Temmuz’un son haftası sıcaklardan kavrulurken 15 dakikada İstanbul’un altını üstüne getiren ve Türkiye’nin gündemini değiştiren dolu, fırtına ve yağmurun birlikte gerçekleştirdiği afetin adı
imiş.
Dolunun araçlarda yaptığı hasarın ismi de
imiş.
Araç tamircileri kaldırmak için her gamze başına 100 lira alıyorlarmış.
İstanbul’da araç camı da kalmamış.
Araç sahiplerine
ayına gün veriyorlarmış.
Uzmanlar diyor ki; Bundan sonra
ve gamzeli araçlarla yaşamaya alışın!
İstanbullu perşembe ve cuma günü fırtınayla doluyu yedi,
gündem değişti.
Sosyal paylaşımlar arasında kıyamet alametleri birinci sırada, betonlaşma ve çevre kirliliğinden şikayet ikinci sırada.
Herkes suçlu peşinde, herkes hakim, herkes, savcı, herkes polis.
Gücü olsa hemen sokakta sallandıracak doluya, sele, afete sebep olanları.
Biraz sakin olanları orta ve üst yaş grubu.
Onlar da
“Eskiden havalar böyle değildi”
diye başlıyor konuşmaya sonra başından geçen ya da duyduğu kış ve yaz hikayeleri ile devam ediyor.
Kimse “
İnsan değiştiyse her şey değişir”
demiyor.
, ne yağmur durup dururken yağar, ne güneş canı istediğinde hareket eder, ne de rüzgar kafasına göre eser; her şeyin bir karşılığı vardır.
Toprak, hava, su, güneş, hayvanlar, bitkiler canlı cansız her şey
.
İnsan ne yaparsa aynada karşılığını görür.
Suyu kirletirse
içer, havayı kirletirse
solur, dereye ev yaparsa
, inşaatta malzemeden çalarsa
.
İktisat profesörü ve toplum bilimci sosyolog
hocamız der ki;
Allah, her şeyi insan için, insanı kendi için yaratmıştır.
İnsan,
arasında aracılık yapan ve sadece tüketen “
” değildir.
Divan edebiyatının en büyük şairlerinden 32 yaşında ölen
de insanı şöyle tarif eder;
“Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen
Merdûm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.”
(Kendine iyi bak; zira sen yaratılmışların gözbebeği ve alemin çekirdeği 'özü' olan insansın.)
Şair yazar ve devlet adamı
da güzel söyler;
“Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın,
Âdem görünen harları âdem mi sanırsın?”
(Dünyayı arasan binde bir insan bulamazsın,
İnsan görünümündeki eşekleri insan mı sanıyorsun).
“İktisadî Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası” isimli kitabında da
toplum ve insanın iktisadî meselelere etkisini anlatır.
İktisadî çözülmenin toplumun ahlakî çözülmesiyle birlikte olduğunu söyler.
Hazretleri’nin
ticaret ve kazançla alakalı şöyle bir bölüm paylaşır;
“Bol ve gösterişli yiyip içmenin keyfini sürmek, giyim kuşamla etrafa ululanmak, şeref ve izzet sahibi olmak uğruna ibadeti koyup ticarete gider.”
Sabri Ülgener Hoca'ya göre insanların
elde etme istekleri toplumun ahlakını bozar.
İslam ilkelerinin çalışmayı, üretmeyi teşvik ettiğini, israfı, aşırı tüketimi, men ettiğini vurgular.
Gerileme dönemlerindeyse tembelliği, yatmayı özendiren bir dini algılamanın yaşatıldığını söyler.
Ve nasıl yaşamamız gerektiğinin formülünü de verir:
Elbette, fakat peşinden
tükenircesine koşup durmadan
!
Rahat bir geçim için o da şart; fakat yine
peşinde yorulup yıpranmadan
.”
Sabri Hocayı dinleyen var mı?
Nasıl bir şehirde yaşamayı hayal ediyorsan hayallerine önce kendinden başlayacaksın ve o şehre önce kendini uyduracaksın.
Hayal ettiğin şehre önce sen layık olacaksın.
Medine’de
kurulduğunda devletin reisi Hz Muhammed’in (SAV)getirdiği kurallar bugünün en medeni ve modern dediğimiz şehirlerinde bile uygulanmıyor.
-Konutla su kuyuları arasına 4 metre, ahırla su kuyusu arasına 8 metre mesafe koy.
-Komşunun ışığını, gölgesini, manzarasını kesme
-Senden önceki geçmiş medeniyetlerin izlerini yıkma
-Şehrin çevresini ağaçlandırarak yeşil kuşak oluştur.
-Mallar üreticiden tüketiciye aracısız doğrudan sunulsun.
ne demiş; “Hesabı temiz olanın muhasebeden korkusu olmaz."