|
Asıl deprem kapıda: Dikkat! Bölünüyoruz!

Şu mübarek bayram gününde kimsenin ağzının tadını bozmak istemem. Ama çok tehlikeli bir süreçten geçiyor Türkiye: Bu topraklarda bin küsûr yıl kardeşçe birlikte yaşama iradesi geliştirebilmiş iki Müslüman halk, ruhen birbirlerinden koparılıyor.

“Politika, Kürt sorununu çözer mi, çözümsüzleştirir mi?” başlıklı yazım üzerine Türkiye''nin dört bir tarafından aldığım e-mailler ve telefonlar, Türkiye''nin nasıl bir bölünmenin eşiğine doğru hızla sürüklendiğini bir kez daha göstermeye yetecek çığlıklarla, isyanlarla doluydu: İnsanlar, “âcilen kalıcı, köklü bir şeyler yapılmalı; yoksa iş işten çoktan geçmiş olacak” diye haykırıyorlar.

* * *

Yıllardır Avrupa''ya gidip geliyorum: Avrupa''da yaptığım çok somut bir gözlem var: Avrupa''da yaşayan Türkiyeliler arasında Türkiye''ye, bu ülkenin kültürel hafızasına, tarihî tecrübesine, değerlerine, dağına, taşına, toprağına, suyuna yürekten bağlı olan insanlar, İslâmî duyarlıkları güçlü olan insanlar.

Öte yandan, İslâmî duyarlıkları aşınan veya büsbütün yok olan insanların Türkiye''yle ilişkileri, irtibatları, bağları da kopma noktasına gelmiş durumda. (Bunun, elbette ki, istisnaları vardır.)

Seküler insanların temel kaygıları, iyi bir iş, müreffeh bir hayat. Seküler kişiler, böyle bir hayatı Batı''da daha iyi bulduklarını düşünüyorlar ve Batı''da ya da Türkiye''de yaşamanın o kadar da önemli olmadığına inanıyorlar. Zaten zihnî olarak kendilerini seküler Batı kültürünün içinde konumlandırdıkları için de, kendilerini rahatlıkla Batı''ya ait görebiliyorlar. O yüzden, asimilasyon süreci, en çok seküler kesimlerde yaşanıyor. İslâmî duyarlıkları gelişkin kesimler, asimilasyona vargüçleriyle direniyorlar.

Bu iki zıt aidiyet biçiminin, Türkiye''de de aynen sözkonusu olduğunu ve Türkiye''de İslâmî duyarlıkları yüksek kesimlerin, Kürtlere “kardeş” olarak baktıklarını; o yüzden Türkiye''nin bölünmesi ihtimalini akıllarından geçirmelerinin bile zor olduğunu; öte yandansa, Türkiye''nin seküler kesimlerinin -bazı ulusalcılar hâriç- Türkiye''nin bölünmesinden son kertede çok fazla rahatsızlık duymadıklarını; hatta bazı seküler kesimlerin, “eğer Kürtler ayrılmak istiyorlarsa, ne yapalım ayrılsınlar” diye düşünebildiklerini gözlemliyoruz.

* * *

İşte size bunun ürpertici bir örneği: Taraf gazetesinin yayın yönetmeni Ahmet Altan, Türkiye''deki seküler kesimlerin ne kadar tuzu kuru olduğunu gösteren “mide bulandırıcı” bir yazı yazmış: Türk ve Kürt halklarının “etle tırnak gibi” olmadıklarını; bunun bir masal olduğunu; Türkiye''den ayrılmak isteyenlerin ayrılabilmeleri gerektiğini söylüyor Altan!

İnsan, ister istemez, belki de asıl gelinmek istenen nokta burasıydı; “Türkiye''nin bölünmesi”nin konuşulabilmesiydi, demekten alamıyor kendini.

Burada Ahmet Altan''ın Türkiye''nin bölünmesini savunduğunu söylüyor değilim.

Dikkat çekmek istediğim nokta daha ürpertici: Ayartıcı bildik seküler / siyasî söylemlerle Türkiye''nin bölünmesinin, “eğer Kürtler öyle istiyorlarsa” denilerek normalleştirilmesi.

* * *

Seküler / siyasî yaklaşımın, farklı etnik kimliklere mensup toplulukları bir arada yaşatabilecek üst bir tutamak noktası yoktur: “Yurttaşlık kimliği” gibi zayıf seküler tutamak noktaları, farklı etnik kimlikler arasında “ortak bir ruh” üretebilmek şöyle dursun, yalnızca kaygan zeminlerde patinaj yapma biçimleri ve kaos üretebilir yalnızca.

Bütün farklı etnik kimlikleri, din, dil ve kültür farklılıklarını bir arada tutabilecek, kendileri olarak yaşatabilecek, ortak bir ruh üretebilecek tek formülü, İslâm medeniyet tecrübesi üretebilmiştir. Bunun en son ve en aşıl/a/amamış örneğini Osmanlı tecrübesinde görüyoruz. Toynbee gibi tarih felsefecileri, Zizek gibi çağdaş düşünürler, geleceğin küresel modelinin Osmanlı modeli olduğunu boşuna söylemiyorlar bize.

* * *

Yakıcı gerçek şu: Türkiye, ayartıcı seküler / siyasî projelerle Kürt meselesine yaklaştıkça, Türk ve Kürt halkları arasında ruhî bölünme ve ayrışma büyüyor.

Şunu görelim artık: Asıl büyük deprem yaşanmadı henüz: Kapıda...

Bu toplumun İslâmî duyarlıkları aşın/dırıl/dıkça, bu toplumdaki farklılıkların birlikte yaşama iradesi geliştirebilme imkânları da yok oluyor: Ve toplum, bölünmenin eşiğine doğru sürükleniyor: Toplumun bölünmesi, -Allah muhafaza- ülkenin bölünmesinin de habercisidir. Tarihte, farklı din, dil, etnisite ve kültür topluluklarını adalet, hukuk, barış ve kardeşlik ortamı içinde yaşatabilmenin en sofistike formülünü geliştirmiş bir medeniyetin çocuklarının geldikleri bu nokta, gerçekten büyük bir trajedidir.

Bu bayram, bin yıldır kardeşçe yaşayan, aynı hedefe, -Allah rızasını kazanma hedefine- doğru canla başla yürüyen insanımızın arasına ekilen nifak / ırkçılık tohumlarının yok edilmesine ve toplumun yeniden bu yüce hedef doğrultusunda yeniden kenetlenmesine vesile olsun, dileğiyle bayramınızı tebrik ediyorum.

12 yıl önce
Asıl deprem kapıda: Dikkat! Bölünüyoruz!
“başdanışman”
Tarkovsky ölsün istiyorum!
Bu da oldu ya...
Elde var sıfır!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…