|

İnsandan önce ses vardı

Türkiye’nin ilk Türk din musikisi profesörü Ahmet Hakkı Turabi, araştırmalarını Türk İslam dünyasındaki müzik faaliyetlerine yöneltiyor. Turabi, insandan önce sesin olduğunu ve bütün bestecilerin Yaratıcı'nın o davudi sesini aradığını belirtiyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 1/03/2015 Pazar
Güncelleme: 17:22 - 28/02/2015 Cumartesi
Yeni Şafak

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi, Türkiye’nin ilk Türk din musikisi profesörü. İlk dönem İslâm dünyasındaki müzik faaliyetleriyle ilgili yayınları bulunan Turabi, ses ve kanun sanatçısı olarak da yurt içinde ve dışında pek çok icralara katılıyor. İlahiyat derslerinin kolaylığı ve çocukluktan beri müziğe olan ilgisi onu din musikisi konusunda çalışmaya itiyor. Fakülteyi bitirdiğinde din musikisi hocası kendisine asistanlık teklif ediyor. İslam dünyasındaki ilk müzik kitaplarını yazan ilk İslam filozofu, Yakub İbn İhsak el-Kindi’nin müzik risalelerini yüksek lisans tezi olarak hazırlıyor. Daha sonra İbn-i Sina, ondan sonra da Farabi geliyor. Gevrekzede’nin Topkapı sarayındaki padişaha sunulan eserlerinde müzikle tedavi bölümüne rastlayan Turabi, bu alana yoğunlaşıyor ve Şifanağme adını verdiği dört CD’lik bir müzik çalışması ortaya koyuyor. İlk CD’de burçlara göre müzikle tedavi, ikinci CD’de vakitlere göre müzikle tedavi, üçüncü CD’de ten rengine, milliyete ve mesleklere göre müzikle tedavi ve son CD’de ise hastalıklara göre müzikle tedavi örnekleri yer alıyor. Turabi, sesin insandan önce yaratıldığını, bütün insanlığın Allah'ın kendisine doğmadan önce duyurduğu o davudi sesi aradığını söylüyor.


MISIR’DAN ÇIKMIŞTIR

Müzikle tedaviyi duymayanımız yoktur. Ancak nasıl ortaya çıktığı, nereden geldiği ile ilgili pek bir şey bilmiyoruz. Turabi, “Müzikle tedavi konusunda öncelikle şunu söyleyeyim ki müzikle tedaviyi biz icat etmedik. İslam coğrafyasının icat ettiği bir şey değil. Milattan önce 5000'li yıllarda Mısır’da Nil yatağında Memphis tapınağı var. Burası bir kaplıca bölgesi kaplıcanın yanında yapılan bir tapınak var. Fiziksel rahatsızlıkları olan insanların kaplıcada, ruhani rahatsızlığı olanların da tapınakta tedavi edildiğini biliyoruz. Bununla birlikte müziğin sihirli gücünün de keşfedilerek tedaviye dahil edildiğini görüyoruz. Bildiğimiz en eski müzikle tedavi budur” diyor. Turabi, Anadolu coğrafyasında ise bilhassa Selçuklu döneminde müzikle tedaviye çok önem verildiğini dile getiriyor. Şam’da Nureddin Zengi Darüşşifası, Kayseri’de Gevher Nesibe Darüşşifası,  Amasya Darüşşifası Türk İslam dünyasındaki ilk üç darüşşifa. Bu merkezlerde insanların Türk müziğiyle tedavi edildiğini biliyoruz.


GÜFTELİ MÜZİK İYİLEŞTİRMEZ

“Her şeye, herkese aldanmamak lazım. İşin ne olduğunu tarihimizde de nasıl gerçekleştiğini bilmemiz lazım. Bizim Gevrekzade ile yaptığımız çalışma bu işin belkemiği” diyen Turabi, müzikle tedavide önemli noktaları işaret ediyor ve bazı şartların sağlanması gerektiğine parmak basıyor: “Müzikle tedavide hastanın bulunduğu ortam çok önemli, sessiz sakin bir yer olacak. Müzikten başka en fazla su veya kuş sesi olacak. İcra edeceğiniz müzik asla güfteli olmayacak. Sözlü müzikle tedavi olmaz. Her söz insanın beynine bırakacağınız mayın olur. Ona hastalığının sebebini hatırlatır, zarar verir.” Müzikle tedaviyi uygulayacak kişinin de bazı özelliklere haiz olması gerekiyor. Bu kişi hem tıp bilgisine, hem müzik bilgisine hem de astroloji bilgisine hakim olmalı. Bunlardan birinin bile eksikliği gerçek bir tedaviyi olumsuz yönde etkileyebilir. İbn-i Sina, “Musiki bilmeyen insan hastanın da nabzını ölçemez” diyor.


HER İNANÇ MÜZİĞİ KULLANIR

Gevrekzade 18. yüzyılda yaşamış ve İstanbul’da doğmuş, büyümüş bir hekim başı. Bugünün sağlık bakanı. Geleneksel hekimliğin son temsilcisi. Eski kitaplarda müzikle tedavi ile ilgili bilgilerin kısa pasajlar halinde verildiğini söyleyen Turabi,  Türk İslam dünyasında müstakil olarak yazılmış tek eserin sahibinin Gevrekzade olduğunun altını çiziyor. Dolayısıyla Gevrekzade bizim için çok önemli. Türk İslam dünyasında müzikle tedavi, müziğin insanlardaki güçlü tesirinin keşfiyle başlıyor. İnsanların kalbine giden yolun sadece ve sadece ses olduğunu söyleyen Turabi, müziğin sırlı gücünün inanç noktasında da çok kullanıldığına dikkat çekiyor ve ekliyor: “Bana bir tane din, bir tane küçük de olsa inanç sistemi gösteremezsiniz sesin gücünü kullanmayan. Gerek ibadetinde, gerek tebliğinde, gerek telkin noktasında, gerek inancı yaymada müzik muhakkak kullanılmıştır. En son inen din olan İslam da bunu ezanla ilan etmektedir.”


Hicaz makamı uyutuyor

Kan ağırlıklı olarak kalp bölgesinde bulunuyor ve bütün vücuda buradan pompalanıyor. Balgam beynimizin içindeki sıvı. Kara safra dalakta bulunan bir sıvı. Sarı safra ise karaciğerde bulunuyor. Hılt denilen bu sıvılar insanların mizaçlarını da etkiliyor. Turabi, “Makamlar bu sıvıları farklı farklı titreşimleri olduğu için etkiliyor. Mesela rast makamının en çok etkilediği sıvı balgamdır. Bu yüzden beyinle ilgili tüm rahatsızlıklar için rast makamı kullanılmıştır. Hicaz makamı daha çok insanın kalbine, kanına daha çok tesir ettiği için hızlı akan kanı yavaşlatabilir. Uyku sorunu çekenlerde bu makam kullanılır. İdrar zorluğu olanlarda yine bu makam kullanılır. Hiçbir rahatsızlığı olmayan insanlara hicaz dinlettik bir süre sonra tuvalet ihtiyacı doğdu. Bunu defalarca denedik. Mükemmel uyutur, çocuklara dinlettiğimiz ninniler hep hicazdır” diyor.


Bugünkü durum içler acısı

“İslam Günümüz Türk toplumunun müzik seviyesi ise müzik mirasımızı temel alırsak içler acısıdır. Günümüzde revaçta olan müzikleri incelersek zaten toplumun kültürel ve medeni seviyesi hemen kendini gösterecektir. Hazırcı, emek vermeden sahip olmaya çalışan ve şıpsevdi/geçici heveslere sahip olan günümüz toplumunun ürettiği ve dinlediği müzikler de benzer karakter arz etmektedir” diyen Turabi, günümüz popüler müzik anlayışına da ciddi eleştiriler getiriyor. Eflatun’un sözünü hatırlatıyor: “Biliniz ki filozoflar müziği oyun ve eğlence için değil kişiye fayda vermek, ruhi lezzetler sağlamak ve insan psikolojisini rahatlatmak, kuru olan mizaçları da nemlendirmek, sosyal hale getirmek, sıkıntı gidermek, fizyolojiyi dengelemek ve kanın akışını düzenlemek için ortaya koymuşlardır.”


Müzikle tedavi müzesi

Turabi, Amasya'da bulunan Sabuncuoğlu Şerefeddin Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi'ndeki müzikle tedavi bölümünün de danışmanı. Bu müze aynı zamanda Türkiye'nin ilk müzikle tedavi müzesi. Müzikle tedavide kullanılan enstrümanların sergilendiği müzede burç-makam, hastalık-makam, vakit-makam, ten rengi ve makam ilişkilerine yönelik olarak bilgiler veriliyor. Müzenin içinde üç tane de kiosk bulunuyor. Buradan burcunuza göre müzik dinleyebiliyor veya vakte bastığınız zaman o vaktin müziğini dinleyebiliyorsunuz. Yolunuz Amasya'ya düşerse denemenizi tavsiye ederiz.


Önce hipnoz ediyorlar

Hastaların canlı müzikle tedavi edildiği darüşşifaların mimari özellikleri de ilginçlik gösteriyor. Bu mekânları sıklıkla ziyaret eden Turabi’nin, tavandaki geometrik şekiller dikkatini çekiyor. Neden insana ait veya doğayı temsil eden şekillerin kullanılmadığı sorusu aklına geliyor. Yapılan araştırmalar sonucunda bu geometrik şekillerin hipnotize etkisinin olduğunu öğreniyor. Sırtını bir yere yaslayan hasta uzun süre bu geometrik şekillere bakıyor. Bir süre sonunda bulunduğu ortamdan ve kimliğinden soyutlanan hasta, her türlü telkine açık hale geliyor. Divriği’ye defalarca giden Turabi de bu geometrik şekillere bakınca kendinden soyutlandığını fark ediyor. O şekillere baktırdığı her arkadaşı da aynı tepkiyi veriyor. Bir de bu yerlerin merkezinde su dolu bir havuz bulunuyor. Su sesinin de insan ruhuna iyi gelen bir tarafı var. Kuş sesi ve kokular da tedavi için kullanılıyor. Turabi, “Zaten bizim Türk müziğimiz tabiattan alınan 24 tane sesten müteşekkil. Tabii olan hiçbir ses çirkin değildir. Tabiattaki bütün sesler güzeldir” diyerek konuyu bağlıyor.


Hılt'tan ibaretiz

Bir müzik insanda nasıl tesir eder? Biz müziği sadece kulağımızla duyuyoruz. Ses bir titreşim. Bütün âlimler sesin beynimizden önce kalbimize gittiğini söylüyor. Tamam, ruhani hastalıkları bu sayede tedavi ettik diyelim ama bakıyoruz siyatik gibi, felç gibi, ağrılar gibi hastalıkları da tedavi ediyorlar. Turabi, burada önemli bir ismi zikrediyor: İbn-i Sina. Geleneksel tıbbın başı sayılan İbn-i Sina, vücutta dört farklı sıvıdan bahsediyor ve bunlara “hılt” adını veriyor. Hılt yediğimiz besinlerin sindiriminin esas ürününü teşkil eden bir tür sıvı. Vücudumuzda dört çeşit hılt buluyor. Birisi kan, birisi balgam, biri kara safra, biri de sarı safra. Bunların vücudun belli bölgelerinde yerleri var. Müzik makamları kendi titreşimine uygun sıvıyı etkiliyor.

#müzik
#ses
#ahmet hakkı
9 yıl önce