sözlerle ifade etmiştir: “Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, mûsikîde değişikliği kavrayabilmesidir. Bugün acuna dinletmeye yeltenilen mûsikî bizim değildir. Onun için yüz ağartıcı değerde olmaktan çok uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz.” Mustafa Kemal'in tâbiriyle “mûsikîde yenileşme”yi, kendi mûsikîmizin içinde bir yenileşme yerine, halkın ve en azından müzikçilerin görüşünü almadan onu tamamen kaldırıp yasaklayarak ve batı müziğini zorunlu hâle getirerek gerçekleştirmesi sadece “dayatma” olarak izah edilebilir, nitekim yapılan da budur.



Eski siyasal, sosyal ve kültürel yapıyı ortadan kaldırıp yeni bir yapı inşâ etmek için müziği değiştirmek önemlidir. Müzik, cumhuriyetin “temelsiz inşaatı”nın önemli harçlarından biri olmuştur ve Türk modernleşmesinin veya Batılılaşmasının okunabildiği en önemli alanlardan biridir. Fakat bu “müzik devrimi” adı verilen safsata ne kadar tutmuştur, o ayrı bir tartışma konusudur. Çünkü benzemeye ve benzetilmeye çalışılan veya taklid edilen Batı müziğinin kendi varoluş süreci içinde yüzlerce yıllık bir tarihi vardır. Türkiye'de yapılan ve tamamen batı müziğini taklid etmek üzerine kurulu müzik devrimi, bilâkis kendi köklü müziğini reddettiği için, benimsediği yeni müziğin bu ülkede tarihsel bir geçmişi, kökü yoktur. Müzik devrimini yapanların, bunu düşünemeyecek kadar akılsız olmadıkları aşikârdır. Eğer düşündülerse, o halde ortada sorgulanması gereken başka bilmediğimiz ayrıntılar var demektir. Düşünün bir kere; cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra “müzik devrimini” yapanlar bu topraklarda filizlenip gelişmiş muazzam köklü bir mûsikîyi batılılaşmak adına yasaklıyorlar. Bütün bunlar, bir tek kişinin, “tek adam”ın iradesiyle gerçekleşiyor. Sadece müzik devrimi değil, harf ve kılık-kıyafet devrimleri de bu “tek adam”ın iradesi ve emriyle yapılıyor. (Şevket Süreyya Aydemir'in “Tek Adam” adlı kitabını hatırlatmak isterim).



Osman Nuri Çerman'ın 1956 yılında basılmış olan “Dinde Reform” adlı ilginç kitabını da yeri gelmişken anmak gerekiyor. Çerman bu kitabında “Atatürk adıyla besmele ve fatiha” önermiş. Çerman'a göre Besmele şöyle olmalıymış: “Atatürk'ü yaratan Tanrı'nın adıyla başlarım”…. Fatiha da şöyle olmalıymış: “Bütün âlemlerin Rabbi olan, esirgeyen, bağışlayan, Atatürk'ü yaratan tanrıya şükürler olsun. Tanrım, seni severiz, senin yarattıklarını severiz, senden yardım dileriz. Bizi Atatürk'ün gösterdiği dosdoğru yola ilet; nimetine erenlerin, gazâbına uğramayanların, Atatürk'ün yolundan sapmayanların dosdoğru yoluna”… (Bu bilgiyi Sayın Engin Noyan'ın Hilâl TV'de yayınlanan bir programından aktarıyorum).



16 Nisan günü yapılacak referandumda “Tek adam” korkusuyla “hayır” oyu vereceklerin tercihleri elbette kendi hür iradeleriyle yaptıkları bir tercihtir, söyleyecek sözümüz olamaz ama, müzik, kılık-kıyafet ve harf devrimlerindeki “tek adam” iradesine bir bakmalarını, tek adamlığın Falih Rıfkı Atay, Şevket Süreyya Aydemir ve özellikle Osman Nuri Çerman gibi kişilerde hangi boyutlara vardığını ve ne demek olduğunu görüp anladıktan sonra “tek adam”lıktan ve “diktatörlük”ten bahsetmelerini tavsiye ederim.



Fakat hayır oyu verenlerin şu farka dikkat etmelerini de tavsiye ederim: “Tek adam” Mustafa Kemal ile Receb Tayyib Erdoğan arasında küçük bir fark var. Biri halk oylamasına gerek duymadan, halkının fikrini ve tercihini sormadan, tam bir diktatör edâsıyla devrimler gerçekleştiriyor ve uymayanları İskilipli Âtıf Hoca örneğinde olduğu gibi cezalandırıyor. Hiç değilse Erdoğan bir halk oylaması yapıyor ve halkının fikrini, tercihini sorma gereği duyuyor. Muhtemelen hayır çıktığında da halkın tercihine saygı duyup gereken neyse onu yapacak.


#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#16 Nisan 2017
#Anayasa referandumu
7 yıl önce
“Tek adam” diyenler müzik devrimine bir bakmalı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset