|
Okuyucularla "konuşmaya" devam...

Okuyucularla, gönderdikleri metinler/mektuplar/mesajlar aracılığıyla "konuşmaya" devam ediyoruz. Pazartesi günkü yazımda, Mustafa Balcı isimli okuyucumun uzunca bir metnini yayımlamıştım.

Dil''in kamusu ve namusu

Dil konusunda beni daha duyarlı olmaya davet eden Mustafa Balcı kardeşim, merhum Cemil Meriç üstadın kamus''u namusa benzettiğini hatırlatıyor; benim ve diğer yazarlarımızın Batı kültürüne, Batı dillerine gereğinden fazla yöneldiğimi/zi, bunun tipik bir sömürge aydını açmazı olduğunu vurguluyordu.

Balcı kardeşim, "linguistics" yerine dilbilim veya dil bilimi sözcüğünü; eğer bu sözcükler meramımı ifade etmeye yeterli olmuyorsa "linguistik" sözcüğünü kullanmamı önermiş. Uyarısına ve önerisine aynen katılıyorum. Benim de tercih ettiğim sözcük linguistik sözcüğü; ama (üniversitede İngilizce ders vermek ve okumalarımın çoğunu İngilizce yapmak gibi zorunluluklar nedeniyle) İngilizce''yle biraz fazla haşir-neşir olduğum için "linguistics" sözcüğünü sehven kullandığımı itiraf etmek isterim. Balcı kardeşime uyarısı için teşekkür ederim.

Ancak Balcı kardeşimin salt bu tür nedenlerle yaptığı sömürge aydını eleştirisine katılmam biraz zor. Çünkü bu sorundan en fazla yakınan kişilerden biriyim. Ayrıca, dil sorununu, daha felsefi, entellektüel ve kültürel boyutları olan kapsamlı bir sorun olarak görüyorum. Bu sorun üzerinde ilerde ayrıntılı olarak duracağım.

Mustafa Balcı kardeşimin, aydınlarımızın (özelde İslamcı aydınlarımızın) yoğunluklu olarak Batı kültürü ile beslenerek bizim sorunlarımız üzerinde düşünmelerini; Batılı kavramları, söylemleri ve bakış açışlarını Türkiye''ye aktarmaktan pek fazla öteye geçemeyen düşünce üretme biçimlerini eleştirmesi, üzerinde ayrıca durulması ve tartışılması gereken bir paradoks. İlerde, yeri geldikçe bu yakıcı sorun üzerinde duracağım.

Fazilet''i tartışmak...

Ümraniye Belediyesi ve FP Teşkilatı geçtiğimiz hafta oldukça başarılı ve verimli geçen bir eğitim semineri düzenlemiş ve bu toplantıya beni de seminerci olarak davet etmişti. Seminer dolayısıyla FP''nin ve Türkiye''nin -siyasi- geleceğine ilişkin iki yazı yazmıştım. Bu yazılara okuyucular yoğun ilgi ve tepki gösterdiler. Bu tepkilerden lehte ve aleyhte birer mektubu burada yayımlamak istiyorum.

İlk mektup Recep Heptaş isimli okuyucuma ait:

"Sayın Kaplan

Ben Yeni Şafak''la yakın zamanlarda tanışan bir üniversite öğrencisiyim. Gazeteyi ve özellikle yazarların çoğunu beğenerek takip ediyorum. Fakat siz son iki gündür Türkiye''nin aydınlık geleceğini FP''ye bağlayarak bana göre büyük hata ettiniz."

İkinci mektupsa Kadir Ekinci isimli Safranbolu''da bir lisede öğretmenlik yapan okuyucumun:

"Sayın Yusuf Bey,

29 Kasım 1999 Pazartesi gün yayımlanan yazınızı dikkatle okudum. Altına imzamı atarım. Öncelikle yapmış olduğunuz tahlilden çok faydalandım.

Biz yıllardır bu toplumun itilen, horlanan Kunta Kinteleri olduğumuzu düşünüyorduk. Refah/Fazilet Partisi bizim için kendimizi ifade etme şansımız oldu. Hislerimize tercüman arıyorduk, bu toplumda % 5 elitin yanında bizim de sesimiz duyulur, sözümüz anlaşılır sanıyorduk ki; eften püften sebeplerle horlamalarla karşı karşıya kaldık. Bunu camiamıza da anlatmak zor oluyor. Başkalarının suyu bulandırma sebeplerine içimizden birtakım katkılar yapılmıyor değil. Neymiş; ''Başbakanlık Konutu''nda şeyhlere yemek yedirilir miymiş?'' gibi...

NTV''de Çevik Bir Paşa''yı seyrederken basının anlı şanlı yazarlarının tavrını görünce biraz daha hüzünlendim. O insanların bizim sesimizi kısmaları/duyurmamaları için kiralanmış silahşörler olduğunu gördüm. Hepsi Paşa hayranıydılar. Parlamento, demokrasi onların iktidarı içindi. Başkaları onların tapulu arazilerine gecekondu kuramazdı. Kurarsa gece baskınıyla yıkacaklarını ilan ediyorlardı adeta. Oysa bu mülkün esas sahibi biziz... İleride bu ülkede ne kadar tiraji-komik hadiseler yaşandığını herkes anlayacak.

Bu davanın eri olduğunu söyleyenler eğer "savaşı" kazandıklarını zannedip ganimete üşüşmeselerdi; Bakanlık, Genel Müdürlük, ihale.. gibi; bu sıkıntıları daha kolay göğüsleyebilirdik... Biz layık olsaydık Allah bizim hatalarımızı örter, zelil olmazdık..."

Tepkiler böyle. Tepkileri ve FP''yi tartışmayı Cumartesi günkü yazıya bırakıyorum.


٪d سنوات قبل
Okuyucularla "konuşmaya" devam...
Dervişlik özdedir, libasta değil…
Her şey mümkün
Demokrasiyle hasbihal
Edirne"de Mısrî depremi
Poşet denizlerinde kim yüzebilir ki