|

Bizimki bıçak sırtında bir evlilik

1980 darbesi sonrası yurt dışına çıkarak uzun yıllar Afganistan'da yaşayan eski Akıncılar grubu genel başkanı Mehmet Güney ve eşi Meryem Güney mücadeleyle dolu evlilik hikayelerini anlatıyor. Birbirlerini görmeden evlenen çift bıçak sırtında bir evlilik yaşadıklarını söylüyor.

Büşra Sönmezışık
00:00 - 25/05/2014 Pazar
Güncelleme: 19:22 - 24/05/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Bizimki bıçak sırtında bir evlilik
Bizimki bıçak sırtında bir evlilik

Biri 1979'lerin Akıncılar grubunun genel başkanlığını şimdi ise onun devamı niteliğinde oluşturdukları İnsan Medeniyet Hareketi Derneği Yüksek istişare kurulu başkanı Mehmet Güney. Diğeri ise İnsan ve Medeniyet Hareketi'nin yeni genel merkezi olan Bahariye Mevlevihanesi'nde sanat atölyeleri koordinatörü, Yaşayan Mirasımız 'Selçuklu Dönemi' projesinin mimarı ve Kat'ı sanatçısı Meryem Güney. Karı kocanın hem sanata hem de birbirlerine verdikleri destek görenleri şaşırtıyor. Yıllarca birlikte verdikleri mücadelenin meyvelerini toplayan çiftle hem evlilik hikâyelerini hem de sanatı konuştuk…

Önce evlilik hikâyenizden başlayalım. Nasıl tanıştınız?

Meryem: Haydi anlat bakalım…

Mehmet: Bizimki Türk filmlerini aratmayan bir hikâye. 12 Eylül darbesi sürecinde görünen ve görünmeyen tüm çalışmalara son verildi. Ben daha önce Milli Türk Talebe Birliği ve Akıncılar'da görev yaptığım için darbeden dolayı, bütün partiler, dernekler, sendikalar kapatıldı. Ben de yurt dışına giderek yaklaşık 10 yıl Afganistan'da kaldım. Tek ve kaçak olarak gittim. Daha sonra çok kıymetli bir kardeşlerimizin çöpçatanlığı ile birlikte Meryem hanımı görmeden 'evet' dedim o da beni görmeden 'evet' dedi.

EVLENDİĞİMİ MEKTUPLA ÖĞRENDİM
Nasıl yani… Başa gelelim. Nasıl oldu bu?

Mehmet: Arkadaşım beni evlendirmek istiyordu. Bana ısrarla 'Arap, Afganlı veya Pakistanlı bir eşin olsun veya Türkiye'den olsun ama mutlaka olsun' dedi. Önce ben itiraz ettim.

Neden istemediniz?

Mehmet: Kuraldışı yaşıyordum. Pasaportum yoktu, yarın ne olacağım belli değildi. Bireysel olarak her türlü riske katlanabiliyorsunuz. Ama bir başkası söz konusu olunca durum farklı oluyor. Sırtımdaki ceketimden başka hiçbir şeyim yoktu. Vatandaşlıktan da çıkarılmıştım. Beni bu halde kim isteyebilirdi ki? 'Beni böyle kabul eden biri varsa olur' dedim. Arkadaşımla o süreçte mektuplaştık. Bana mektuplarla beraber Meryem hanımın fotoğrafını gönderdi. Nişanlandığımı ve evlendiğimi o mektuplarla öğrendim. Sonra bir 1986 yılının haccında Meryem Hanım'la birlikte geldiler, havaalanında karşılaştık…

O karşılaşmada neler oldu?

Mehmet: Biz havaalanına bir arkadaşımla erken gitmiştik. Vakit var diye Kızıldeniz'de yüzelim dedik. Yılların muhabbeti var. Biz yüzerken hem muhabbet ettik hem de epey açıldık.Sonra unuttuk ne için geldiğimizi. (gülüyor) Uçak çoktan inmiş. Sonra geri yüzdük ve havaalanına vardık. Baktım ki başörtülü bir sürü hanımefendi var. Acaba hangisi gelin hanım diye düşündüm. (gülüyor) soramıyorsunuz da. Bakamıyorsunuz başka hanımlar da var. Arkadaşlarla Mekke'ye gittik. Hacdan sonra nikâhımız tazelendi. Arafat'ta düğün yaptık. Düğün yemeği vermek için param da yoktu. Nikâhımızı kıyan hoca 'hacda hacılar ihmaller yapıyorlar ve onun için ceza kurbanı kesiyorlar' dedi. Hakikaten de öyle oldu, yedi tane ceza koçunu kestiler ve misafirlere ikram edildi. Fakat biz heyecandan bir lokma bile yiyemedik. (gülüyoruz)

DAMATSIZ GELİN OLDUM
Peki ikiniz de böyle bir evliliğe nasıl razı oldunuz? Karar verirken zorlanmadınız mı?

Mehmet: Bu akılla izah edilebilir bir şey değil. Aracı olan arkadaşlarımıza olan güvenimiz etkili oldu. Bir de bakıyorsunuz şartlar da bunu gerektiriyor zaten. Bizim cüzi irademizin dışında külli irade bir şekliyle bu düğümün atılmasını hazırlamış. O gün çok kolay 'evet' dedik. Şimdi olsa aynı kararı verebilir miydim bilmiyorum.

Meryem: Başörtüsü sorununu ilk yaşayanlardanız. Dışardan özel derslerle liseyi bitirdim. Üniversite sınavına girdim ancak başörtüsü yüzünden okula başlayamadım. Birikimim vardı sınavlarına girdim ve Kur'an kursu öğretmenliği yaptım. Adapazarı'na çıktı tayinim. Orada hocalık yapıyordum. Aracı olan arkadaşım bana Mehmet Bey'den bahsetti. Çok etkilendim.

Nesinden etkilendiniz?

Meryem: Aslında ben de evlenmek istemiyordum. Gerçekleştirmek istediğim ideallerim vardı. Mehmet Bey'in ideallerini bırakarak bilmediği yerlere gitmeyi göze alması beni çok etkiledi. Önceleri Fatih'ten çıkmam derken hiç tanımadığım bir insan için ülkemi terk ettim.

Aileniz nasıl karşıladı bu durumu?

Meryem: Annem ve babam çok zorlandı. Hiç bilmedikleri birisine evlatlarını göndereceklerdi sonuçta. Aracılarımızın güvenilirliği çok etkili oldu. Düğün de yaptık. Damatsız gelin oldum. Düğünden sonra annemin evine geri geldim. Mehmet Bey'i ilk gördüğümde çok ciddi biri gibi geldi. Nasıl biridir, hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Bana evlilik teklifleri geldiğinde 'benim Mehmet'im var çok uzakta' diyerek geçiştirirdim. Gerçekten de ismi Mehmet oldu ve çok uzaklardan geldi.

Evlendikten sonra zorlandınız mı? Zor hayatı gördükten sonra pişman oldunuz mu?

Meryem: Evet zorlandım. Bilmediğim bir kültüre alışmaya çalıştım. Allah'ın rızası ve tevekkül çok önemlidir. Evlenmeseydim daha iyi olurdu demedim, çünkü kitaplardan öğrenilemeyecek çok önemli tecrübeler edindim. Eşimle hayatımız zordur. Fakat insan olarak çok zor biri değildir.

Mehmet: Zor bir hayatım oldu. Bu yaşadıklarım nedeniyle zor günler geçirdim. İnsan haliyle karakter olarak da değişiyor.

GERİ KALMA ENDİŞESİ YAŞADIM
Evlendikten ne kadar zaman sonra Türkiye'ye döndünüz?

Mehmet: Evlendikten sonra üç dört yıl kadar Pakistan ve Afganistan'da kaldık. Döndüğümüzde iki çocuğumuz vardı.

Döndükten sonra burada nelerle karşılaştınız?

Mehmet: Döndüğümüzde Türkiye'yi de değişmiş gördüm. Darbeci bir Türkiye'den ılıman bir Türkiye'ye geçiş vardı. Sosyal ortam daha rahatlamıştı ancak bir anda bunları yok sayamıyorsunuz ve ürperti taşıyorsunuz. Akranlarınız işlerini kurarken siz işinizi kuramıyorsunuz. Askerliğinizi 38 yaşında yapmışsınız. Akranlarınızın gerisine düşmenin sıkıntısını yaşıyorsunuz. Kolektif bir bilinçle hareket edince bu açıklarınızı kolay kapatıyorsunuz. Yoksa tek başınıza kaldığınızda hayata tutunmanız çok zor. Döndükten sonra askerliğimi yaptım ve işime tutundum. Ama tehditler de aldım. Türkiye'nin normalleşmesi kolay olmadı.

HİÇBİR ZAMAN NORMAL OLAMADIK
Verdiğiniz bu mücadelenin eve yansıyan kısmı nasıl oldu?

Meryem: Bizim hiçbir zaman normal bir aile hayatımız olmadı. 'Sabah 9 akşam 5' bir işte çalışan babamız olmadı. Bizim de fedakârlıklarımız oldu tabi. Fedakârlıklar karşılıklı oldu.

Bugün yaşadığınız hayata baktığınızda artık daha rahatız diyebiliyor musunuz?

Mehmet: Türkiye iyileşme sürecine gidi zaten. Ben kırk yıldır bu camianın içindeyim insan kalitesi, ekonomik ve sosyal anlamda çok ilerleme sağlandı. Bugün üniversitesi ve sivil toplum kuruluşlarıyla, ekonomisi ve siyasetiyle birlikte ülke müthiş bir gelişme içinde. Ancak bunun şımarıklığa dönüşmemesi için istikametin bozulmaması gerekiyor. Önemli olan varlıkta ve darlıkta istikameti koruyabilmektir. Bunları yaparken elbette bedel ödüyorsunuz.

Sanat atölyesinde eğitim veriliyor

Bahariye Medresesi'nde sanat atölyeleri var. Burası sanat dışında nelere hizmet veriyor?

Mehmet: İnsan Medeniyet Hareketi kök olarak Milli Türk Talebe Birliği ve Akıncılar'dan gelen bir süreç. İstanbul merkezde ana çatıyı Bahariye Mevlevihanesi'nde yürütüyoruz. Burada istişare ve icra heyetimiz var. Gençlik, aile ve eğitim çalışmalarımız, sanat atölyeleri ve iş adamlarımız var. Kolektif bir yapı var. Tek başına gençlik ve tek başına iş adamları yok. Şu anda İstanbul içinde merkezimiz burası. İstanbul'da 26 noktada dernek ve vakıf lokallerimiz var. İstanbul'un 26 dernek ve vakıflarımızda sekiz ayrı ana kurum etrafında örgütlenmiş oldu. Anadolu'nun başka yerlerinde de bu hareket var.

Selçuklu sanatı öne çıkmalı
En son yaptığınız Yaşayan Mirasımız Selçuklu isimli sergi projeniz vardı. Son yıllarda Osmanlı ön plana çıktı. Ancak Selçuklu geri planda kaldı bunun sebebini neye bağlıyorsunuz?

Meryem: Türk geleneği ile İslam inancını birleştiren Selçukludur. Selçuklu sanatlarında İslam'ın büyük etkisi vardır. Kur'an güzel yazı ile yazılmaya çalışılmış tezhip ve diğer kitap sanatları icra edilmiş. Rumi bu devirde ortaya çıkmış. Osmanlılar zamanında en ince halini almıştır. Şu anda 28 ülke coğrafyasında izlerini gördüğümüz Selçuklu sanatı, tekstilden mimariye ve sanata dünyaya ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Biz de sanatçı arkadaşlarımız ile Yaşayan Mirasımız başlığında değerlerimizi işleyelim dedik ve bir vefa borcu olarak önce Selçuklu döneminden başladık. Günümüze kadar gelen o devirleri işleyelim dedik.

Osmanlıyla Selçuklu arasındaki fark nedir?

Meryem: Kesinlikle çok daha farklı. Selçuklu mimaride çok daha ön planda. Özellikle geometri formları Selçukluyu diğerlerinden ayırıyor. Bugün hala yüzlerce sonsuzluk hissi veren geometrik desenler bize ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Oradan bir şeyler türetmeye çalışıyoruz. Hala bize bıraktıkları büyük mirasın üzerine bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.

Kat'ı sanatında geriye dönüşünüz yoktur
Neden özellikle kat'ı sanatı?

İlk olarak bir arkadaşımın evinde gördüm. Duvarda bir lale resmi vardı ancak tezhipti. Üzerinde kağıtla üç boyut verilmiş olduğunu görünce aşık oldum diyebilirim. Kesinlikle 'aradığım bu' dedim. Ondan bir iki yıl kadar sonra tezhiple ilgilenen bir arkadaşım bana kâğıtla ilgili yapılan bir sanattan bahsetti. Yıldız Şale'de Dürdane Ünver hocamızı o vasıtayla tanıdım. Daha önce hat dersi aldım başka sanatlarda da uğraştım ama benim aradığım kesinlikle buydu. Kendimi kat'ı da buldum diyebilirim.

Kat'ı öksüz kalmış bir sanat. Bu sizi sanata yöneldikten sonra zorladı mı?

Aslında biraz kamçıladı da diyebilirim. Unutulmaya yüz tutmuş nadide bir sanat. Onu yaşatmayı bir görev addettik, öğrendik, en güzel ve doğru şekilde de öğretmek amacımız. O yüzden eşimin de desteği üzerine bu sanat atölyelerini oluşturdum. Burada öğrenci yetiştirmeyi hedefliyoruz. Tabi ki aslımızdan şaşmadan üzerine yeni bir şeyler de koyarak.

Dürdane Hoca'dan ne zamana kadar eğitim aldınız?

3 yıl kadar eğitim aldım; iki yıl TBMM Milli Saraylara bağlı Yıldız Şale'de geleneksel sanatlar kat'ı' atölyesinde daha sonra bir yıl Klasik Türk Sanatları Vakfı ilk kez kurulmuştu bir yıl da orada devam ettik. Sonra hiç bağımız kopmadı. Hocamızın evinde ve farklı yerlerde projeler hazırladık. Hala da devam ediyoruz.

Kat'ı sanatına ilgi alaka nasıl?

İlgi ve alaka çok güzel ama cesaret edemiyor insanlar. Sevmek lazım. Sevmeyen insan cesaret edip de yapamaz. Kat'ı sanatında geriye dönüş yoktur. Bir buçuk ay bir eser üzerinde çalıştığınızı düşünün yapıştırma aşamasında eğer başarılı olamazsanız o emek çöpe gidiyor. Tek parça incecik bir kâğıt ve tek seferde yapıştırmak zorundasınız. O sizin her zaman heyecanınızı diri tutuyor. Bu süreç doğuma benziyor. Bütün o sıkıntıları yaşadıktan sonra ortaya çıkan eser sonucunda öyle rahat ve huzurlu oluyorsunuz ki çektiğiniz tüm sıkıntılara değiyor.

Bu kadar emeğe rağmen sanırım hak ettiği yeri de bulmuyor?
Evet. İhtişam sanatı değildir. İçinde naiflik vardır. İlk eserimi çerçeveciye götürdüğümde 'makineyle mi
kesildi' diye sormuştu.
Eşiniz Mehmet Bey size sanat konusunda destek oldu mu?

Tabi ki oldu. 3 yıl boyunca bir sanat öğrenip hem de evdeki sorumlulukları aksatmamak oldukça zordu. Hem benim hem de ailem için. Tüm sergilerimde maddi ve manevi yanımda oldu.

Mehmet: Bu sanatı öğrenmek istedi. Ben de her konuda yardımcı olmaya çalıştım.

10 yıl önce