|
Hafıza-i beşerin nisyanına güvenmek

Partilerin seçim kampanyalarının demokrasi açısından en talihsiz tarafı, seçmenin unutkanlığı, dalgınlığı, bilgisizliği ve hatta saflığı varsayımına fazla bel bağlıyor olmasıdır. Böyle olunca yürütülen kampanyalarda kullanılan dil, yapılan vaatler seçmeni aptal yerine koyuyor. Bu belki de demokrasinin en büyük handikapıdır da.

Geçen seçimlerde olduğu gibi, bir konserle toplanmaya ikna edilen kalabalıklara bir de döner-ekmek vermek suretiyle iradesi bağlanabileceği düşünülen bir seçmen profili tahayyülü var ve bu tahayyülün bir ölçüde bir gerçekliği de var. O partinin bugünlerde nispeten daha silik kampanyasının en çarpıcı vaadi konuyu mazottan açınca bütün partiler onun peşine takılarak açık indirim yarışına girdiler. Seçmen partilerin kendilerine bu davranışını hak etmiyor, ama işin bir de sosyolojik bir tarafı var: Sonuçta partilerin kemikleşmiş tabanlarının dışında kalan, yani “yüzer-gezer” denilen küçük bir kesimin akacağı mecralar, oluşacak meclis tablosunda bir hayli etkili oluyor.

3 Kasım 2002 seçimine ülkeyi götüren süreç ve önceki hükümet üyelerinin durumu, halkta öyle bir öfke yaratmıştı ki, bu öfke koalisyonun bütün ortaklarını baraj altında bıraktı. Bu gerçekten de çok adil bir cezaydı ve seçmeni enayi yerine koyan, onu “şartlandırarak” tercihinin yönünü tayin edebileceğini düşünen toplum mühendislerine “unutulmaz” bir ders vermiştir.

Yine de unutulmaz dediğime bakmayın. Unutulur elbet. Yeterince güçlü ve etkili yollarla hatırlatılmazsa o tarihi olay bile unutulur. Neler unutulmadı bu ülkede… Anasol yönetimi esnasında ülkenin nasıl bir umutsuzluk haline düşürüldüğü, Mavi Akım, Çakıcı, 28 Şubat, Banka hortumları, deprem-afet konutlarının kârına kadar tamah edenler, Korkmaz Yiğit, Hizbullah kumpasları, gecelik faizlerin dünya rekorlarını kırması, üç haneleri bulan enflasyonlar, sekiz yıllık eğitim, kâğıtlarda artık sayılamayacak noktaya gelmiş sıfırlar…

Hiçbir şey olmamış gibi, Mesut Yılmaz diye biri tekrar umut satmaya kalkabilir ve kuvvetle ihtimaldir ki, seçilebilir. Bugün artık siyasi hayatı bitti diye baktığımız birçok kişinin birkaç yıl sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar sahneye çıkması hiç kimseyi şaşırtmasın.

4,5 yıl önceki durum kolay hatırlanamayabilir. En azından bunu yeterince takdir edemeyecek durumda olan yaşı o dönemde 18''in altında olan beş milyona yakın bir yeni seçmen kitlesinin bu seçimde büyük ölçüde belirleyici olacağını unutmamak gerekiyor O yüzden siyasette 4.5 yıl gerçekten çok uzun bir süre. Bu süre zarfında en iyisini bile yapmışsanız, sonuçta çok taze iyi şeyler yapmış olmanız da gerekiyor.

AKP Genel başkan yardımcısı iletişim-bilimci Prof. Edibe Sözen''in sahasında şimdiden klasikleri arasına girmeyi hak etmiş bir çalışması vardır Medya ve Hafıza. Bu eserinde Türkiye''nin gündeminde bir dönem alabildiğine merkezi bir yerde durmuş, insanları olaya karşı takındıkları tutum dolayısıyla kamplara bölmüş birçok konunun ne kadar kısa süre içerisinde unutulmaya yüz tuttuğunu çok çarpıcı örneklerle anlatır.

Birçok parti bugün hafıza-ı beşerin maluliyetine güvenerek, halkı balık hafızalı varsayarak kampanyalarını yapıyor olabilir. Oysa iktidar partisinin bu maluliyetten ziyade bu hafızanın gücüne güvenmesi gerekiyor.

4,5 yıllık iktidar döneminde sağlık, ekonomi, ulaşım, demokrasi ve diğer birçok alanda yaptığı devrim niteliğindeki işler varken, bütün bu yapılan olumlu işleri daha fazla unutturacak kulvarlara sapmasını anlamak gerçekten güç. Birçok muhalefet partisi, başta MHP olmak üzere başbakanın kendilerine bulaşması için eminim duaya çıkıyorlardır. Çünkü seçim konuşmalarında girilen tartışmaların bir çoğu iktidar partisinin bütün olumlu işlerinin unutulmasına yol açıyor. Oysa tekrarlamak gerekiyorsa, halkı enayi yerine koymadan, halkın hafızasına güvenerek siyaset yapabilme avantajına sahiptir iktidar partisi.

Dünyaya ve Türkiye''ye verebileceği tek mesajını “Abdullah Öcalan''ı F tipine kapatmak” olarak duyurmuş olan MHP''yi bu mesajıyla baş başa bırakmak varken ona hiçbir şekilde hak etmediği bir pozisyon bahşediyor. Böylece bir seçim kampanyasında kullanabileceği, yapacaklarıyla değil, yapmış olduklarıyla konuşabilmek gibi, sınırsız imkânları kullanmak yerine enerjisini boşa tüketmiş oluyor.

İp tartışması halkı aptal yerine koyan bir tartışmadır. İletişim bilimi açısından hafızalara hemen kazınabilmesi açısından çok başarılı bir mesaj aracı bile olabilir. Ama bu iple ancak kör kuyulara inilir, bu ipe sarılarak hiçbir selamet kapısına ulaşılmaz.

Bu tartışmayı gördüğün yerden kaçmak ayıp değil, abartmıyorum, siyasi mertliğin en az onda dokuzudur. Seviyenin bu kadar düştüğü bir yerde merd-i siyasinin söyleyebileceği bir şey olmamalı çünkü.

GENÇ SİVİLLER TAKİPTE

Genç Sivillerin halkı aptal yerine koyan partilere, vaatlerini gerçekleştireceğine dair bir taahhütname imzalamaya davet etmesi bence harika bir fikir. Yine tam Genç Siviller''den beklenen akıl dolu bir hareket. Siyasetin halkın aklına ve hafızasına hakaret boyutuna ulaşmış bu düşkünlüğünü ne kadar engelleyebilir bilinmez ama tarihe bir not düşmek de gerekiyor. Kimse artık Genç Siviller''in takibinden kolayca kurtulamaz.

17 years ago
Hafıza-i beşerin nisyanına güvenmek
"Etkili ve güzel konuşma sanatı"
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir