|

15 Temmuz'un ölümsüz fotoğrafları

Darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz gecesinin simgesi haline gelen fotoğraflar hâlâ unutulmadı. Elinde sopasıyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne giden Fikriye Temel, eşinin kamyonunu alıp Taksim meydanına nöbete giden çarşaflı Şerife Boz ve daha niceleri vatan severin unutulmaz görüntüleri akıllara hemen 15 Temmuz geliyor. Her fotoğaf aynı şeyi yansıttığı gibi her fotoğrafın kahramanı da aynı şeyi söylüyor: "Bu vatan sahipsiz değil. Bir kere daha olsa aynı şeyi yaparım."

Yeni Şafak
04:00 - 16/07/2017 Pazar
Güncelleme: 16:43 - 18/07/2017 Salı
Yeni Şafak
Şerife Boz
Şerife Boz

Eşinin kamyonunu alıp Taksim meydanına nöbete giden çarşaflı Şerife Boz, Atatürk Havalimanı'ndaki tankların önüne yatan Metin Doğan, köprüde yaralı askerleri taşırken İŞİD'ci diye etiketlenen cübbeli sarıklı Abdülaziz Köylüoğlu, darbeci askerlerin elinden aldıkları tankı süren Mehmet Köse, elinde sigarasıyla köprüde cuntacı askere direnen Kütük, tatbikat diye kandırılıp darbe yapmaya gittiklerini su aldığı büfeden öğrenen er Resul Nişancı ve elinde sopasıyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne giden Fikriye Temel... Simge haline gelen bu görüntülerin hepsi 15 Temmuz gecesinden. O karanlık gecede Türk milletinin göstermiş olduğu cesaret, mücadele, direniş bu görüntülerle adeta ölümsüzleşti. Her fotoğraf aynı şeyi yansıtıyor: Vatan sevgisi. Fotoğraftaki kahramanlar o geceyi sanki dün yaşamışcasına hâla duygulu ve cesur. Hepsinin dediği şey de aynı: "Bu vatan sahipsiz değil. Bir kere daha olsa aynı şeyi yaparım."


Sopam meşhur oldu

76 yaşında rağmen eline aldığı sopayla darbeci askerle karşı koymak için sokağa çıkan Fikriye Temel, bir de tencere tava çalarak komşularını sokağa çıkmaları için davet etmiş. Kızının arabasına komşularıyla beraber doluşup Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne gittiklerini anlatan Temel, "O sopayı hayvanları kovmak ve mahallede kendimizi korumak için tedbir amaçlı bulundururdum. O gece milletin elinde top ya da silah yoktu. Ben de ne olur ne olmaz diye sopayı yanıma aldım. Allah bir daha bu sebeplerle kullandırtmasın. O geceyi hala yaşıyor gibiyim. Şeker hastasıyım ve o gün rahatsızdım. Kızım bana su almaya gitti. O esnada yine bombalar patladı. Eyvah! Kızım öldü dedim. Kızım da benim öldüğümü sanmış. O gün Külliye ana baba günü gibiydi. Tekbir sesleri ve dualar hiç eksik olmadı. 60 ve 80 darbesini de yaşadım. Hayatımda ilk defa böyle bir darbe gördüm. O zamanlar böyle kötü şeyler yaşamamıştık. Bunlar gibi askerler bizlere kurşun sıkmamıştı, üstümüze tank sürmemişti. Sopam da o geceden sonra meşur oldu. Hatıra diye ben de saklıyorum" şeklinde konuşuyor.



Sokağa çıkmasaydım
hain gibi hissederdim

Darbe protestolarının olduğu o gece obejektiflere takılan bir kare 15 Temmuz'un simge fotoğrafları arasında yer aldı. Eşinin hafriyat kamyonuyla mahalledeki herkesi Taksim meydanına getiren 51 yaşındaki çarşaflı Şerife Boz, o fotoğrafın hikayesini şöyle anlatıyor: "15 Temmuz Türkiye'nin en karanlık ve en uzun gecesiydi. Çünkü onlar devletimizin tank ve tüfeklerini çalarak, demokrasi hiçe sayarak milletimizin üzerine ateş açtılar. Hainler, Türk milletinin tek yürek olarak kararlılığı karşısında umdukları boşa çıktı. Ben o akşam çocuklarımı torunlarımı alarak cihata gittim. İkinci günü de kamyonla Taksim'e gittim. Babamın kamyonu vardı. Eşim de 35 yıldır hafriyat kamyonuyla çalışıyor. Arada banada gösterirdi nasıl kullanılması gerektiğini. Demekki rabbim o güne hazırlamış. Sabah köprüden döndükten sonra akşam Taksim'e gideceğiz diye anlaştık eşimle. Eşim evden çıktı gitti. Bende bir iki kere aradım. Açmayınca 'Ya Allah bismillah' diyerek kamyona bindim. Karşı komşumu, çocuklarımı alarak neredeyse 200 kişiyle Taksim meydanına gittik. Çok kalabalıktı hiç anlatılacak gibi değil. Beni kamyonda görenler hem şaşırdı hem de çok mutlu oldular. Bana destek oldular. Sonuçta hepimiz darbeye dur diyelim diye gittik. Herkes yanıma geldi. Beni öyle görünce ağlayan, öpen, sarılan, fotoğraf çekilen oldu. Bu güzel etkiler bir yıl oldu hâla devam ediyor. Hala görünce seven gülümseyen yanıma gelen oluyor. O gün sokağa çıkmamış olsaydım çok üzülürdüm. Vatanıma hainlik etmiş olurdum. Bir daha olsa tekrar giderim. O gün bir destan yazıldı."


Televizyondan öğrendim

15 Temmuz gecesi tüm Türkiye'yi ekranlara kilitleyen hain darbe girişimini tatbikat diye gittiği İstanbul Valiliği'nin yakınındaki bir büfenin televizyonundan öğrenen er Resul Nişancı, Fettullahçı Terör Örğütü'nün masum Türk askerlerini nasıl kandırdığını gözler önüne serdi. Aradan geçen bir yıla rağmen kendisini çok kötü hisseden Nişancı, o günkü psikolojisini bir türlü üzerinden atamadığı için ilaç tedavisi gördüğünü söylerek arkliyor: "Bağlı olduğum birlik komutanları "tatbikat var" emri verdi. İstanbul Valiliği'ne gittik. Vardığımızda “hiç kimseyi geçirmeme” emri aldık. Çok susamıştım o esnada bir büfeye girdim. Su içerken televizyonda darbe yapmaya geldiğimizi anladım. Ben vatanımı satmam. Bayrağımı severek askere gittim. Beni şu an çağırsınlar, seve seve bayrağım için, vatanım için yine giderim. Bu olanların ardından kışlaya döneceğimiz söylendi ve araçlara bindik. Köprüde polisler önümüzü kesti ve 'teslim olacağız' dedim. Darbe girişiminin yaşandığı gece terhisime 2 gün vardı. Soruşturma kapsamında gözaltına alındım ve 8 gün askerliğim uzadı."



