|
Haccın sosyolojik etkileri

İhram, Mina, Arafat, Müzdelife, şeytan taşlama, kurban, tavaf, say... Bir hac yolculuğunun toplam menasiki. Her birinin yoğun sembolik manalarla yüklü olduğu bütün bu menasik milyonlarca insan tarafından inanılmaz bir ciddiyet ve disiplin içinde icra edilir. Bu başlıbaşına muhteşem bir olay. Dünyanın her tarafında darmadağın bir görüntü sergileyen, siyasi, ekonomik durumları içler acısı durumlar arz eden bu ümmetin evlatlarının, reel durumlarıyla hiç mütenasip olmayan, bu alabildiğine ciddi ve disiplinli duruşları üzerinde durmak lazım.


Son yazımızı, bütün bu sembollerle, anlamlarla yüklü muhteşem temsili her yıl gerçekleştirmekle bile yeterince büyük, kahramanca bir iş yapmakta olan bu ümmetin bu performansı karşısında akla gelen asıl soruyu şöyle koyarak bitirmiştik: Bu performansı sergileyerek aslında güçlü bir eğitimden geçen bu ümmet normal hayatta bu eğitimden neden etkilenmemektedir?

Soruyu olumsuz sormanın hac hakkındaki amiyane bazı önyargıları destekleyen ve cevabını da olumsuz olarak talep eden bir yanı olduğunu görerek düzeltmek gerekiyordu halbuki. Yani “yoksa aslında etkilenmekte midir?”

Etkilenmemesi mümkün mü? Doğrusu, Hacc ibadetinin bu ümmetin kalitesini belli bir seviyede koruyan, onun seviyesini yükselten bir etkisi olduğundan hiç kuşku duymamak gerekiyor. Elbette daha önce de söylediğimiz gibi kişinin tevazuunu artırması beklenen hac tecrübesinden bile kendi kibrini artırmak, o yolculuğu bir statü kaynağına dönüştürmek gibi nasipsizce sonuçlar çıkaran örnekler olur. Ama bu disiplinle gerçekleşen ve çok sosyal boyutları olan bu ibadetin bütün bir İslam coğrafyası üzerinde çok boyutlu sonuçları olduğunu görmek her halükarda mümkün. Her yıl aşağı yukarı dünyadaki bütün Müslümanların en az binde ikisi kadarı hacca geliyor. Gelenlerin ilk tecrübe ettikleri şey herhalde kendi muazzam çeşitliliklerinin farkına varmak oluyor. Kendi merkezinden çıkıp burada bütün bir insanlık alemine açılan her bir Müslüman birey, alması gereken dersi almakta dirense bile burada kendisinin kimseden üstün olmadığını, kimsenin de kendisinden üstün olmadığı gerçeği yüzüne vuruluyor.

Burada gerçekleşen yıllık olağan buluşmanın İslam dünyasında halihazırda gerçekleşmekte olan bir çok ticari alışverişin, işbirliğinin başladığı, sürdürüldüğü bir vesile olarak iş gördüğünü söylemeye bile gerek yok. Aynı şekilde burada farklı kültürel alışverişlerin fiilen gerçekleştiği bir fırsat alanı olması da bilinen bir gerçek.

Hacı unvanının, hac yolculukları etrafında gerçekleşen ritüellerin, seremonilerin dünyadaki Müslüman toplumlardaki kültürel karşılığı da ayrıca ilgilenmeye değer.

Bahsettiğimiz bu etkilerden ziyade hac yolculuğunda yüklü olan ve hiç bir düzeyinde tamamen giderilemeyen meşakkat boyutunun ona kattığı kendiliğinden eğitim boyutu. Kurumlar dışındaki eğitim süreçlerine özel bir ilginin olduğu çağımızda haccın bu eğitsel boyutunun özel bir ilgiyi hak ettiği muhakkak. Diyebilirim ki, milyonlarca insan liselerde, üniversitelerde, doktora seviyelerinde edinilemeyecek bir ilmi şu bir kaç haftalık hac yolculuğunda en etkili bir biçimde almış oluyorlar. Üstelik kadim geleneğin hiç değiştirmeden bir yıldan bir yıla tekrarlayarak canlı tuttuğu, hiç değişmeyen o hakikat ilminden kendi paylarına düşeni alıyor burada hacılar.

Hacca gelemeyenler Kurban bayramı yaparak bu sürece bir yerinden katılıyorlar.

Tekrar sorumuza dönüyoruz. Bu kadar sosyal etkisi olan veya olması beklenen hac ibadetinin Müslüman toplumların bugünkü hallerinden kurtuluşuna neden vesile olmuyor? Neden ciddiyetine ve anlamına mütenasip bir değişimi sağlamıyor?

Benim kanaatim ve şahsi gözlemim haccın Müslüman toplumları eğitmede, onları kendi tarihsel misyonlarına hazırlamak gibi bir etkisi olduğu yönündedir. Dünya şeytanlarla, zalimlerle dolu ve Müslümanlardan başka onları kendilerine bu düzeyde dert, sorun edinen onları taşlayan kimse yok. Dünyada büyük gelir adaletsizliği var ve bugün Müslümanlardan daha fazla bunun acısını ve gamını duyan kimse yok.

Müslüman halkların kendi yöneticileriyle aralarındaki fark her geçen gün açılmaktadır. Bu yöneticiler kendilerinin seçtiği ve kendi başlarına kendilerinin geçirdiği yöneticiler değil. Onların kendi başlarına hangi yollarla geldikleri malum. Bugün Müslüman halklarla kendilerine sömürge sonrası şartlarda dayatılmış yöneticileri arasındaki farkı en iyi Hacc’da görmek mümkün.

Müslüman toplumlarda görmekte olduğumuz ve hac disipliniyle uyuşmayan manzara büyük ölçüde bu farktan kaynaklanıyor. Hac, Umre, Ramazan, kurban, ve bilhassa namaz, halkların dirilişinin bizzat Allah tarafından temin edilmiş “şiar”larıdır.

Mümine Allah’ın şiarlarını yükseltmek düşer, onu yaptığında Allah da beklenen değişimi, insanın kula kulluk köleliğinden kurtuluşunu, sadece Allah’a adanmakla, sadece O’na kul olmakla gerçekleşen özgürleşmeyi vadediyor.

Hac, Allah’ın derin hikmetlerle yerleştirdiği şiarlarına tutunan toplumları illa ki değiştirir.

#Hac
#Sosyoloji
#Mina
#Arafat
7 yıl önce
Haccın sosyolojik etkileri
Bankaların promosyonu
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim