|
Sofrada birdik, masada bölündük

Kazanç dediğimizde sadece kazanmayı düşünür hale geldik.



Oysa kazanmak aynı zamanda kazandıklarını korumak demek değil midir?



İş dünyasında da sosyal hayatta da kazandıklarımızı üst üste koyarak ekonomik ve kültür sermayesi oluştururuz.



Bunu yapmazsak gelecek nesiller o moda tabirle hep “Amerika'yı yeniden keşfetmek” zorunda kalacaktır.


*



Farkında olmadan günlük hayatımızda çok yoğun kullandığımız kelimeler hayatın seyri hakkı önemli bilgiler verir bize.



İş dünyasındaki değişiklikleri de kelimelerden izleyebilirsiniz.



*



Mesela eskiden bereket kelimesi çok kullanılırdı.



Sofra başında

, “Bereketli olsun

, iş başında,

“Bereketini gör”

sözlerini çok duyardık.



Şimdi bereketin ne olduğunu bile unuttuk.



Neden?



Önce sofra kalktı, masaya geçtik, sofrada tek tabaktan yerken, masada bölündük. Herkes tabağını ayırdı.



Sebep? Köylülükten şehirliliğe geçiş psikolojsi.


Bahane: Daha temiz oluyor!



Eskiler sanki pislik için yemek yiyordu.



Memleketin en akıllısı biziz ya!.



Sonra bulaşıklar çoğaldı.



Bulaşıklar çoğalınca bulaşık makinesi şart oldu.



Alalım bir bulaşık makinesi dendi.



Nasıl alırız diye düşünürken her zamanki gibi imdadımıza bankalar yetişti. Bankalar zaten gidişatı izliyor ve kenarda ellerini oğuşturarak topa girmeyi bekliyorlardı.



Kara gün dostumuz! “Bugün al seneye öde” diyerek bir tomar para verdi.


Bizde gittik bulaşık makinesini aldık.



Hazır onu almışken üstüne de set üstü ocak alalım dedik



Mutfağa gelmişken hatırladım.



Kurban Bayramı öncesi de derin dondurucu satışları rekor kırdı.



Fakirin, komşunun, eşin dostun kursağına giden kurban etleri şimdi derin dondurucuda yatıyor “aslanlar gibi”!



“Şehirde yaşayıp da derin dondurucu alanın hay aklına”

dedi bir dostum.



“Derin dondurucusu olan komşum yazın 3 ay memlekete gitti.



3 boyunca hiç elektik kullanmadığı halde aylık 80 lira elektrik faturası ödedi” Dostum kızmakta haklı değil mi?



*



Geçenlerde bir dostum göndermiş facebooktan.



Evdeki gidişatı beğenmeyen babaannenin gelini ve torununa anlattıkları eski ve yeni halimizi özetlemiş;



Eskiden evin erkeği gelmeden akşam sofrasına oturulmazdı,

şimdi acıkan yemek sofrasına oturuyor.


Babamız sofraya oturmadan sofraya el uzatmazdık.



Babamız gelir, “Besmele” çeker, “Haydi buyurun” derdi.



Huzurla hepimiz başlardık yemeğe… Sonunda da sofra duâsını kardeşlerimiz aramızda sıra ile okurduk.



Bu sofranın edebiydi.


*



Yemekler lezzetli, uykular dinlendiriciydi.



Hiç depresyona giren olmazdı.



*



Eskiden nasıl insanların bir edebi, hayâsı, iffeti varsa, evlerin de iffeti ve edebi vardı. Şimdi akşam olduğunda perdeler bile örtülmüyor.



Bütün evlerin içi görünüyor, ama kimse utanmıyor.



Gölgemizin bile dışarıdan görünebileceğini düşününce yüzümüz kızarırdı.



“-Evin edebi, önce perdesinin çekilip çekilmediğinden belli olur" derdi büyüklerimiz…


Evler, kocaman duvarlarla çevrilmiş avluların içinde olduğu hâlde hiç kimse iç çamaşırlarını ulu orta asmazdı, ev ahâlisinden bile edep ederlerdi.



"İffetimiz, edebimiz bir giderse, ortada îmanımız kalmaz!.." derlerdi.



*



Şimdi öyle mi?



Bugün yemekler dışarıda yeniyor, “göz hakkı” oluyor, kimse umursamıyor

. Çarşı pazardan alınanlar şeffaf poşetlerde eve geliyor; alan var, alamayan var. Göz hakkı, kıskançlık oluyor bu yenenlerde…



Hiç şifâ olur mu yavrum?


Bugün kokuyla, gösterişle çevredekilere hep ezâ veriliyor.



Tabiî ki yenilenler içinize sıkıntı veriyor.


Sonra da “depresyon” diye diye doktorlara gidiliyor.



*



Evin içinde yaşananlar, aslâ dışarıda anlatılmaz; yenenler, içilenler, muhabbetleşmeler, kavgalar…



Bu da evin iffetinden sayılır ve hiç kimseye anlatılmazdı.


Bu yüzden problemler ev içinde kolaylıkla çözülürdü.



Şimdi facebook diye bir şey var; insanlar gittikleri lokantalarda yedileri şeylerin fotoğrafını çekip binlerce kişiye gösteriyorlar!..



-Her hâllerinin fotoğrafları var. Gezdikleri yerlerin, yedikleri yiyecek-içeceklerin, aldıkları eşyâ ve kıyâfetlerin, hattâ beylerinin aldığı çiçekleri üzerinde yazdıkları notlarla paylaşıyor insanlar…



Evler çırılçıplak kaldı.


*



“-Biz beylerimizle yan yana yürümeye ar edinirdik; dul kalanlar var, evlenemeyenler var.



Onların gönül yaralarına tuz basmayalım diye, beylerimizin bir adım gerisinden yürürdük…



Şimdi kavgalar ortada, sevmeler ortada…



Tabiî ki, hiç mahremiyet kalmayınca samimiyet de kalmıyor.


Evin bereketi, büyüklere saygıdadır.



Evin iffeti, örtülen perdedir.



Sevginin iffeti, gizliliktedir.



Gözün iffeti, göz kapaklarındadır.



Bedenin iffeti, tesettürdedir.



İffetimizi kaybettikçe buhranlarımız arttı.


#İş dünyası
#Bereket
7 yıl önce
Sofrada birdik, masada bölündük
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti