|
Fazilet"i durdurmak Türkiye"yi durdurmak

Türkiye''de elitlerle toplum arasında son derece absürt ve anormal bir kavga yaşanıyor. Bu kavga, ülkemizin geleceğini tehdit eden oldukça tehlikeli bir durumdur.

Türkiye''nin bu tehlikenin önüne geçebilmesinin olmazsa olmaz koşulu, yönetici elitlerle toplum arasında açıkça ilan edilmeyen ama örtük bir şekilde, derinden sürdürülen bu yapay kavganın sona erdirilmesidir. Bunun için, elitlerin, toplumu kendi istedikleri doğrultuda adam etme, hizaya getirme gibi artık son derece ilkelleşmiş bu tuhaf sevdadan vazgeçmeleri; topluma, toplumun dinamiklerine, duyarlıklarına, değerlerine duydukları güvensizliğe son vermeleri ve toplumla bütünleşerek, daha umut dolu bir geleceğe doğru hep birlikte, coşkuyla, azim ve heyecanla yürümenin yollarını araştırmaları gerekiyor.

Bunun yolu, Türkiye''deki tüm kurumları felç eden, işlevsizleştiren ve işleyemez hale getiren; toplumda yoktan yere tehlikeli bir karabasan havası oluşmasına yol açan engelleri birer birer ortadan kaldırmaktan geçiyor. Bu da, toplumdan, toplumun taleplerinden korkmak yerine, topluma güvenmek; dolayısıyla toplumun iradesinin sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel alanlara yansımasını önleyen engelleri ortadan kaldırmak; kısacası en temel insan hak ve özgürlüklerinin alanlarını genişletmek anlamına geliyor.

Yapay "kavga"nın anlamı

Toplumuna güvenmeyen bir ülkenin, geleceğe güvenle bakabilmesi hayaldir.

Toplumunun taleplerinden, duyarlıklarından, dinamiklerinden korkan elitlerin, hem her kıpırdanmadan ürkmeleri, paranoyak davranış biçimleri geliştirmeleri; hem de kendi gölgelerinden bile korkmaya başlamaları kaçınılmazdır.

"Şark kurnazlığı" edasıyla, "toplumdan korkmak, topluma güvenmemek de nereden çıktı; yok böyle bir şey" gibi laflar ederek artık kendimizi de toplumu da kandırmaktan vazgeçelim. Bu şark kurnazlığı tavrı, bizi bir yere götürmedi; bizim tarihi yürüyüşümüzü durdurmaktan başka bir şeye de hizmet etmedi.

Bugün laiklik adına ve laiklik etrafında tam bir "terör havası" estiriliyor. Bugüne kadar okullardan, kamu kurum ve kuruluşlarından hiçbir makul gerekçeye dayanmaksızın "irticacı" yaftası ile onbinlerce insan uzaklaştırıldı; yüzbinlerce insanın da hayatı söndürüldü.

Türkiye''deki sözümona modernleşme projesinin, "Türk toplumunu İslam kültüründen uzaklaştırmak" olduğunu; modernleşmeyle hemen hiçbir ilişkisinin olmadığını, hem yerli ve yabancı sosyal bilimciler; hem de bugün geldiğimiz modernleşmenin vaatlerine ve söylemlerine taban tabana ters bir görünüm arzeden anti-demokratik, sivil toplum anlayışını, hukukun üstünlüğünü hiçe sayan fiili durum tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Türk modernleşmesinin, belli bir zaman diliminden itibaren, bir medeniyet ve kültür değiştirme projesine dönüştürüldüğünü herkes biliyor. Ancak bu projenin, asıl amacının, toplumumuzun müslümanlıkla, müslümanlığın sunduğu anlam haritalarıyla olan ilişkisini sıfırlamak, en azından minimize etmek olduğunu herkes bilmiyor. Neden?

