Şairlerin Sultanı olarak anılan Üstad Necip Fazıl Kısakürek, olumlu-olumsuz Türkiye’de en fazla tartışılan isimlerin başında geliyor. Sosyal medya araçlarının yaygınlaşmasından sonra, sözleri ve dizeleri yanlış paylaşımlarla tahrifata uğrayan Üstad’ı, oğlu Mehmet Kısakürek’le konuştuk. Paralel Yapı’nın Necip Fazıl hazımsızlığından, Necip Fazıl adına verilen kültür ödülüne, dizelerinin sosyal medyada tahrif edilmesinden Üstad’ın gözünden bugünkü Türkiye’ye kadar pek çok meseleyi konuştuğumuz Mehmet Kısakürek, “Üstad, paralellerin gırtlaklarına takılmış” diyor.
Karamsarlıkları oldu, şüphesiz… Fakat hiçbir zaman ümitsizliği olmadı. Herhalde farklı düşünürdü. İçinden ailece geçtiğimiz o korkunç berzahlardan sonra…
En fazla önemsediği değil, tek önemsediği… Şimdi gençler onun fikirlerine, fikir bütününe daha fazla talipler. Çünkü fikre, gerçek fikre, katıksız fikre açlar. Kolay değil tabii… Onu anlamak da çileli bir idrak işi… Basit bir idrak değil, cins idrak… Çatalı bazen, ağızları yerine kulaklarına götürmelerini yadırgamıyoruz.
Bam telime dokundunuz. Sadece, doğru anlama, doğru okuma gayretinin var olduğunu söyleyebiliriz.
HEM HIRSIZ HEM DE UTANMAZLAR
Ahlak zaafı… Tamamen… Başka izahı olduğunu sanmıyorum. Medyanın kişiselleşmesiyle bu zaaf, bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Bütün iğrençliğiyle… Hırsız evinize gizli girer. Demek ki, yakalanma korkusuyla birlikte asgari bir utanma duygusuna sahip... Bunlarda utanma da yok… Şimdi, soracağınızı umduğum muhtemel soruların da cevabı bu… Bu kadar… Bu kadar kısa…
Örnek demeyelim. Örnekten geçilmiyor. Bir o kadar hazin olan da, bunların alıcı bulması… Evet, hazin… Çünkü ben gençlerin, ince idrak sahibi gençlerin, bunları ellerinin tersiyle itmesini beklerdim. Palavra yok! Bu Üstad’a bağlılığın gereğidir. Şiirlerine ve sözlerine saygının… Üzülüyorum. Vasıf bulamıyorum. Tam bir rezalet, cinayet… Üstüne titremeleri gereken o güzelim manaları, şiirleri, kendi seviyelerine indirerek adeta katlediyorlar.
Korkunçluğu da bu zaten… Bir eşyanız çalınır, telafisi mümkündür. Burada öyle değil… Tahribatı çok büyük… Yaralanan gerçek kültür ve sanatımızdır. Kalıcı yaralar alan… Genel manada… Özel manada da onlar benim evlatlarım… Bu eserler evlatlarım… Hepsi, babamın, Üstad’ımın bana emanetleridir. Gençlerin de fert fert böyle düşünmesi, onların kılına bile dokundurmaması lazım... Bir müeyyide bulmalıyız. Bir müeyyide… Ama kanunî, ama değil… Bir an önce…
Anlattığımı sanıyorum. Tahrifattan, tahribattan bahsediyoruz. Vasiyette diyor ki: “Ben öldükten sonra, eserlerim üzerinde en titiz murakabeyi sürdürmek borcu, mirasçılarımın ve manevi mirasçım gençliğin… Kim gizli bir tasarrufa kalkarsa tezgâhını başına yıkınız!” Ve devam: “En büyük korkularımdan biri, nice müellifin başına geldiği gibi, ölümümden sonraki tahriflerdir.” Bir şey eklemek istemiyorum.
AHLAK YARALARI SOSYAL MEDYADA
Kanaatim ortada… Çağımızın, düşünmeye set çeken icapları bunlar… Tefekkür yollarını tıkayan… Ucuzluk, hafiflik, bedavacılık… Ve başta söylediğim gibi… Her türlü ahlâksızlık… Ahlâk yaralarımızın derinliğini bu aynada görüyoruz.
Bakın ben, bu insanın tam 52 yıllık editörü, hizmetçisiyim. Kendimi, kendime ait hissetmiyor olamaz mıyım?
Paralel Yapı, Necip Fazıl’ı hazmedemedi
Üstad, tâbi olamaz. Ya kendisine tâbi kılar, ya süpürür. Manasının yükselişi ve belirli bir siyasi kadroyu etkileyişi, bunları fazlasıyla rahatsız etmiştir. Bir de Tayyip Bey’in sarıldığı her değeri itme, karalama psikozu! Küçük adamlar… Bize vızıltı gelir. Biz ümit çağındayız. Davanın buluğ çağı… Bunlar da sivilceler… İzleri kalmayacaktır.
Hiç hazmedememişler, Üstad gırtlaklarına takılmış demek ki… Yoksa farklı davranırlardı.
Biz, 32 senedir, onun bütün eserlerini derleyerek, toplayarak, daha ötesi kollayarak, eksiksiz ve nihai şekilleri içinde yarınki nesillere aktarma işiyle mükellef hamallarız. Gerisi gençlerin idrakine kalıyor…
“Mevlâ görelim neyler?”
Bu mevzuda pek fazla konuşmak istemiyorum. Çünkü diken diken oluyorum. İfade özgürlüğü, benim varlık sebebim demek olan mukaddes üstü mukaddeslerime, içimdeki “tartışılmaz”larıma kuduzca saldırma hürriyeti değildir. O zaman, bunların itlâfı meşruiyet kazanır, adı da terör olmaz. Derginin alçakça saldırısı ikinci plâna itildi ve yerini dergiye yapılan saldırı aldı. İçerideki Charlie’den daha Charlie paçavralara lânet!
At, üstadın hayatının rengiydi
Fazla önemsemiyorum. Gereksiz de demiyorum. Üstad’ın adına at yarışı ödülü de var… Yaygınlaşmasında bir mahzur görmüyorum. Ayağa düşürmemek kaydıyla…
Tabi ancak ilgilisinin bilebileceği bir şey bu. Meraklıları takip ediyor bunu. Türkiye Jokey Kulübü’nün tertip ettiği, her yıl düzenlenen bir saygı koşusu. Necip Fazıl Kısakürek adına verilen özel bir kupa. Hakikaten at biliyorsunuz büyük bir sevdadır babamda.
Elbette. At yarışı ödülü dediğim bu yani.
Söyledim. Seviyeli konularda, alanlarda olmalı… Meselâ at, Üstad için iyi seçilmiş konudur. Çünkü onun sevdasıdır, hayatının bir rengidir.
Düşünmedik. Çünkü yayınevi, öncelikle Üstad’ın seslendiği bir fikir kürsüsü… Yine de olabilir.