Evlat korkma onlar Türk askeri

15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ne eniştesi ve arkadaşlarıyla beraber giden 33 yaşındaki alt yapı mühendisi Zafer Kütük, elinde sigarasıyla darbeci askerlere karşı direnirken çekilen fotoğrafıyla bir anda sosyal medyada en çok konuşulan isimlerden oldu. 'Siz bu kardeşimizin elindeki sigarayı düşüremediniz, milleti mi düşürecekiniz?' ya da 'Türk olmanın en büyük özelliği darbede olsa elindeki sigarayı bırakmamaktır' gibi farklı capslerle herkesin gönlünde yer edinen Kütük, o fotoğrafın hikayesini anlatıyor: "Biz köprüye çıktığımızda yanımızda bir amcayla muhabbet ederek yürüyorduk. 'Amca nasıl olacak, bastırabilecek miyiz?' diye. Amca da 'Evlat, korkma. Onlar Türk askeri. Allah'ın izniyle bir şey olmaz. Bize ateş edecek halleri yok. Ben 60 ve 80 ihtilallerini gördüm. Asker hiçbir zaman vatandaşına ateş etmez' dedi. Biz yaklaşmaya başlayınca bir tane komutanın askere 'Çömelme vazifesi al' dediğini duyduk. Bende amcaya 'Bunlar bak bizi vuracak' dedim. Amca 'Evlat ne vurması. Korkuyorsan geç arkama' dedi. Ben amcaya ne korkması falan derken onlara yaklaşıyorduk. Hainler o esnada ateş ettiler. O amcamızda gögsünden vurularak şahadet şerbetini içti. Herkes bir tarafa dağıldı. Yaralılara müdahale etmeye başladık. Beraber gittiğimiz Yusuf Çiftçi arkadaşımın vurulduğu haberi geldi. Telefonunu aradım başkası açtı. 'Telefonun sahibi vuruldu' dedi. Hemen hastaneye gittim. Hastaneye giderken arabama 3 tane de yaralı aldım. Bir tanesi arabamda şehit oldu. Yusuf'u buldum. 'Burada yapılacak bir şey yok. Sen git mücadaleye devam etti' dedi. Ben de arabaya bindim köprüye gittim. Arabada sigaramı yakmıştım. Araçtan inip yürümeye başladığımda hainler ateş açtı. Ben de yere yattım. Sigara da elimde kaldı. Diğer elimde de telefonum vardı. Enişteme ulaşmaya çalışıyordum. Kız kardeşim doğum yapıyormuş, onun yanına gitmesi gerektiğini söylüyordum. O da bana 'Benim eşimse senin de kız kardeşim. Sen git götür' dedi. Telefonda ben gitmem sen git diye konuşurken eniştem 'Burası daha önemli, insanların bize ihtiyacı var. Yaralılara yardım ediyorum. O da evde doğursun' diyerek telefonu suratıma kapattı."


Beş saniyede vatan haini olabilirdim

Anadolu Yakası Birinci Bölge Müdürlüğü'nde şoför olarak görev yapan 42 yaşındaki Mehmet Köse, 16 Temmuz sabahı yol üstlerinde kalan tankları daha önce deneyimi olmamasına rağmen çekerek İETT garajına teslim etmişti. 5 dakikada tank sürmesine karşılık 5 saniyede de vatan haini olabileceğini söyleyen Köse, "Ben askerliğimi Tünceli'de komonda olarak yapmıştım. Ömrümde ilk defa tankı 15 Temmuz gecesi kullandım. Bu millet vatanı milleti için can verirken o an tank kullanmamak bizim alnımıza kara leke olurdu. Tanka, topa kafa tutmuş milletin bir evladı tank kullanamayacaksa bu ne büyük bir acı. Askerler teslim olduktan sonra tanklar, zırhlı araçlar hep ortada kalmıştı. Altunizade ve Uzunçayır'da bulunan araçları yollardan kaldırdık. Tanklar 55 ton, vincin kapasitesi 20 ton. Tanka ilk bindiğimde düğmelerin Türkçe olduğunu görmek rahatlattı. Kullanımı yabancı gelmedi ama kullanmasını yine de tehlikeli. Büyük bir zaiyat verebilir. Evet 5 dakikada tank sürdüm ama 5 saniyede vatan haini olabilirdim. Nasıl? Yanlış bir düğmeye basarak bir kazaya sebep olup yargılanabilirdim de. O an Cenab-ı Allah içime öyle bir korku vermedi. Sonradan düşününce bu kanıya vardım. Ben niyetim üzere tank kullandım. Göztepe'den alıp Hasanpaşa İETT garajına teslim ettim" diyor.


Tankların altında ezilmemek için dua ettim

Atatürk Havalimanı'ndaki tankların önüne yatarak kendini siper eden Metin Doğan'ın cesareti duymayan göremeyen kalmadı. O koca koca tanklara zırhlı araçlara tek başına meydan okuyan Doğan, "Ben namazlarımı falan kılıyorum ama dualarımda hiç bu zamana kadar şehit olmayı istememiştim. Evden çıkarken paletlerin altında kalmamak için dua ettim. Ben herkes kadar dindar ya da vatansever olmayabilirim ben o gece insanların öleceğini hissettim ve bunu engellemek istedim sadece. Ateş açıldıktan sonra bir anda kendimi tankların önünü atıp 'Ben Türk askeriyim. Siz kimin askerisiniz?' dedim. Bunu o an planlamadın ve birden demiştim. Tankt durdu. Üzerindeki askerin önünde uçak savar vardı. Askerdeyken görmüştüm. Oradan kurtuluşumun olmadığını düşündüğüm için paletlerin önüne yattım. Bu sefer halk tankın etrafına toplanmaya başladı. Ben meydanlara çıkarken tankın önüne yatarken insanları harekete geçirmek istedim. Amacım insanları cesaretlendirmekti oldu da. Ben bunları yaparken gazeteciler beni çekiyordu. Gazeteciler orada olmasa tankın önüne yatmazdım. Canlı yayında herkes beni görür ve dışarı çıkar, tepki gösterir diye öyle yaptım. Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla da meydanlar hemen dolmaya, askerle mücadeleye başlandı. Bu fotoğraflar yayılmaya başlayınca ortaya çıkmak istemedim. Ben tıp öğrencisiyim ve para kazanmak için çocuklara matematik dersi veriyorum. Oturduğum yer de Yeşilköy. Dersler kesilir diye endişe ettim ve herkes tarafından tanınmak istemedim ama günler geçtikçe fotoğrafa biri sahip çıkıp kendisi olduğunu söylüyordu. Ben de beşinci günün onunda kendimi ifşa ettim" şeklinde anlatıyor.

Düşman askerini korumak
nasip oldu
Darbe olduğunu duyduğunda arkadaşlarıyla birlikte organize olup soluğu köprüde alan Abdülaziz Köylüoğlu ve arkadaşları, o gece sabah kadar mücadele ettiler. Yaralılarla ilgilenip insanların evlerine dönmemeleri için konuşup durdular. Direniş başarıya ulaşıp, darbeci askerler teslim alınırkende polise yardımcı olan Köylüoğlu ve arkadaşları, bütün gece Türk milletine ateş eden erleri de vatandaştan korumaya çalıştılar. Peygamber Efendimizin savaş ahlakına göre hareket etmeye çalışırken de İŞİD'ci oldular. O fotoğraf ile bir askerin kafasını kesmekle suçlandıklarını anlatan Köylüoğlu, şu şekilde konuşmaya devam ediyor: "Bütün gece halkın üzerine ateş edildi. İnsanlar köprüye birlikte geldikleri annelerini, babalarını, çocuklarını, eşlerini, arkadaşlarını kaybettiler. O insanların şerrinden teslim olan askerleri korumakta bize düşmüştü. Polis arkadaşlar toplayabildiği kadar askeri zırhlı araçlara doldurup toplamaya çalışıyordu ama yetersizdiler haliyle. Ortalıkta kalan silahları toplarken bizden yardım istediler. O sırada araca sığmayan 9-10 asker halkın maalesef gazabına uğradı. İçlerinden bir tanesini canını kurtarmak için köprünün kenarındaki korkuluklarından atladı.

Biz de onu kurtaralım diye gittik peşinden. Onu korumaya çalışırken darp edildik. Köprünün ortasından sonuna doğru o askeri taşırken kimse el atmadı. Sonra bizim geldiğimizi gören Ali Nuri Türkoğlu yardım etti. Askeri araca bindirirken de o fotoğraf çekilip yayılmış. 'Askerin kafasına kestiler' diye haberler çıktı. Durumun öyle olmadığı sonradan anlaşılınca bizi yolda görenle yanımıza gelip 'Hakkınızı helal edin sizin için böyle düşündük' diyenler oldu. Gelip teşekkür eden, ağlayan oldu. Bize de ecdadımız gibi Çanakkale'de olduğu gibi esir düşen düşman askerini korumak nasip oldu."

#15 Temmuz
#Fotoğraflar
7 yıl önce