|

Güneydoğu gezisi ve lezzetleri 2

Birkaç haftalık tatilin ardından sizlerle yeniden beraber olmak oldukça keyif verici. Geçen yazımızda ciğer, Balıklı Göl ve biyan şerbetinden bahsetmiştik. Bu hafta kaldığımız yerden devam edelim.

00:00 - 12/08/2006 Cumartesi
Güncelleme: 20:21 - 14/08/2006 Pazartesi
Yeni Şafak
Güneydoğu gezisi ve lezzetleri 2
Güneydoğu gezisi ve lezzetleri 2

Urfa'da yaşayanların en önemli özelliklerinden biri, misafirperverliklerdir. Yapılan yemekler mutlaka misafirlerle paylaşılır. Bu gelenek; sofraya misafirsiz oturmayan, bereketin, misafirperverliğin ve cömertliğim simgesi olan Hz.İbrahim döneminden beri yaşatılmaktadır. Evliya Çelebi de Seyahatnamesi'nde Urfa'nın bu geleneğine değinmiştir.


HALİL İBRAHİM SOFRALARI


Halil İbrahim'in makamı olarak bilinen Urfa'nın tarihi yerlerini gezerken birden çiğ köftenin tarihsel süreci düştü aklıma. Tarihsel süreci İbrahim Peygambere dayanan çiğ köfteyi tabir yerindeyse merkezinde yemenin zevkini akşam gittiğimiz sıra gecesinde yaşadım.


Sıra gecesi, Mehmet Canpolat'ın işyerinin terasında püfür püfür esen rüzgar eşliğinde yapıldı. Soframızda bulunan bostana, bol yeşillik ve soğuk lebeni çorbası başlangıç için muazzamdı. Özellikle soğuk lebeni çorbası yazın bu sıcak günlerinde bir anda serinleyip iştahımın daha fazla açılmasına sebep oldu. Çorbanın içine eklenen buz ve yerinde kıvamı adeta mükellef bir ziyafetin başlangıcıydı.


Ardından diğer lezzetler de sofrayı donatmaya başladı. Cevizi bol, kıtır kıtır içli köfteler açlığımızın biraz yatışmasına yardımcı oldu. Soğanlı lahmacun ise tam Urfa usulüyle pişirilmişti Gözüm patlıcan kebabına dikilmişti, bir yandan da kulağım Urfa türküleri okuyan mahalli sanatçıdaydı. Yalnız patlıcanlı kebabın kabukları biraz zor soyuluyordu. kebap tam istenilen kıvamda pişmemişti. Halbuki iyi bir patlıcan kebabının kabuğu kolay soyulmalı, eti de ağızda dağılmalıdır.


ÇİĞ KÖFTE ZİYAFETİ


Ve en sonunda tabii ki sıra gecelerinin olmazsa olmazı çiğ köfte servis edildi. Gecenin en özel yemeğinin lezzeti mükemmeldi. Urfalı deyimiyle çiğ köftenin iyisi dişe değmelidir. Çiğ köfteyi hazırlayan ustam da bu kurala dikkat etmiş olacak ki, yoğurduğu çiğ köfte gerçekten de dişe değiyordu. Acısı da tam acıydı. İçine katılan acının ev yapımı biberden olduğu her halinden belliydi.


Urfa'da genelde biberler dışardan alınmaz, biberi herkes evinde kendisi yapar. Dolayısıyla bu biberin lezzeti ve acısı diğer biberlere nazaran farklı olur. İşte Urfa'da yapılan çiğ köftelerin lezzet sırlarından birisi de bu ev yapımı biberlerdir. Urfa'nın muhteşem yemekleri, muazzam musikisi, İbrahim Peygamber döneminden beri süre gelen Halil İbrahim bereketi olan cömert sofralar... Tüm bu güzellikleri geride bırakarak yarın Viranşehir'de Nurettin Nebati'nin vereceği ziyafeti düşünerek otelimizin yolunu tuttuk.


Çiğ köftenin tarihçesi


Çiğ köfte ilk Hz.İbrahim döneminde Urfalı bir ev hanımı tarafından bulunmuştur. Hz. İbrahim döneminde yaşayan bir Urfalı avcı, avladığı ceylanı eve getirerek hanımından yemek yapmasını ister. Hanımı evde odun bulunmadığını söyler. Çevrede toplanacak bir tek dal dahi kalmamıştır. Zira Nemrut, Hz. İbrahim'i ateşe atmak için yakacak ne varsa toplattırmıştır. Avcı, hanımından bir çare bulmasını ister.


Bunun üzerine kadın, ceylanın budundan bir miktar yağsız et çıkararak bir taş üzerinde başka bir taşla ezmeye başlar. Sonra ezilmiş eti bulgur, biber ve tuzla karıştırarak yoğurur. Yeşil soğan, maydanoz ekler. Böylece Urfa'nın o leziz ve tadına doyum olmaz çiğ köftesi meydana gelir. Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı günden bir hatıra da bu yemek kalır.

18 yıl önce