|
Bunu da atlattık ama...

Paris"te öldürülen 3 PKK"lı kadının neden öldürüldüğü konusunda henüz kesinleşmiş bilgiler yok elimizde. Ama olayla, öldürülen şahıslarla ilgili ortaya serilen bilgiler ile olayın zamanlaması bir sürü yorumun yapılmasına imkan tanıyor. Öldürülen kadınların, özellikle Sakine Cansız"ın Öcalan"la ilişkilerine dair bir çok şeyi bu vesileyle öğrenmiş olduk.

Aslında her üç kadının hem örgüt içinde hem de BDP yönetimi nezdinde çok da makbul şahsiyetler olmadığı da bu vesileyle ifade edildi. Buna rağmen cenazeleri hem örgüt hem de PKK tarafından büyük bir itinayla sahiplenildi ve muhtemelen yaşadıkları dönemde partinin marjinali sayılabilecek bu isimler bir anda örgütün kahramanları haline geldi.

Ölümlerin araçsallaştırılması, ölülere destanlar yazılması konusunda siyaset tarihimiz çok zengin örneklerle doludur. Yaşarken naçiz varlıkları, bedenleri taciz ve tahkir konusu olan nice şahsın ölümü çoğu kez onu öldürenler tarafından, ondan arta kalan sembolik, kültürel veya siyasi mirasına el konulmak üzere kutsanır, sahiplenilir.

Öcalan"ın kendisi İmralı"da bizzat kendi kurduğu örgüt tarafından diri diri etkisiz hale getirilmeye çalışıldı. Aynı örgüt bugün onun ruhunu yaşanan süreçlerin kendileri açısından içinden çıkılmaz hale geldiği anda yardıma çağırıyor, ama doğrusu bu ruh çağırma esnasında kafalar hala karmakarışık. Bu süreçte yetkisinin nereye kadar olduğunu Öcalan türlü yollar deneyerek test etmek zorunda kalıyor. Oslo sürecinin hemen ardından kendisine usulünce bir sınır hatırlatıldı ve Öcalan bu yolla kendi yetki tanımını yeniden yapmak durumuda kaldı. Ancak sonraki süreç Öcalan"ın müdahalesine ihtiyaç doğurdukça ruhuna tekrar müracaat edildi.

İmralı"yla yapılan görüşmelerle başlayan yeni sürecin her an bir sabotajla karşılaşabileceği endişesi var olmaya devam ediyor. Paris saldırısı aslında beklenen asıl sabotaj değildi. Asıl sabotaj hiç biri Diyarbakırlı olmayan bu cenaze cenazelerin Diyarbakır"dan üstelik büyük bir miting eşliğinde kaldırılacak olmasıydı. Doğal olarak yeni bir Habur beklentisi veya endieşi oluştu bir çok kesimde. Günler öncesinden Diyarbakır ve bölge iller bu olay için hazırlandı.

Cenaze, yas, son derece insani hadiselerdir ve kimin cenazesi olduğuna bakılmaksızın bundan dolayı insanlar sorgulanamaz. Ancak üç PKK"lı için miting düzenleyenlerin ne yasla ne de işin duygusal ve insani tarafıyla ilişkisi var görünüyordu. İlk baştan itibaren verilen sinyaller cenazelerin her türlü provakasyona açık bir gövde gösterisi için bir fırsat olarak değerlendirileceğiydi. Bunun da içine girilen sürecin daha başından önemli bir darbe yemesi anlamına gelmesi işten bile değildi.

Buna rağmen çok şükür korkulan olmadı. Cenazeler Diyarbakır"da kitlesel bir katılımla gerçekleşen mitingin ardından memleketlerine gönderilerek toprağa verildi. Diyarbakır"daki cenaze mitinginin yeni bir Habur"a dönüşmemesinde BDP"lilerin sergiledikleri tavır bu olay için bilhassa takdiri hak ediyor olsa da, istediğinde bu olayları engelleyebilme kabiliyetini göstermiş olması bundan önceki veya sonraki hadiseler konusundaki sorumluluğunu hatırlattı. Yani BDP"nin siyasi gösteriyi hemencecik şiddet ve çatışmaya dönüştürme konusundaki aşina pratiği üzerine de düşünmeye zorluyor. Bu, BDP"nin siyaset ile şiddet arasındaki tercih konusunda sürekli yüzleşmek durumunda olacağı yeni bir soruyu billurlaştırmış oldu.

Diğer yandan PKK"lı cenazelerinin Diyarbakır"da bizzat BDP"liler tarafından organize edilen bir mitinge konu olması, basitçe cenazeye saygı veya Kürtlerin kendi cenazelerine sahip çıkması gibi insani bir değere sığınılarak açıklanamaz. Burada bir siyasi partinin silahlı mücadeleyi bir yol olarak benimsemiş ve bundan dolayı terörist diye bilinen birilerini "şehitlerimiz" diyerek tören konusu yapması bal gibi terörü bir yol olarak benimsiyor olması anlamına geliyor. BDP"nin kendi tabanından insanların bu cenazelere sahiplenmesi anlaşılmayacak bir şey değil, zaten kimsenin bu saatte buna bir itirazı olmaz. Ancak bir siyasi parti olarak BDP"nin bu olayı bu şekilde sahiplenmesi, esasen Habur endişesini körükleyen şeydi ve bu süreçte olumlu bir rol oynamaya pek istekli olmadığını gösteriyordu.

Diğer yandan bu cenaze törenini gerçekten "Kürt halkı"nın istediği iddiasına bu kadar güveniliyor idiyse bölge yerleşim birimlerinin bir çoğunda KCK veya PKK"lı militanlara esnafın kepenkleri zorla kapattırılmaz, hayat zorla durdurulmaya çalışılmazdı.

Oysa bölgede herkes biliyor ki, dükkan dükkan gezen militanlar dükkanları kapatmaya zorlamış ve böylece bu cenaze törenini halkın sahipleniyor olduğu izlenimi verilmeye çalışılmıştır. Ne yazık ki halihazırda bölgede BDP"nin PKK vesayeti altında geçerli kılmaya çalıştığı ve herkesin mazur görmesini talep ettiği tarz-ı siyaseti bu. Oysa bu siyaset değil, bizatihi terördür.

11 yıl önce
Bunu da atlattık ama...
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…