|
Firma yoksul, patron zengin

ABD ve Avrupa gibi olmasa da Türkiye de bağıra çağıra getirdiği ekonomik krizi derinden hissetmeye başladı.

Medyanın abartılı ve sorumsuz habercilik zihniyetinin ardından piyasalara hakim olan güvensizlikle önce vatandaşın tüketimi bıçak gibi kesildi.

Herkes bekle-gör pozisyonuna geçti.

İşverenin “Son çare” dediği işten çıkarmalar ilk sıraya alındı hatta hızlandı. Herkesi işsiz kalırım korkusu sardı.

Yatırımlar beklemeye alındı.

Ve sonunda büyüme hızında da frene basıldı.

Büyüme hızı üçüncü çeyrekte 0,5''e geriledi.

* * *

Türkiye''de tarım dışı iş gücü her yıl 500 binin üzerinde artıyor.

Bunun için her yıl yüzde 6 büyümemiz gerekiyor.

Kronik işsizliği azaltmak için IMF''den gelecek 20 milyar doları kaptırmadan büyümeyi arttıracak şekilde kullanılmalı.

Özel sektörün borcuna kullanılırsa yazık olur.

Peki dış borç riskinin dağılımı nasıl?

* * *

267 milyar dolarlık dış borcun 190 milyar doları özel sektöre ait.

Borcun önemli bölümü muhtemelen patronların kendi paraları.

Çünkü patronlar, yurtdışında tuttukları paraları ve döviz mevduatlarını teminat olarak gösterip dışarıdan kredi alıyorlar.

O yüzden özel sektör bu borcunu “Zuladan” ödeyebilir.

* * *

Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi, ekonomi profesörü Seyfettin Gürsel, Türk kapitalizminin en büyük özelliğini şöyle anlatıyor:

“Bizde firmalar yoksul, patronlar zengindir.

Çünkü patronlar firmalarını soyarlar.

Sonra da hortumladıkları paraları kendi firmalarına borç verirler.

Hatta Türkiye koşullarında hileli iflas bile yapabilir, firmayı batırabilirsiniz.

Sonra tekrar kendi paranızla yeni bir iş kurarsınız.

Şimdi bu tür işadamlarının esas derdi, kriz bahanesiyle devletten destek almak.”

İnsanlar küresel krizden korkmakta haklılar.

“Tezcan”lı patronlar ve abartılan tasarruflar

Ekonomik krizi abartan birçok şirketten haberim vardı ama böylesini de ilk kez duydum.

Kentin en büyük sanayi kuruluşlarından biri sayılan İzmit Aslanbey''deki Tezcan Galvaniz fabrikasında tasarruf bahanesiyle tuvalet ve lavabolara kağıt peçete bile konmuyormuş.

Fabrika sahipleriyle işyerinde örgütlenmek isteyen Birleşik Metal-İş arasındaki kavganın faturasını herkes ödüyor.

Çalışan işini, patron işçinin güvenini, sendika da itibarını kaybediyor.

Çalışanlar, son aylarda 50''ye yakın çalışanın işten çıkarılmasının ardından “Bayram sonrası 50 işçi daha çıkarılacak” haberleri ile sıfır verimle işe gidip geliyor.

Sendika, örgütlenmek istediği fabrikada çalışan örgütlü çalışanın bile işten çıkarılmasını engelleyemiyor.

İşveren bir yandan fabrika içinde yeni üretim birimleri açarken diğer yandan işe alırken sendikaya girmeme sözü veren çalışanı bile işten çıkararak itibarını kaybediyor.

Yani kazanan yok kaybeden çok.

Düşman içimizde

Son 1,5-2 seneye baktığımızda, dünyada kriz lafı ağza bile alınmamışken, biz kendi kendimize, içeride TCMB Başkanı seçimi, Cumhurbaşkanlığı seçimi, 367 kararı, genel seçimler, 411 kararı, AK partinin kapatılması davası vb. birçok siyasi olayla büyüme eğrimizi aşağıya doğru yönlendirmeyi başardık!

Bütün bunların üstüne, bir de global finansal dalganın etkisi gelince, büyüme hız kesti.

2008 yılının ilk çeyreğinde yüzde 6,7 olarak açıklanan büyüme rakamı, parti kapama davası etkisiyle 2.çeyrekte yüzde 2,3 ve nihayetinde 3.çeyrekte ise yüzde 0,5 olarak gerçekleşti.

Dış düşmana ihtiyacımız yok.

Kendi kendimize yeteriz!

Tuzağa saçtığın taneler , cömertlik sayılmaz ki.. (Mevlana)
15 yıl önce
Firma yoksul, patron zengin
yahya kemal’in gözüyle tevfik fikret
Yeni anayasada "Başkanlık" yer alacak mı? (2)
Sosyal çürüme yazıları 4: Ahlâkî pozculuk cumhuriyeti
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek