|
Büyük taş
Eskiden oldukça sık sorulan soruydu: Ne olacak bu ekonominin hali.

Şimdi o soru şöyle şekil değiştirdi:

Ne olacak bu doların / euronun / altının ve borsanın hali.

Kimsenin reel ekonomiyle ilgilendiği yok.

Sanayi üretimiyle tarım üretimiyle, yatırımlarla kimse ilgilenmiyor.

İşsizlik ne durumda?

Ücretler geçinmeye yetiyor mu? gibi sorular unutuldu.

Kimse ne olacak bu enflasyonun hali demiyor.

Herkesin odaklandığı iki konu var: Erken seçim ve terör.

Seçim geçimi unutturdu.

Herkesin aklındaki tek soru: Seçim sandığından ne çıkacak.

Oysa bu ülkede yaşayan Türk-Kürt, Alevi Sünni her bireyin vatandaşlık görevi sandığa gidip oy atmaktır.

Gerisi siyasilerin işidir.

Ülkeyi iyi yönetmek siyasilerin, korumak askerin ve polisin işidir.

Ailemizi ve işimizi iyi yönetmek de bizim görevimizdir.

*

Biz siyaseti gerektiğinden çok önemsiyoruz.

Oysa 1 Kasım'da sandığa gidip oyumuzu atsak, sonra da işimizle, aşımızla ilgilensek,

büyük fotoğrafla oyalanmayı bıraksak.

Ülkenin idaresini siyasilere bıraksak,

Kendi ailemize, işimize ağırlık versek birçok şey düzelecek ama yapamıyoruz.

Neden?

Büyük resimle uğraşmak zevkli.

Bize küçük kişisel sorunlarımızı unutturuyor.

Büyük resim uyuşturucu gibi.

Uyuşturuyor bizi.

Kendi kişisel dertlerimizi unutturuyor.

Ülkenin derdi ile dertleniyoruz.

Tıpkı futbol gibi siyaset de bizim gibi birçok ülkede maalesef uyuşturu malzemesi işlevi görüyor.

*

Her zaman anlattığım bir hikayedir bu:

Fransa Kamu Yönetimi Okulu profesörlerinden biri, Amerikalı büyük şirketlerin üst düzey yöneticilerine etkili zaman yönetimi konusunda ders vermesi için davet edildi.

Yaşlı profesör masanın altından bir kavanoz çıkardı.

Kavanozun içine, tenis

topu büyüklüğündeki taşları koymaya başladı.

Kavanoz ağzına kadar dolupta daha fazla taş alamayınca, “Kavanoz doldu mu?” diye sordu. Salondakiler: “Evet!” dedi.

Masanın altından biraz çakıl taşı çıkardı.

Kavanozu önce sallayıp daha sonra içine çakıl taşlarını koydu.

Kavanozu tekrar salladı. Böylece küçük taşlar büyük taşların arasında kendilerine yer buldular.

Ve aynı soruyu bir kez daha sordu:

“Kavanoz şimdi doldu mu?”

Yöneticiler yine “evet” dedi.

Profesör masanın altından bu defa biraz kum çıkardı.

Kumu kavonoza boşaltmaya başladı.

Kumlar büyük taşlarla çakıl taşları arasındaki boşlukların hepsini doldurdu.

Bir defa daha sordu: “Kavanoz doldu mu?”

Yöneticiler yine “Evet!” diye bağırdılar.

Bu kez masanın altından bir sürahi su çıkardı ve kavanozu ağzına kadar su doldurdu. Kavanozun artık tamamen su ile dolduğu söylenebilirdi.

Profesör salona dönüp sordu:

“Bu deneyden çıkarmamız gereken büyük hakikat nedir?”

Bir yönetici elini kaldırdı ve çıkardığı dersi özetledi:

“Programınız ne kadar dolu olursa olsun, gerçekten gayret ederseniz, o programa birkaç toplantı ve görev daha ilave edebilirsiniz.”

“Hayır” dedi profesör. “Bu deneyin bize öğrettiği şey şu:

Eğer büyük taşları önce koymazsanız, bir daha asla koyamazsınız.”

Tüm yöneticiler profesörün sözleriyle ne anlatmak istediğini tam olarak anlamışlardı.

Sonra konuşmasına devam etti.

“Sizin hayatınızdaki 'büyük taşlar' ne?

Sağlığınız? Aileniz? Arkadaşlarınız? Hedefleriniz? Sevdiğiniz şeyleri yapmak? Kendinize zaman ayırmak?

*

Hayatımızda yer alması gereken büyük taşlar aslında bunlar.

Eğer böyle yapmazsak, hayatımızı siyaset gibi bize doğrudan faydası olmayan önemsiz şeylerle uğraşarak doldurmuş oluruz.

Bu nedenle, kendi kendinize şu soruyu sorun “
Senin hayatının büyük taşları ne?

Bunu belirle ve hayat kavanozunu yeniden doldur.

Haydi bakalım!.

Günün sözü

Aydınların aydınlatamadığı halkı, soytarılar aldatır.

Cemil Meriç
#Yöneticiler
#Sanayi üretimi
#futbol
9 yıl önce
Büyük taş
Kara dinlilerle milletin savaşı
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim