|
Pekin’in ‘tam Çin’ kaygısı
Çin, acayip bir memleket. Toprağının da insanının da ucu bucağı yok.

Pekin'i tam ölçemedim ama, Şanghay için rahatlıkla söyleyebilirim. Şanghay'dan iki tane New York rahat çıkar.

Fakirlik çok. Zenginlik de çok. Nüfus yuvarlak hesap 1,5 milyar. Bunun bir milyarı tartışmasız fakir.

Fakat Çin'de, tahminlere göre Amerika'nın nüfusuna yakın, yani iki yüz milyondan fazla orta sınıf var.

Elbette, burada işimiz Çin hakkında ekonomik, demografik malumat vermek değil.

Bir ziyareti izlemek üzere gittik, oradan anladıklarımızı anlatmamız lazım.

Anlatacaklarımızın çoğu Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yapılmış röportajlar şeklinde ulaştı.

Başka bir şey yok muydu?

Vardı mutlaka.

Yansımıştır çeşitli mecralardan. Ama ben de kendi dilimle yazayım.

Pekin'de herkes, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu ziyarete kişisel inisiyatifiyle kattığı bir derinlikten söz ediyordu.

Çin, bütün dünyayla iş yapan bir ülke. Adı 'işadamı' olup da Çin'e işi düşmeyecek birisini düşünmek zor.

Bu gezi programında 'iş forumu' yokmuş.

Hele hele, Çin Devlet Başkanı Jinping'in katılacağı bir iş forumu hiç yokmuş.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendine has üslubuyla, doğrudan doğruya Jinping'e iş forumuna katılmasını teklif etmiş.

Tabii ki, kişisel olarak, 'tamam, olur' demesi mümkün değil.

Çin devletinin çatısını oluşturan konsey üyeleriyle istişare ettikten sonra teklifi kabul etmiş.

Buna Çinliler dahi şaşırmışlar.

Nasıldı Türkiye'yle Çin arasındaki hava bu geziden önce?

Bilhassa Ramazan ayının ilk günlerinde?

Berbattı.

Resimler dolaşıyordu internette, komünist Çin rejiminin Müslüman Doğu Türkistan'da yaptığı katliama dair.

Herkes Çin'e öfkeliydi.

Bu hava, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın büyükelçilere verdiği iftarda bir ölçüde düzeldi.

Katliam resimlerinin bazılarının Suriye resimleri olduğu tesbit edildi. Bazıları da eski tarihlere aitti.

Bunlar açıklığa kavuştu.

Bizim diplomatlar, Çinli yetkililerin, ülkede oruç yasağı olmadığını ısrarla söylediklerini aktarıyorlar.

Yine de, geziden önce bir 'kekre'lik vardı havada. Belki, Çinliler, gözleriyle görmek ve Türkiye'den kendilerine zarar gelmeyeceğinden emin olmak istiyordu.

Erdoğan'ın, 'terör' konusundaki tavrı açıktı. Çin'in toprak bütünlüğü konusunda da hassastı.

Çinliler emin oldular.

Ve bu durum, Erdoğan'ın Çin ziyaretine Çin açısından da ortalamanın çok üstünde bir önem kazandırdı.

Bitti mi iş? Rahat mıyız şimdi?

Şöyle anlatayım:

Çin'de bazı sorunlu bölgeler var.

Birisi Tibet. Dalay Lama'nın dünyanın her tarafında 'popülarite'si yüksek. Batılılar orayı ara sıra kurcalıyorlar.

Birisi Doğu Türkistan. Veya resmi adıyla 'Sincan Uygur Özerk Bölgesi.'

Birisi Hong Kong. Çin orayı soğuk savaş sonrasında kendi topraklarına dahil etmeyi başardı ama, sorunlar bitmedi.

Birisi de Moğolistan'ın Çin tarafında kalan bölümü.

Çin Halk Cumhuriyeti, önümüzdeki döneme, 'tek Çin' olarak, toprak ve nüfus kaybetmeden girmek istiyor.

Erdoğan'ın anlattıklarından şunu çıkardım:

Çin, çok uzak olmayan zamanda dünyanın birinci büyük ekonomisi olabilir.

Eğer Müslümanlar, devletle sağlıklı bir ilişki kurmayı başarabilirlerse, güçlü bir ülkenin vatandaşı olmaları onların da yararınadır.

Ve 'Müslüman aklı'

Eskiden Endonezya'nın bir 'Pançasila'sı vardı. Panç veya Penç, (tavlacılar anlamıştır) beş demek. Sila da hatırladığım kadarıyla 'ilke.' Tamamı 'Beş İlke.'

Ne olabilir beş ilke?

CHP'nin 'altı ok'u gibi diyeyim, siz anlayın.

Rejim, kendisini, iktidarın değişmeyeceği şekilde ayarlamıştı. İktidar partisi Silahlı Kuvvetlerle içiçeydi ve hem ordunun hem iktidarın mecliste kontenjanı vardı.

İslam'ın Endonezya'daki durumu, bizim İsmet Paşa devrine benziyordu.

Şimdi çok değişti. Pançasila herhalde yoktur.

Dini tezahürler, her yerde görülebiliyor.

Cuma günü, cemaat camilere sığmıyor, parklara, caddelere taşıyor.

Belki yüz kere selam verdim insanlara, çarşıda, pazarda, otelde, lokantada…

Herkes, verdiğim selamı 've rahmatullah' diyerek, ziyadesiyle aldı. Bu bile bir göstergedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın burayı ziyaretindeki temel maksat, anladığım kadarıyla, Endonezya, Pakistan ve Türkiye başta olmak üzere, büyük İslam ülkelerinin, İslam dünyasının sorunlarına karşı daha duyarlı ve daha etkili politikalar izlemesine ön ayak olmak.

Sorumluluk almalarını sağlamak.

Muhtemelen bu yüzden, Pakistan'a uğradı, İslamabad'da Nawaz Şerif'le neredeyse iki saat görüştü.

Şu aşağıdakiler, 'rical-i devlet'ten aldığım izlenim değil.

Pakistan'ın derdi başından aşkın.

Endonezya ise 'azıcık aşım, ağrısız başım' der gibi duruyor.

Halbuki, İslam Dünyası'nın, yaptırım gücü olan kollektif bir akıla ihtiyacı var. Biz, kendi tabirimizi kullanalım. Müslümanları temsil etme kapasitesi olan bir 'akl-ı selim'e ihtiyacımız var diyelim.

Böylece 'üst akıl' dememiş olalım.

Niyetler güzeldi. İnşallah akıbet de güzel olur.
#Çin
#Erdoğan
#Doğu Türkistan
9 yıl önce
Pekin’in ‘tam Çin’ kaygısı
Yıldızlar bir bir kayıyor!
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…