|

Açılım ve çözüm sürecinde Kürt aydınları

Yeni Şafak
04:00 - 22/03/2015 Pazar
Güncelleme: 13:15 - 23/03/2015 Pazartesi
Yeni Şafak
İSMAİL ÖZCAN - EĞİTİMCİ/YAZAR


2009'daki “Kürt açılımı" ya da “Demokratik açılım" girişimi cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş tartışmalara, beyin fırtınalarına sebep olmuştu. Bir dönem siyasal gündemi neredeyse tek başına doldurmuştu. Her platformda açılım tartışılıyordu. Açılımla yatıyor, açılımla kalkıyorduk. Bugün “Çözüm süreci"nin amacına ulaşmaması için çırpınanlar, o zaman da “Açılım"ın amacına ulaşamayacağını, fiyasko ile son bulacağını ifade ediyorlardı. “Açılım" amacına ulaşamadı, ama çok hayırlı bir işlevi oldu. Açılım sayesinde Kürt sorunu üzerine daha önce konuşulmasına, yazılmasına cesaret edilememiş birçok şeyin konuşulup yazılmasına vesile oldu. Cumhuriyet tarihinin en sancılı sorunu olan Kürt sorununda bütün yanlışlar görüldü, gerçekler devletçe de milletçe de kabul edildi. Birçok tabu yıkıldı. Bu, bizim gibi tutucu toplumlar için çok iyi bir aşamaydı. Bugün artık cumhuriyet döneminde Kürtlerin yaşadığı mağduriyeti, maruz kaldıkları inkar ve asimilasyon politikalarını marjinal kimseler ve kesimler hariç kabul etmeyen kalmadı.



AÇILIMIN ÖNEMİ


Vatanseverliği, kerametleri kendilerinden menkul bir anlayışla kendi tekellerinde gören ulusalcılar ve milliyetçiler, dünyadaki bütün kötülükleri emperyalizme bağlayan solcular ve sosyal demokratlar; tamamen hükümet iradesiyle gündeme getirilmiş olan “Kürt açılımı"nı bile ABD ve AB patentli bir girişim olarak gösterdiler. Buna rağmen önü kırmızıçizgilerden geçilemeyen, “dokunan yanar" hassasiyeti taşıyan Kürt sorunu “Açılım" sayesinde enine boyuna konuşuldu, enine boyuna tartışıldı.


Biz Türkler arasında şöyle bir mantık var: “Kürtler Türkiye'de milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı bile olabiliyorlar. Daha ne istiyorlar?" “Açılım süreci"ndeki tartışmalar sırasında Kürt yazar Muhsin Kızılkaya bu mantığı şöyle eleştirmişti: “Evet, Türkiye Cumhuriyetinde Kürtler milletvekili, bakan başbakan, cumhurbaşkanı olabiliyorlar; ama Kürt olamıyorlar!" (Star, Açıkgörüş, 30.08.2009). Çünkü Kürtlere göre Türkiye'de Kürt sorununun ruhu; rahatça, özgürce “Ben Kürdüm!" diyememekti.


Kürt tarafının önde gelen ve sağduyulu bir aktörü olarak bilinen Ahmet Türk, açılım nedeniyle öyle ümitlere kapılmıştı ki en yürek yakan sözlerden birini de o etmişti: “Bu sorunun çözüldüğünü göreyim, ertesi gün Allah canımı alsın!"



BARIŞ İSTEMEYENLER NE İSTİYOR?


Hâsılı, “Demokratik açılım" ya da “Kürt açılımı" Kürt sorununda çözüm umudunun daha önce hiç görülmediği kadar yeşerdiği bir sürece tekabül ediyordu. AK Parti'nin bu 3. iktidar döneminin çok önemli bir projesi olan ve her türlü manipülasyon ve provokasyonlara rağmen her platformda kuvvetle sahiplendiği “Çözüm süreci", AK Parti'nin 2. iktidar dönemindeki “Demokratik Açılım" veya “Kürt Açılım"ı projesinin devamıdır. Her iki proje de AK Parti iktidarlarının cumhuriyet tarihinin en müzmin en çetrefil sorunu olan Kürt sorununu barışçı bir çözüme kavuşturma konusundaki niyet ve samimiyetinin bir ifadesidir. “Açılım"da edinilen tecrübe, “Çözüm"de çok işe yaramış ve çok iyi değerlendirilmiş; “Açılım"daki bazı hatalar “Çözüm"de tekrarlanmamış ve siyasal iktidar sürece hâkimiyetini hep sürdürmüştür.


Günümüzde “Çözüm süreci"nin de başarıya ulaşmasından, bu ülkeye barış getirmesinden endişe eden hem Türkler hem de Kürtler var. BDP Eş Genel başkanı Selahattin Demirtaş ve yakınındaki çok sınırlı birkaç Kürt Politikacı çözüm ve barışı istemiyor izlenimi verenlerin başında geliyor. Demirtaş süregelen tutumuyla, samimi olarak çözümden yana insanlarda hep, “Ne pahasına olursa olsun terör kartını elinden bırakmak istemeyen, hükümetin bir anlamda devletin ensesinde PKK tehdidini Demoklesin kılıcı gibi her daim asılı tutmak isteyen bir aktör" kanaati uyandırmıştır.


Çözüm ve barışı istemeyen Türkler çok daha açık ve belli kişiler ve çevreler. Ulusalcıların ve milliyetçilerin büyük bölümü bu çevrelerin önde gelenidir. Bunlara göre çözüm, PKK'nın ve Kürtlerin hiçbir şart öne sürmeden, hiçbir kazanım elde etmeden barışa “evet" demeleridir. PKK ve Kürtler bunu yapmıyorlarsa ulusalcıların sundukları tek seçenek, terörle savaşa devam edip şehit haberleriyle anaları yeniden ağlatmak, ülkeyi yeniden bir belirsizliğe, hatta kaos ortamına sürüklemektir.



HALK BARIŞ İSTİYOR!


Türk aydınları; Kürt sorununun özellikle PKK terörünün ortaya çıktığı son otuz yıllık sürecinde barıştan yana Kürt aydınlarının ne söylediklerine kulak vermişler ne de yazdıklarını okuyarak empati yapmışlardır. Hâlbuki çok sayıda Kürt aydını, PKK'dan ve onun medya ve politikadaki uzantılarından farklı olarak, o çizgiye asla prim vermeyerek, Kürt sorununun özüyle, ruhuyla ilgili çok değerli fikirler üretmişler; çok mutedil yaklaşımlar ortaya koymuşlardır.


Bu Kürt aydınlarının hiç dikkat edilmeyen, ama ciddi şekilde dikkate değer yanlarından biri, Türkçeyi birçok Türk aydınından çok daha ustalıkla kullanabilmeleri, meramlarını büyük bir belagatle ifade edebilmeleridir. Bu Kürt aydınlarının çoğunun sorunla ilgili kitapları ve çok sayıda makaleleri vardır. Sözgelişi Türk aydınlarının, Kürt yazar Muhsin Kızılkaya'nın “Bir Dil Niye Kanar" adlı kitabını okumaları, Kürt sorununun ruhunu anlamaları bakımından iksir tesiri yapacaktır. Bu kitap; bir Kürt'ün etnik aidiyetini rahatça telaffuz edememesinin, Kürtçe üzerindeki yasakların yarattığı zilleti ve mağduriyeti; bazı yer ve mekânlarda “Kürdüm" demenin başa açtığı belaları büyük bir ustalıkla ve hiçbir düşmanlık duygusuna yer vermeksizin gözler önüne sermektedir.


Kürt sorununun çözümüne Türk tarafının halkının, aydınının ve politikacısının kahir ekseriyetiyle günümüzdeki kadar hazır olduğu bir dönem geçmemiştir. Türkler; halk, aydın ve politikacılar olarak marjinal kimseler ve kesimler hariç bu sorunun böyle devam edemeyeceği; bir zamanlar yapıldığı gibi inkârla, asimilasyonla, asmakla, kesmekle, haddini bildirmekle sorunun çözülmeyeceği kanaatine ulaşmış bulunmaktadır.



#Türkler
#Kürtler
#Çözüm Süreci
9 yıl önce