|
Yazık! "Kunta Kinte" bile değiller henüz!

Mehmet Ali Birand, doğru-düzgün Türkçe cümle kurmakta zorlanan biridir. Ama enerjik, yılmak-usanmak bilmeden çalışan, üretken, kendine özgü bir tarz, hatta bir tür bir "ekol" geliştiren usta bir televizyon gazetecisidir. Televizyon haber programcılığında Türkiye''de "devrim" yapmıştır.

Birand Usta''nın kendini "katledişi"

Televizyonculuğun ve gazeteciliğin, deneme-yamulma yöntemiyle kotarılmaya çalışıldığı, (tıpkı Saddam''ın Irak''ında veya Sovyet döneminin kimi örneklerinde görüldüğü gibi) kimi güç odaklarına ve çevrelerine "sözcülük" yapmak olarak algılandığı, kaotik ve anarşik bir medya rejiminin hüküm ferma olduğu bir ortamda, Birand, yıllardır kendisiyle özdeşleşen "32. Gün"le medyamızda ayrıksı, özgün bir yere sahip olmayı başarmış; "öncü" ve "üstad"lar kervanına katılmıştır.

"32. Gün"ün, Türkiye''de bir haber programı klasiği olmasını sağlayan en belirleyici faktörlerden biri, sanırım, Birand''ın mesleğini sevmesi, meslek ahlak ve ilkelerine özen göstermesi, her hâl ve şartta gazeteci/araştırıcı/sorgulayıcı duruşundan pek fazla ödün vermeden işini yapmayı sürdürmüş olmasıdır, diye düşünüyorum.

Ancak, CNN Türk''ün yayın hayatına atılmasıyla birlikte, Birand''ın kendisini "harcayacak" bir işe soyunduğunu görünce üzüldüm. CNN Türk''ün şaşırtıcı bir şekilde ilkel bir televizyonculuk yaparak, ön-hazırlıksız yayın hayatına atılmasından Birand''ın da olumsuz olarak nasibini aldığı anlaşılıyor: Birand, bir yandan, salt sunuculuk yapmakla CNN Türk''e haber programcılığı açısından yapacağı katkıları yapmaktan alıkoyuyor kendisini; öte yandan da periyodik olarak yayımlanan "32. Gün"ü "gelişigüzel" olarak hazırlamakla, başkalarının yok edemediği, "öldüremediği" "32. Gün"ü bizzat kendi elleriyle "katlediyor". (Aslında yazının konusu doğrudan Birand ve yaptıkları değil. Ama yıllardır yazmayı düşündüğüm bu konuda yeri gelmişken bir iletişimci olarak birkaç satır kaleme alma ihtiyacı hissettim.)

''Fransızlar'', Türkler''i temsil edebilir mi?

Helsinki öncesinde Avrupa Birliği''nden gelen sinyaller ve haberler, belli bir süreden bu yana beklenildiği gibi, AB kriterlerine tam olarak sahip olmamasına rağmen Türkiye''nin AB''ye aday ülkeler listesine alınacağı yönünde.

İşte Birand, kendisinin katlettiğini söylediğim, önceki günkü "32. Gün"de, Avrupa''yla netameli ve karmaşık görünümler arz eden ilişkilerimizi Avrupa''da siyasetçi, parlamenter olarak yaşayan Türk azınlığın sözüm ona temsilcileriyle konuştu. Birand, programına Ozan Ceyhun, Cem Özdemir, Meryem Kaçar, Ali Yurttagül''den oluşan, Avrupa''da Türklere ve Türklerin sorunlarına her bakımdan "fransız" olan parlamenterleri konuk etti.

12 yıl Avrupa''da yaşamış biri olarak bu "tip"leri çok iyi tanıyorum. Bu kişiler, Avrupa''da bin bir zorlukla hayatlarını kazanmaya çalışan, yığınla sorunla boğuşan sahipsiz Anadolu insanının gerçek sorunlarıyla ilgilenmek yerine, tıpkı sömürgeciler gibi bu insanların dinleriyle, kimlikleriyle, değerleriyle sürgit alay etmekten, onları hor görmekten; onlara kimliklerini terk etmelerini şu ya da bu şekilde empoze etmekten başka bir şey yapmıyorlar.

Avrupa''daki insanlarımızın kimliklerinden ötürü karşılaştıkları sorunlarla, onlarla özdeşleşerek, bütünleşerek ilgilenmek ve çözüm yolları aramak yerine, bizim insanlarımıza sömürgeci kafasıyla yaklaştıkları için bu "tip"ler Avrupa''daki Türkler''i temsil etmekten çok uzaklar. Bunların ne tür numaralardan sonra Türkler adına Avrupa''daki parlamentolara gönderildiklerini çok iyi biliyorum.

Avrupa''daki Türkleri temsil ettiğini sanan bu tipler, yitik kuşağa mensup gerçekten zavallı, acınacak insanlar. Bir Alman, bir İngiliz, bir Belçikalı parlamenterin Türkleri bu ülkelerin parlamentolarında bu "Fransız" Türklerden daha iyi temsil ettiklerini, müslüman Türk azınlığın kendi kimliklerini, değerlerini, dinamiklerini kamusal alanlarda daha rahat ve özgürce temsil edebilmeleri için son derece dürüstçe çalıştıklarını yakinen biliyorum. Örneğin İngiltere''de İşçi Partisi''nin Genel Başkan Yardımcılığı''na kadar yükselen ve aynı zaman da iyi bir yazar da olan Roy Hattersley bunlardan biridir.

"Sömürgeci kafası"na son

Genelde Avrupa''da, özelde ise Almanya''daki müslüman Türk azınlık, önümüzdeki on yıllarda kendi sorunlarıyla gerçekten ilgilenen gerçek temsilcilerini çıkaracak. Bunu deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum. O zaman Avrupa''daki Türk kökenli ve diğer ülkelere mensup müslümanlar, önümüzdeki 10-15 yıldan itibaren Avrupa ile Türkiye ilişkilerinde bugüne kadar hiç düşünmediğimiz şekilde, köklü değişiklikler yaşanmasına yol açacak atılımlar yapacaklar.

Yeter ki, henüz Kunta Kintelerin sahip olduğu kimlik bilinci düzeyine bile ulaşamayan; aksine artık bizzat Türkler''in kendilerinin seçtikleri Avrupalı temsilcilerde bile artık gözlenmeyecek kadar sömürgeci kafasıyla hareket eden yitik veya "göçmüş" tipler aradan çekilsin. Kaldı ki, kendi kimliklerinden iğrenen ama bir şekilde müslüman Türkler''i temsil etme zilletini her gittikleri yerde dışa vurmaktan kendilerini kurtaramayan bu tiplerin türü de yok olmak üzere.

Son derece yanlış politikalar nedeniyle asla göremediğimiz ve göz ardı ettiğimiz, bu büyük potansiyel üzerinde bundan sonraki yazılarımda ayrıntılı olarak duracağım.

Not: Ali Kırca, bu ülkedeki çoğunlukla karşılaştırıldığında daha özgür oldukları söylenebilecek olan azınlıkların sorunlarıyla ilgilendiği kadar, en temel insan hakları, demokratik hakları, düşünce, inanç ve eğitim hakları yok sayılan bu ülkenin çoğunluğunun haklarıyla ne zaman ilgilenecek, merak ediyorum.

24 yıl önce
Yazık! "Kunta Kinte" bile değiller henüz!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset