|
Yaman çelişkiler

Geçtiğimiz hafta Financial Times''ta çıkan bir yazıda bazı finans çevrelerinin oylarını vermek istemedikleri halde seçimleri AK Parti''nin kazanmasını istediklerine dair bir haber geniş bir yankı buldu. Bir arkadaşım arayıp bu işin “sosyolojinin kitabındaki yeri”ni sorunca konuya biraz daha muttali oldum.

Bu gerçekten çok ilginç bir olaydı. Sözü geçen çevreler hükümet zamanında sermayesini neredeyse iki katına çıkarmış olanlar, yani akıllarıyla ölçüp biçtiklerinde bu hükümete yöneltebilecekleri hiçbir eleştirileri olmayanlar. Aksine, biraz daha ileri gidersek bu hükümet neredeyse en çok bunlara çalışmış bile demek mümkün. O nedenle bu işin aynen bu şekilde devam etmesini istiyorlar ama oy vermek istemiyorlar. Bu iş yine olsun ama başkalarının oyuyla olsun istiyorlar.

Çok yaman bir çelişkidir bu. Sosyolojinin kitabında yerini bulmak çok zordur bu çelişkinin, ama tamamen izahtan vareste değildir.

Böyle bir çelişkiye düşebilmek için insanın aklı ve çıkarı ile gönlünü birbirinden ayıran çok güçlü bir irrasyonel baskı altında olması gerekiyor. Buna bir bakıma ideoloji de diyebiliriz. Hani sermayenin dini veya rengi yok derlerdi ya, aslında bu tam da sermayenin bir rengi olduğunun en güçlü kanıtıdır. Bir farkla ki, bu sermaye rengini bir şekilde belli etmek isteyen ama bunun gereğini dürüstçe yapmayı göze alamayan bir sermaye diye de nitelenebilir. Aidiyet hissettiği renge, inanca, ideolojiye karşı borcunu bir tür hile-i şer''iye ile ödüyor.

Ak Parti''nin kazandırdıklarını “bin bereket” deyip kasasına indiriyor, ama bundan belli ki bir tür vicdan azabı hissediyor ki Ak Parti''ye bir oy desteğini de esirgemeyi ihmal etmiyor.

Bu bir tür inanca sadakattir, ama bu sadakatte aslında bir yere kadardır. AK Parti''nin tek başına iktidar olma ihtimali riske girdiğinde bunların, kendi ideolojik mensubiyetlerine karşı günaha düşmeyi de göze alarak oylarını AK Partiye vereceklerini rahatlıkla düşünebilirsiniz. Nasılsa şu haliyle oylarının bir etkisi yok.

Ne güzel vicdan oyunu! İdeoloji ve inanç dünyalarında karşı oldukları, ama kendilerine pek yararlı olan AK Parti iktidarını Allah mümkünse başlarından hiç eksik etmesin, ama başkalarının oylarıyla.

Aslında özellikle CHP seçmeninde daha sık karşılanan bu yaman çelişki çok sıra dışı değildir.

Bugünlerde Eğitim Bir-Sen için yürüttüğüm “Türkiye''de Demokrasi Kültürü” başlıklı bir çalışmada ortaya çıkan veriler bu tür davranışların temelini de işaret ediyor. Çalışmanın önemli bir kısmı Eğitim Bir-Sen yönetimi tarafından dün kamuoyuna duyuruldu.

17 ilden 2635 kişiyle yüzyüze yapılan mülakatta sorulan 120ssorudan birisi de oy verecekleri partiyi niçin tercih ettikleriydi. “Parti programının makullüğü”, “liderinin başarı performansı”, “cumhurbaşkanı seçimi sürecindeki tutumlar” ve “dünya görüşüne uygunluk” gibi şıklar arasında CHP''lilerin (MHP''lilerle birlikte) en fazla rağbet ettikleri seçenek “dünya görüşüne uygunluk” olmuş. AK Parti''de beklenebileceği gibi “liderin başarısı ve performansı” daha önemliyken “dünya görüşü” ikinci veya üçüncü dereceden önemsenmektedir.

CHP ile MHP''nin seçim kampanyalarında bütün yatırımlarını programdan ziyade ideolojiye yapmalarını çok iyi açıklıyor bu veriler. İdeolojik ayırımlar ve öncelikler insanların seçmen davranışlarına, hatta ekonomik davranışlarına da büyük ölçüde yön veriyor. O yüzden kendi çıkarına aykırı da olsa insanlar tercihlerini başka istikamette kullanabiliyorlar.

Çağdaşlık iddiasındaki hareketlerin ideolojiyi arka plana atıp insanlara daha rasyonel temelde davranmayı telkin etmeleri beklenir. Oysa CHP çatışmayı gittikçe daha fazla ideolojik (hatta teolojik) bir düzeye taşımaya çalışıyor ve azımsanmayacak bir muhatap kitlesi bulabiliyor.

Çalışmada ortaya çıkan verilerden birisi de insanların “kimlik algıları” ile bu algıya göre dağıldıkları siyasal partiler arasındaki ilişki oldu.

Ak Parti içinde kendini milliyetçi olarak niteleyenler yüzde 25,4; muhafazakâr olarak niteleyenler yine yüzde 25,4 oranında yer alırken, İslamcı olarak niteleyenler yüzde 16,1, demokrat olarak niteleyenler de yine 16,1 oranında yer buluyor. Bu arada parti içinde yüzde 10 Atatürkçü, yüzde 3,4 sosyal demokrat, yüzde 2 liberal ve yüzde 1,6 da sosyalist bulunmaktadır. Bu anlamda AKP, en fazla eğilimi birbirine yakın veya Türkiye''de sahip oldukları ağırlığı en yakın oranlarla barındırıyor. Oysa MHP içerisindeki yüzde 68''lik milliyetçi kesim başka hiçbir gruba kendisiyle dengelenme imkânı bırakmazken, CHP içindeki yüzde 49''luk Atatürkçü grup da MHP''deki milliyetçiliğin gördüğü rolün aynısını görmektedir. DP içindeki oranlarla da birlikte düşünüldüğünde bu veriler Türkiye''de son zamanlardaki merkez sağ veya sol tartışmalarına ayrı bir ışık tutacağını söylemek mümkündür.

AKP, seçim kampanyasını bölgesel olarak bütün Türkiye''ye hitap etme avantajını öne çıkararak yaparken, “Türkiye''nin bütün siyasi eğilimlerinden de neredeyse orantılı olarak oy alabilen” vasfı da öne çıkıyor.

17 yıl önce
Yaman çelişkiler
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı