|
Okuyucu faktörü

Çağımıza adını ve rengini veren iletişim fenomeninin çeşitli sorunlarıyla hem teorik, hem de pratik olarak uğraşan biri olarak, okuyucunun örneğin gazete gibi bir kitle iletişim aracının sağlıklı bir şekilde işlemesinde ve işlevsel olmasında ne denli önemli bir yeri ve rolü olduğunu yakinen biliyorum. Üniversitede öğrencilere, demokratik bir kurum, forum ve aygıt olarak gazetenin en belirgin ve öncelikli işlevlerinden birinin toplumun duyarlıklarına, dinamiklerine, taleplerine, beklentilerine ve sesine gereken yeri vermek zorunda olduğunu; okuyucunun,gazete(si)nin söyleminin belirlenmesinde, şekillenmesinde kilit rol oynaması gereken "aktör" lerden biri olduğunu ve olması gerektiğini altını çizerek vurgulamaya çalışıyoruz sık sık.

Türkiye''de, okuyucunun gazetenin söyleminin belirlenmesine ve üretim süreçlerine katkıda bulunamadığını; okuyucuya tepeden bakıldığını, sadece sunulanları tüketen pasif bir "nesne" muamelesi yapıldığını biliyoruz.

Editoryallerle okuyucular yanyana

Oysa gazetenin bir kültürel kurum ve aygıt olarak doğduğu ve geliştiği ülkelerde gazeteler okuyucuya gereken ilgi ve saygıyı göstermeye özen gösterirler. Örneğin bu ülkelerdeki The Times, Le Monde, The Independent, The Guardian, The New York Times, The Guardian gibi farklı siyasi ve kültürel çevrelerce de saygıyla izlenen gazetelerde editoryal olarak kaleme alınan analiz/yorum yazıları ile okuyucu mektupları aynı sayfada yayımlanır. Bu, okuyucunun gazetenin söyleminin belirlenmesinde, şekillenmesinde ve üretim süreçlerine dolaylı da olsa katkıda bulunmasında başvurulan incelikli bir yoldur. Gazete yöneticileri böylesi bir yola başvurmakla, gazetenin yayın politikasını, söylemini ve duyarlı olduğu konuları yansıtan editoryal analiz ve yorum yazıları ile, okuyucunun görüşlerinin aynı değere ve öneme sahip olduğunu ilan, ifşa ve hatta telaffuz etmiş olmaktadırlar.

Dolayısıyla bu gazetelerin anahtar sayfalarından birinde iki farklı söylemi aynı anda sunmak gibi bir imkana sahip oldukları kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor: Bir yandan gazeteyi fiilen hazırlayan/yayımlayan ''kadro''nun gündemine aldığı söylem; ikincisi de, okuyucunun fiilen karşı karşıya kaldığı sorunların gazeteye yansıtılmasıyla tezahür eden söylem. Böylelikle hem gazeteyi çıkaran kişilerin, hem de toplumun kendisi demek olan okuyucunun fiilen karşı karşıya olduğu sorunların yansıması olan gündemlerin ne ölçüde örtüştüğü veya nereden sonra ayrıştığı açıkça ortaya çıkmış oluyor. Burada küçük ama önemli bir ayrıntıdan da sözetmek isterim: Batıda mektupları / metinleri yayımlanacak okuyucularla gazete yöneticileri doğrudan bağlantıya geçerler ve ondan sonra bu metinleri yayınlarlar. (Yeni Şafak''ın yayın yönetmenliğini yaptığım süre içinde böylesi bir şeyi biz de yapmaya niyetlendik; ama gazetenin sayfa sayısı gerçekten yeterli olmadığı için bunu yapamadık. Yeni Şafak''ın yeni atılımların eşiğinde olduğu bir zaman diliminde şu an gazetenin başında bulunan arkadaşlara böylesi bir şeyi gündemlerine almalarını öneririm.)

Okuyucunun katılımı ve dijital gazeteler

Yeni Şafak''ın mutfağında fiilen çalıştığım süre içerisinde okuyucularla elimden geldiğince yakın ilişki kurmaya gayret gösterdim. Örneğin okuyucularımızın mektuplarını, yazılarını ''Düşünce Günlüğü'' sayfasında yayımladık. Bu mektuplar / yazılar okuyucular tarafından yoğun ilgiyle karşılanmış ve o vakitler, bir ara, deyim yerindeyse okuyucu mektupları ve yazıları bombardımanına maruz kalmıştık. Biraz önce de belirttiğim gibi, bu metinleri yayımlayabilecek yerimiz pek yoktu. Ayrıca gazetedeki işlerimin yoğunluğu nedeniyle bu metinlere çok istememe rağmen bilmukabele cevaplar yazma fırsatı da bulamamıştım.

Ancak bu sütunda haftada dört gün periyodik olarak yazmaya başladıktan sonra, okuyucularla hasbihal yapabilme, okuyucuların mektuplarını, metinlerini değerlendirme fırsatı bulabildim. Gelen mektupların bir kısmına, özellikle e-mail''lere kimi zaman doğrudan cevap vermeye çalıştım. Kimi zaman da gazeteyi ve diğer okuyucuları da ilgilendiren mektupları ve metinleri bu sütünda değerlendirmeye çalıştım; bundan sonra da değerlendirmeye çalışacağım.

Bunu özellikle önemsiyorum. Çünkü, gazete, doğası gereği, okuyucularla birebir, doğrudan iletişimi öldüren bir iletişim aracı. Tabi bu, iletişimin sağlıklı bir şekilde ve dolayısıyla anında, sıcağı sıcağına gerçekleştirilmesini önleyen bir açmaz. Bunun için okuyucuların metinlerini, mektuplarını kimi zaman doğrudan, kimi zaman da gazete yoluyla cevaplandırmak, dolayısıyla okuyucuyu gazetenin söyleminin belirlenmesi, şekillenmesi ve üretim sürecine dahil etmek gerekiyor.

Sözünü ettiğim açmaz, gazetelerin de dijitalleşmesiyle birlikte kısmen de olsa aşılacak. O zaman okuyucu ile yazar veya gazeteyi çıkaran kişiler arasında daha doğrudan iletişim kurma imkanı doğmuş olacak. Kaldı ki, bu sürece girilmeye başlanmış durumda. Önümüzdeki üç beş yıl içinde gazeteler yavaş yavaş büyük ölçüde dijital ortama geçmek zorunda kalacaklar. Böylelikle okuyucuların gazetelerin söyleminin belirlenmesine ve üretim süreçlerine katkıda bulunma imkanları kendiliğinden artmış olacak.

Yarınki yazımda birkaç gün içinde yazdığım yazıları dolayısıyla okuyuculardan gelen mektupları değerlendireceğim. Bu arada, Mehmet Barlas''ın gazetemize katılması nedeniyle oluşan ''yeni durumî dolayısıyla yazılarımı 8. Sayfada sürdüreceğimi belirtmek isterim.


24 yıl önce
Okuyucu faktörü
Kürtler ne istiyor, ne istemiyor? (1)
Kürtler ne istiyor ne istemiyor? (2)
Bir ırk olarak Türklük
Son yüzyılda Kürtler ve coğrafyamızın geleceği-2
Son yüzyılda Kürtler ve coğrafyamızın geleceği-3