|
Özgürlüğe kaçış

Her şeye rağmen sorun, özgürlüğün kadrinin ve kıymetinin bilinmesinin sağlanması mı acaba?

Şöyle bir "dünya"tasavvur edin:Özne değil, total anlamda ''Nesne''siniz... Bir şeyler yapan, yapma kudretine ve iradesine sahip olan değil; iradesi ve seçme kudreti kesinkes elinden alınan, bir şeyler yapma kudretini ve iradesini yitiren bir "Şey"siniz; sadece bir "Şey". Birilerinin mutlak anlamda aktif olduğu; sizinse tüm iradenizi, o birilerinin iki dudağı arasından çıkan birkaç sözcüğe göre hareket etmek şeklinde teslim ettiğiniz ve yitirdiğiniz bir durum; absürt bir durum.

Absürditenin gerçek; gerçeğin absürditeye dönüştüğü; mantığın, soru sorma, anlama, anlamlandırma hakkınızın ve çabanızın büsbütün ortadan kalktığı; hatta gülüşünüzün ve az birazcık da olsa sert bakışlarınızın bile yasaklandığı tuhaf bir an. Adeta "Big Brother"ların gözlerinin her an üzerinizde olduğu bir an...

Şeklin, Görüntü''nün, Dış Görünüş''ün mutlak egemenliğini ilan ettiği; ruhun, öz''ün, insanı insan yapan tüm hakikatlerin, dinamiklerin ve özelliklerin sırra kadem bastığı bir "varoluş"biçimi...

Şahsiyetinizin, bireyselliğinizin, kişiselliğinizin, yaratıcılığınızın, size/kendi''nize özgü tüm özelliklerinizin bir anda sıfırlandığı, dümdüz edildiği; hayatın -göstergebilimsel bir dille- yalnızca onaylamaktan, tâbi olmaktan ve itaat etmekten ibaret olarak vaz''edildiği, dolayısıyla hayatın bile hayatiyetini yitirmekten başka seçeneği kalmadığı bir "hayat" tarzı...

Ötesi mi? Ötesi, bir hayli bulanık ve bunaltıcı. Ötesi sayılar, sayıklamalar, hayaletlere dönüşen hayallerden ibaret yalnızca. Evet, ötesi, sabır, sabır ve yine sabır...

Zamanı öldürmenin saniyesi saniyesine, dakikası dakikasına vazgeçilmez varoluş biçimi olduğu; hayatınızı; gecenizi ve gündüzünüzü; sevginizi ve nefretinizi; aşkınızı ve şevkinizi tanımlanmış, sınırları mutlak olarak belirlenmiş bir mekana hapsettiğiniz; hayatiyet melekelerinizi handiyse yitirmeye ramak kaldığınız boğucu bir canlı cenaze hayatı...

Böylesi bir ortamda yapabileceğiniz tek şey, en ilkel haliyle de olsa özgürlüğe kaçmanın vaktini ve saatini beklemeye koyulmak.

En "ilkel" haliyle özgürlüğün bir süreliğine de olsa mutlak anlamda yitirilmesi, yaşanan deneyimin, ne denli öğretici bir deneyim olduğunu tüm netliğiyle ve çıplaklığıyla gözler önüne sermesi gerekir, diye düşünüyor insan.

Ancak gerçek hiç de böyle tezahür etmiyor, ne yazık ki.

Yine de burada sorulması gereken soru şu galiba: Her şeye rağmen sorun, özgürlüğün kadrinin ve kıymetinin bilinmesinin sağlanması mı acaba?

Bu soru, son derece safça ve dürüstçe sorulmuş bir soru. Çünkü bu soruya verilecek tek cevabın "Maalesef hayır!" şeklinde bir cevap olduğunu h/er/kes biliyor. Zira bu soruya, olumlu cevap vermek mümkün olsaydı, bu ülkede insanlar, özgürlüklerini belli bir süreliğine de olsa "yitirdikleri" için, özgürlüğün kadrini ve kıymetini çoktan kavrarlar ve özgürlüklerini, şahsiyetlerini, temel varoluş nedenlerini tuzla buz eden ülkedeki tüm diğer uygulamalara karşı son derece hassas ve duyarlı olurlardı.

24 yıl önce
Özgürlüğe kaçış
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı