|
Gelecek, gelecekse, iletişim kanallarımız açık olduğu zaman gelecek-1

Fethullah Gülen Hocaefendi ile görüşmemiz dolayısıyla cuma günü yazdığım yazı, gereksiz bir ilgi gördü, tartışmalara neden oldu. İlgi görmek için yazan bir yazar değilim; hasbelkader geliştirmeye çalıştığım fikirlerin, hakikatin izinin sürülmesine katkı sunabilmesi, acizâne beklentim, yegâne şükür kaynağımdır Rabbime.

Bu meseleyi devam ettirmek istemiyordum; ''güncel'' meselelerin insanı tüketen ve nesneleştiren bir yanı var çünkü. Bendeniz kalıcı olanın, hakikatin, insanlığın varoluş sorunlarının izini sürmeye çalışan, fikir çilesi çeken bir yazarım.

Ama yapılan ''tartışmalardan'' ötürü bazı hayatî meselelerin açıklığa kavuşturulması gerektiğini gözlemledim; o yüzden bu mesele üzerine, usturuplu ve ''zihin açıcı'' bir dille gitmek vacip oldu.

''UZLAŞTIRMA'' ÇABASI

Hocaefendi''yle ilgili yaptığım samîmî, sahici, edeb-âdap ilkeleri çerçevesindeki olumlu tasviri, ''mide bulandırıcı'' olarak nitelendiren mesajlar aldım. Çok tedirgin oldum açıkçası.

Öte yandan, yazdığım yazıya cemaat çevrelerinden gelen bir kısım tepkiler de en küçük eleştiriye bile tahammülümüzün olmadığını göstermesi açısından son derece düşündürücü.

Oysa yapmaya çalıştığım şey, cemaat''le hükümet arasındaki, cemaat''le diğer cemaatler arasındaki ''bozulan'', aksayan, müdahale edilmediği takdirde bizi çıkmaz bir sokağın eşiğine fırlatma potansiyeli taşıyan iletişim bozukluklarının nereden kaynaklandığına özenle ve duyarlı bir dille dikkat çekme çabasıydı.

HOCAEFENDİ VE ERBAKAN

Öncelikle, Hocaefendi, herhangi biri değil. Feraset ve basireti gelişkin nâdir insanlardan, öncülerden biridir. Dünyanın, İslâm dünyasının ve Türkiye"nin içinden geçtiği en az iki asırlık kritik süreci, hakikati yitirme felâketini ve helâketini en iyi analiz edenlerden biri Hocaefendi"dir. Bir diğer kişi de rahmetli Erbakan"dır.

Hocaefendi"nin analizlerinin gelişkinliği, çıktığı yolculuğun "derinliği", söylediklerinin ve eylediklerinin zaman zaman tam tersi şekillerde algılanmasına yol açabiliyor. Ayrıca Hocaefendi"nin analizlerinin cemaatte yeterince yankısını ve yansısını bulmadığı gibi bir gözlemim var.

(Bu isimlere üstad Sezai Karakoç ile İsmet Özel"i de dâhil etmek bir kadirşinaslık olarak değerlendirilmeli. Elbette ki, Sezai Karakoç"la İsmet Özel"in analizleri başka bağlamlarda, bambaşka çerçevelerde ele alınması gereken analizler. O hâlde soru şu: Cemaat, Sezai Karakoç"la İsmet Özel"i tanır mı? İyi de neden tanımaz?)

Hocaefendi"nin de, Erbakan"ın da yaptığı analizler, bana göre, birbirine çok yakın analizlerdir ama yaşadığımız impasse"tan / kördüğüm"den nasıl çıkılacağına ilişkin önerdikleri "çıkış yolu" ve geliştirdikleri "metod" neredeyse taban tabana zıttır.

CEMAAT''İN NORMALLEŞME SÜRECİNE KATKISI

Bu arada, cemaatin yaptığı hizmet de öyle geçiştirilecek, ulu-orta çekiştirilecek bir ''iş'' değil. Küre ölçekli boyutlar kazanan bir hizmet hareketinden bahsederken hassasiyeti, basireti, müslümanca ahlâkı kuşanmak boynumuzun borcu.

Ortada Türkiye''nin sınırlarını fazlasıyla aşan bir vakıa var ve bu, bizi, hepimizi, İslâm dünyasının geleceğini ilgilendiren bir vakıa aslına bakılırsa. O yüzden, bu gerçekle yüzleşmek ve bu vakıanın imkânlarını ve sınırlarını sahici, samîmî ve tahkîkî bir dille konuşmak, özetle, arıza veren, aksayan iletişim kanallarımızı karşılıklı olarak açmak, birbirimize muhabbetle ve şefkatle yaklaşmak, Müslüman olmamızın bize yüklediği bir mükellefiyet ve mesuliyet.

Bu hareket, şimdilik, bize İslâmî bir gelecek tasavvuru sunmuyor; ama en azından Türkiye''nin -her bakımdan- ''normalleşmesine'', -niteliği, keyfiyeti elbette ki, tartışmaya açık da olsa- ''İslâmîleşmesine'' küçümsenemeyecek katkılarda bulunuyor.

DERSHANELERİ KALDIRMAK ''TEHLİKELİ''

Meselâ Türkiye''de özellikle de dershaneler vasıtasıyla çocuklarımızın kişiliklerini, kimliklerini, ahlâklarını koruyabilmelerini bu hizmet hareketinin samîmî, fedakârâne çabalarına borçluyuz. Türkiye''deki sömürgeci eğitim sistemi ve medya düzeni, çocuklarımızı mankurtlaştırmaktan, küresel seküler ve popüler kültürün çocuklarımızın kişiliğini, duyarlıklarını, ahlâkî özelliklerini çözücü bir çıkmaz sokağın eşiğine fırlatmaktan başka bir işe yaramıyor.

İşte cemaatin -başka faaliyetlerinin yanısıra- dershaneler yoluyla çocuklarımızı seküler küresel kültürün popüler ve pagan saldırılarına karşı -''yüzeysel'' de olsa- korumamızı sağlayan çok önemli bir hizmet ifa ettiğini düşünüyorum. Ve kadir kıymet bilelim, cemaatin gördüğü bu hizmeti aslâ küçümsemeye kalkışmayalım, diyorum.

Elbette ki, dershanelerin verdiği hizmet, ideal açıdan bakıldığında, yeterli değil. Ama ortada, çocuklarımızı ''pislik''ten, yozlaştırıcı vulger kültürün saldırılarından kurtaran çok önemli bir ''çaba'' olduğunu da görelim.

Bu nedenle, dershanelerin kapatılmasının -kısa ve orta vadede- tam anlamıyla sosyal ve kültürel bir cinayet olduğunu özellikle hatırlatmak isterim.

Yarınki yazıda, asıl konuyu, iletişim/sizlik meselesini, nedenlerini ve çözüm yollarını mercek altına alacağım...

12 yıl önce
Gelecek, gelecekse, iletişim kanallarımız açık olduğu zaman gelecek-1
Nakş-ı Ber-âb
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?