Eski ustaların izlerini görebileceğimiz kimselerin sayısı gün geçtikçe azalıyor. “Eski usta" dediğim kimseler de, son derece hassas, yaptığı işi severek yapan, edebli, vakûr, çalışkan, vefâlı, fedakâr, titiz, düzenli, sorumluluk sahibi ve bu sorumluluğun şuurunda, ciddî ve disiplinli kimselerdir. Bu kimseler, Osmanlı'nın son üstadlarının dizlerinin dibinde yetişmiş, mesleklerini onlardan öğrenmişlerdir. İstanbul'un son beyefendi ve hanımefendileridir. Oturup kalkmayı, konuşmayı bilen zarif, nazik ve kibar insanlardır. Para, pul, makam, mevkî gibi dertleri yoktur. Dertleri, yokolmaya yüztutan kültür ve medeniyetimizi yeniden canlandırabilmektir. Bunun için didinir dururlar. Şaşırtıcı ve bugünün gençlerine zor gelen işler yaparlar. Meselâ ilerlemiş yaşlarına, enerjisi azalan vücudlarına ve kabiliyetlerini kaybeden bâzı âzâlarına rağmen, bu yorucu İstanbul trafiğine aldırış etmeden hizmet verdikleri yere büyük bir aşkla ve heyecanla gidip gelirler. Entrika çevirip birilerini yerlerinden etmeyi ve oraya kendileri oturmayı, adamlarını, yakınlarını yerleştirip kadrolaşmayı bilmezler. Bulundukları yerin, kendilerine Allah'ın bir lûtfu ve yaptıkları işin de O'nun verdiği bir vazife olduğuna inanırlar. Bu inançla, sanki devleti onlar kurtaracakmış gibi büyük bir sorumlulukla ve aşkla üzerlerine düşen vazifeyi hakkını vererek yerine getirmeye gayret ederler. Gayret ederken de tevâzûyu elden bırakmazlar. Tevâzûlarında samimidirler, rol yapmazlar. “Gayret bizden, tevfîk Allah'tan" diyerek çalışırlar. Onları yüzlerinden tanırsınız… çünkü yüzlerinde yüksek kültür ve medeniyetimizin izleri vardır.
Yukarıdaki satırları, Yusuf Ömürlü beyefendiyi düşünerek yazdım. İtiraf etmeliyim ki, Yusuf Ömürlü ile çok uzun teşrîk-i mesâim olmadı. Ancak, kendisiyle Kubbealtı'nda vazife yaptığı yıllarda düzenledikleri iftar yemeklerinde veya Kubbealtı'na yolum düştüğü zamanlarda karşılaşır ve sohbet etme fırsatı bulurdum. Bunun dışında Yusuf Ömürlü beyefendi hakkında daha fazla ve hakikatli malûmatı, kendisinin mûsikî talebesi olan eşimden aldığımı söylemeliyim. Ama yine de, Yüksek mimar ve Kubbealtı'nın “hizmetkârı" Yusuf Ömürlü'yü tanıyan herkes, herhalde bu yazdıklarımın tam olarak onun vasıfları olduğunu teslim edecektir. Çünkü Yusuf Ömürlü beyefendi, gerçekten Osmanlı kültür ve medeniyetinden nasibini almış bir kimsedir ve Kubbealtı'nda mûsikî kültürümüze hizmet ederek geçirdiği yıllarını, tam da ifade ettiğim gibi büyük bir hizmet aşkıyla, pekçok mûsikî talebesini mezun ederek tamamlamıştır. Bu arada Yusuf Ömürlü'nün bestekârlık yönünün olduğunu da unutmamak gerekir.
Yusuf Ömürlü'nün kendi neşriyatı hakkında da şu küçük listeyi yapabiliriz: 9 cilt ilâhîler (1007 adet ilâhî notası), 39 fasikül Türk Mûsıkîsi Klasikleri (466 eser notası), 4 fasikül saz eserleri (120 eser notası), İlâhiyât-ı Ken'ân (78 eser notası), Yahyâ Kemal'in Bestelenmiş Şiirleri (107 eser notası), Rahmet Peygamberi'ne İlâhîler (428 eser notası), 9 adet kaset (Türk Mûsıkîsi Klasik Eserler Serisi), İlâhiyât-ı Ken'an Albümü (4 CD-89 İlâhî).
Yusuf Ömürlü beyefendi, taşıdığı emâneti evlâtları Elif Ömürlü Uyar ve Emre Ömürlü'ye devredip, kendisini her zaman hayırla yâd edecek pekçok talebe ve dostun şükran duygularıyla inzivâya çekilmiş durumda. Allah uzun ömürler versin, sa'yını meşkûr eylesin.