|
Selefîlik, tasavvuf ve Protestanlaşma tehlikesi (3)

Selefîlik ile sûfilik, müslüman hayat-dünyasının ve İslâm düşünce geleneğinin biri dışa açılan / zahirî, diğeri içe yönelen / batınî iki zıt kutbunu temsil eder. Her ne kadar burada “iki zıt kutup” ifadesini kullanıyor olsam da, selefîlik ile sûfilik, iki farklı ufkun sütunlarıdır aslında.

İşte bu nedenledir ki, selefî sûfiler de, sûfî selefîler de vardır ve hiç de azımsanmayacak miktardadır. Sahici selefîlikle sahih sûfîliği bağdaştıran âlimlerin başında İbn Teymiyye gelir.

Selefîlik, müslümanın dış dünyasını kirlerden arındırmakta, sûfilik ise iç dünyasını nurlandırmakta belirleyici roller oynar.

Selefîlik, düşünce, sanat ve benzeri hayal, hikmet ve marifet alanlarının dünyasından uzaktır. Oysa bu dünyalara açılan sonsuz ve doyumsuz kapıların anahtarı tasavvufta gizlidir.

Selefîlik, müslüman hayatının buhran geçirdiği, fesada uğradığı zamanlarda; sûfîlik ise daha çok İslâm düşüncesinin bunalımlarla karşı karşıya kaldığı dönemlerde, Müslümanlara münferit ve müşterek düzlemlerde yönlerini, aslî özelliklerini hatırlatırlar.

Bu söylediklerimiz, modern selefîlikle, postmodern sufizm için geçerli değildir. Modern selefîliğin kendisi bir kriz durumunun adıdır çünkü. Aynı şey postmodern sûfizm için de söylenebilir. Nasıl ki, modern selefîlik, “Kur''ân İslâm''ı” gibi Lutherci, rasyonalist, peygambersiz İslâm algılarından, kolaylıkla provoke olabilen türlü şiddet örgütlerine kadar pek çok uçuk-kaçık oluşumun dölyatağı olmuşsa; aynı şekilde postmodern sûfizm olarak adlandırdığım fenomen de, tasavvufun derûnî dünyasını delik deşik ederek new age''vârî ve İslâm''dan koparılan bir egzersiz, bir trans, bir transandantal meditasyon, bir yoga hareketinin kaynağına dönüşebilir.

O yüzden, tasavvuftan ziyade, postmodern duyarlıklar tarafından kolaylıkla kavranabilir ve yutulabilir bir sûfizm hareketinden sözediyorum.

Gerçekten de Batı''da, özellikle de Amerika''da İslâm''dan bağları kopartılan bir sufizm hareketi yeşertilmeye çalışılıyor. Buna teşne kişilerin, grupların olduğunu ben bizzat gördüm Batı''da.

Sufizm hareketiyle Taoizm, Hinduizm ve Budizm''in başına gelenler tasavvufun da başına gelirse, tasavvuf da tıpkı bu doğu hikmet gelenekleri gibi içi boşaltılarak bir “kişisel gelişim” sapmasına sos yapılabilir. Ve bu sos, Batı''dan bize, çok daha kolay, cazip ve hızla ambalajlanarak postalanabilir ve yalattırılabilir. Elbette ki, Budizm, Hinduizm ve Taoizm, fıkıh gibi güçlü ve köklü bir korunaklı sığınağa ve kontrol kaynağına sahip değiller. Tasavvuf, fıkıh gibi muhkem bir kaynağın denetimine her daim açık olan şeriat-tarikat-hakikat yolculuğunu eksene almak durumunda olduğu için, doğu dinlerinin başına gelenler İslâm''ın başına gelmeyebilir diye düşünebiliriz.

Ama böyle düşünmekle büyük bir yanılgıya düşeceğimizi hatırlatmak isterim. Postmodern izafileşmenin, haz ve hız tutkusunun, kırılgan ve uçucu duyarlıkların ve kimlik biçimlerinin hayatın her alanına hızla sirayet ettiği bir zaman diliminde, tasavvufa gösterilen ilginin artması son derece doğal. Ama bu ilginin arkasından tasavvufu postmodern söylemler ve duyarlıklar üzerinden dönüştürmek de aslâ yabana atılmaması gereken bir ihtimal.

Bir bütün olarak insanın kişiliğinin terbiye ve tezkiye işiyle hemhâl olan tasavvufun bir süre sonra diğer doğu gelenekleri gibi salt iç arınma, kişisel gelişim egzersizlerine dönüştürülmesinin önünü alamayabiliriz. (Bu, bu mesele etrafında geçen yıl Kayseri''de bir dost meclisinde konu edindiğimiz ve özellikle Dursun Çiçek kardeşimin dikkat çektiği, benim o zaman biraz daha iyimser baktığım bir tehlike. Ama şimdi yanıldığımı, Dursun Çiçek kardeşimin daha haklı olduğunu gözlemliyorum).

Tasavvufun bir bütün olarak idrak edilip tatbik edilebilmesi müslüman hayatının tam olarak hâkim olduğu bir vasatta mümkün olabilir. Gayr-ı İslâmî ortamlarda tasavvuf ancak zihnî bir ameliye olarak işleyebilir. Tasavvuf bir hâl hâli olduğu için, gayr-ı İslâmî bir vasat, tasavvufun ruhunu olduğu kadar, dayandığı dinin ruhunu da yitirmesine neden olabilir.

İslâm''ın iki temel hayat ve düşünce kaynağının hem birbirine düşman edileceği, hem de seküler hayata ve dünyaya eklemlenerek içeriksizleştirileceği, ruhu çalınarak kuşa çevrileceği çok tehlikeli bir protestanlaşma sorununun eşiğine doğru sürükleniyoruz. O yüzden, müteyakkız olmak zorundayız vesselâm.

15 yıl önce
Selefîlik, tasavvuf ve Protestanlaşma tehlikesi (3)
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’