Çünkü, elitler bu konuda sürgit takiyye yapıyorlar. Sonunda, toplumumuzun müslümanlıkla ilişkisini sıfırlayabilmenin imkansız olduğunu; toplumumuzun her şeye rağmen müslümanlıkla daha kalıcı, "rasyonel", muhkem ilişkiler kurmaya başladıklarını görünce, "siyasi İslam" olarak adlandırdıkları şeyi hedef tahtası haline getirdiler ve siyasi İslam''ın ne denli karanlık emelleri olduğu konusunda akla hayale gelmeyecek bir dizi karalama kampanyası ve psikolojik savaş başlattılar.

"Budama" faliyetinin hedefi

28 Şubat süreciyle birlikte başlatılan "siyasi İslam/irtica tehlikesi" olarak adlandırılan o hayali tehlike, dünya sisteminin "kızıl tehlike"den sonra piyasaya sürdüğü "İslam / fundamentalizm tehlikesi"nin uzantısından başka bir şey değil.

28 Şubat''ın ilk kurbanı Refah Partisi oldu. Ardından, kamusal alanda, ticari alanda, eğitim kurumlarında müslümanlığın, müslümanlıktan esinle gerçekleştirilen aktivitelerin görünür izleri silinmeye başlandı.

Refah Partisi''nden sonra kurulan Fazilet Partisi, her bakımdan hadım edilmeye çalışıldı. Bu haliyle bile Fazilet hakkında da kapatılma davası açıldı.

Burada görünür hedef Refah, Fazilet veya irtica. Ama asıl hedef bu toplumun kimliğini, dinamiklerini, anlam haritalarını, duyarlıklarını belirlemeye devam eden ve "önlem alınmadığı takdirde" ülkedeki siyasi, ekonomik ve kültürel iktidar aygıtlarını da tanımlayabileceğinden korkulan müslümanlıktı/r.

Oysa müslümanlık bu ülkenin hem geçmişteki siyasi, ekonomik ve kültürel renginin, birikiminin adıdır; hem de şu an toplumun anlam haritalarını, zihin kalıplarını belirleyen en temel "aktör"dür.

Ne denli sığ, retoriksel ve zayıf söylemlere sahip olursa olsun Fazilet, bu ülkenin hem geçmişini, hem şimdi''sini, dolayısıyla hem de geleceğini temsil ediyor. Fazilet veya Fazilet benzeri bir siyasi oluşumun bu ülkenin geleceğinde oynayabileceği anahtar rol, içerdekileri ve Türkiye''nin asli tarihi rolünü ve misyonunu oynayabileceğinden fena halde kuşkulanan ve ürken dışardaki güçleri, bu oluşumu durdurmaya, pasifize etmeye yönelik önlemler almaya itiyor.

Oysa Türkiye''nin yeniden bölgesinde etkin ve büyük bir güç haline gelebilmesi, müslümanlığın anlam haritalarını, dinamiklerini yeniden icat edebilecek, "çağdaşlaştırabilecek" güçlü bir atılım yapabilme cesareti ortaya koyabilmesinden geçiyor. Kendi deneyimlerini, hafızasını, anlam haritalarını yok sayan ülkelerin, geleceğe güvenle bakabildiklerini, hatta uzun vadede varlıklarını bile garanti altına alabildiklerini tarihin hiçbir diliminde görebilmek mümkün değildir.

Bugün Türkiye''nin geçmişini, şimdisini en iyi temsil eden bir oluşumun durdurulması, söylemlerini daha somut ve uzun vadeli, sofistike projelere dönüştürebilmesinin türlü tuhaf şekillerde engellenmesi, tıpkı sadece 100 yıl önce olduğu gibi, büyük bir güç olma potansiyeline sahip olan Türkiye''nin durdurulması, Türkiye''nin bu tarihi yürüyüşünün tersine çevrilmesi anlamına geliyor.

24 yıl önce
Fazilet"i durdurmak Türkiye"yi durdurmak
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler