|

AK Parti döneminde Türkiye’nin dünyadaki yeri

Türkiye, 12,5 yıllık AK Parti iktidarı döneminde ekonomik gelişme ve istikrar ile tahkim ederek güçlendirdiği dış politika yaklaşımını, yeni dönemde de sağlamak zorundadır.

Yeni Şafak
04:00 - 5/07/2015 Pazar
Güncelleme: 22:42 - 4/07/2015 Cumartesi
Yeni Şafak
PROF. DR. KEMAL İNAT

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ


AKParti'nin 12,5 yıllık tek başına iktidarı, eğer erken seçim olmayacaksa veya bir başka partinin dışarıdan desteği söz konusu olmayacaksa, sona ermiş görünüyor. Türk siyasal hayatının genellikle çok çalkantılı yapısı düşünüldüğünde bu 12,5 yıl oldukça uzun bir dönem sayılır ve her açıdan bir muhasebesinin yapılmasını hak ediyor. Ekonomik açıdan ve haklar ve özgürlükler açısından yapılması gerekli muhasebeyi işin uzmanlarına bırakıp biz dış politikanın ve AK Parti döneminde Türkiye'nin dünyadaki yerinin nasıl değiştiğinin değerlendirmesine yönelelim. Ancak dış politikanın bu zikredilen diğer unsurlardan çok da bağımsız olmadığını da hatırlatmak gerekir.



Nihayetinde dış politikanın nasıl şekillendirileceği her şeyden önce bir kapasite ve imkânlar meselesidir. Yani kendi kapasite ve imkânlarınız ne kadar yeterliyse dış politikanız da o kadar bağımsız ve yerli olur. Aksi durumda ekonomik ve askeri açıdan dışarıya bağımlılığı fazla olan devletlerin kendi halkları ve ülkelerinin çıkarlarını önceleyen bir dış politika izlemeleri mümkün değildir. Uluslararası sistemin aktörleri arasındaki ilişkilerin, herkesin birbirlerinin haklarına ve egemenliklerine saygı duymasını öngören uluslararası hukuk çerçevesinde değil, daha çok güce göre şekillendiği hatırlanırsa devletlerin güç ve kapasitelerinin iç ve dış politikalarını istedikleri gibi belirlemeleri açısından ne kadar önemli olduğu anlaşılır.



EKONOMİK GELİŞMENİN POZİTİF KATKISI


AK Parti döneminde Türk dış politikasının bilançosunu çıkarırken de bakılması gereken ilk konulardan biri, Türkiye'nin bu dönemde kendi dış politikasının yönünü kendisinin çizmesini mümkün kılacak güç ve kapasiteye ulaşmak konusunda neler yaptığı olmalıdır. Türkiye bu dönemde, daha önceki dönemlerde sıklıkla görüldüğü gibi, küresel aktörler tarafından kendisine dayatılan politikalara ayak uydurmayı mı tercih etti, yoksa bu dayatmalara karşı koyup kendi çıkarları için uygun gördüğü yolu mu izledi? Dışarıdan gelen dayatma ve müdahalelere karşı koyacak güce sahip olabildi mi? Bu dayatma ve müdahalelere karşı koyup kendi tercihleri doğrultusunda bir dış politika izlediyse bunun bedeli ne oldu?



Bu soruların cevaplandırılması AK Parti döneminde izlenen dış politikanın değerlendirilmesini kolaylaştıracaktır. Öncelikle şunu tespit etmek gerekir ki, yaşanan birçok siyasi ve ekonomik krize rağmen (AK Parti'ye karşı kapatma davası, 367 Krizi, 27 Nisan Muhtırası, 2008-2009 Dünya Ekonomik Krizi, Arap Devrimleri, Gezi Olayları ve 17-25 Aralık darbe girişimi) AK Parti döneminde Türkiye, kendisine bağımsız dış politika izleme imkânı sağlayacak bir ekonomik gelişme göstermiştir. Özellikle 2008 yılına kadar geçen süre içerisinde ekonomik alanda yaşanan büyük ilerleme Türkiye'nin askeri kapasitesini artırma konusunda da önemli adımlar atmasının yolunu açmıştır. Silah sanayisi alanında büyük ölçüde dışa bağımlı olan ülkenin bağımlılığının azaltılması için kendi tankını, helikopterini, savaş uçağını ve insansız hava araçlarını üretme konusunda girişimlere başlayan Türkiye bu yolda önemli aşamalar kat etmiştir. Bunlar çok geç kalmış projeler olduğu için, bu alanda Türkiye'nin henüz küresel güçlerle yeterli düzeyde rekabet edebilecek kapasiteye sahip olduğunu ileri sürmek mümkün olmasa da, bu adımların geç de olsa atılmış olması Türkiye'nin 2023 hedeflerine ulaşması açısından önem arz etmektedir.



YUMUŞAK GÜÇ TAHKİM EDİLDİ


Etkin bir dış politikanın birinci şartı olan güçlü bir askeri kapasitenin inşa edilmesi konusunda bu adımlar atılırken, dış politikanın yumuşak güç ayağını tahkim edecek ilerlemeler de diplomatik ve ekonomik kapasitenin geliştirilmesi kapsamında kaydedilmiştir. Bu çerçevede Türkiye bir yandan dünyanın her tarafındaki diplomatik temsilciliklerinin sayısını artırıp daha önce hiç temas kurmadığı coğrafyalarla ilişkilerini geliştirmeye çalışırken, bir yandan da dış ticaretinde Avrupa Birliği'ne olan bağımlılığı azaltmak gayesiyle başta Ortadoğu, Afrika ve Orta Asya ülkeleri olmak üzere Latin Amerika, Uzak Doğu ve diğer bölgelerle ekonomik ilişkilerini artırmaya başlamıştır. Dış politikada çok boyutluluk olarak adlandırılan bu yeni yaklaşım sayesinde Türkiye'nin milli geliri üç katından fazla büyürken ihracattaki artış yaklaşık 4,5 kat civarında olmuştur. Ekonomik alanda yaşanan bu gelişme sayesinde Türkiye yeni ilgi duyduğu coğrafyalarda önemli oranda ekonomik yardımlarda bulunan bir ülke konumuna yükselmiştir. Ekonomik yardımların insani boyutunun yanında, yardımda bulunan ülkelerin nüfuz alanlarını geliştiren etkisi düşünüldüğünde, Türkiye'nin dış politikadaki etki alanının hızlı bir şekilde genişlediği görülmüştür. AK Parti iktidarının hemen öncesinde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle 1 milyar dolar hibe karşılığında ABD'nin uluslararası hukuka aykırı Irak müdahalesine destek vermeye hazır bir ülke olan Türkiye, yaşanan bu ekonomik gelişme sayesinde sadece Suriye'deki iç savaştan kaçarak ülkesine sığınan mültecilere 5 milyar dolardan daha fazla yardım yapabilecek ülke konumuna gelmiştir.



YENİ BİR İSTİKRAR DÖNEMİNE İHTİYAÇ VAR


AK Parti iktidarının ilk yarısında ekonomik, askeri ve diplomatik alanda gerçekleştirilen bu gelişmeler Türkiye'nin dış politikada daha etkin ve bağımsız hareket etmesi imkânını doğurmuştur. Ancak 2008 sonrasında önce Dünya Ekonomik Krizi, ardından Arap Devrimleri'nin Ortadoğu bölgesini sürüklediği kaos ortamı ve sonrasında önce Gezi Olayları ve ardından 17-25 Aralık Darbe Girişimleriyle yaşanan iç istikrarsızlık Türkiye'nin ekonomik büyümesini yavaşlatmış ve bu da dış politikadaki hareket alanını sınırlamıştır. Bu engeller nedeniyle 2010'lu yıllarda ekonomik kalkınma hızının yüzde 3-4 aralığında kalması ve kişi başına milli gelirin 10.000-11.000 dolar bandını aşamaması Türkiye'nin içeride ve dışarıda daha bağımsız bir politika izlemesini sağlayacak güç ve kapasite eşiğini geçmesini geciktirmiştir.



Şimdi Türkiye'nin kendisini her türlü yabancı müdahalelere ve dışarıdan gelebilecek manipülasyonlara karşı dirençli kılacak bir ekonomik ve askeri kapasiteye ulaşmak için daha fazla çalışması gerekiyor. AK Parti'nin ikinci döneminde yaşanan istikrarsızlıkların tekrarlanmamasına ve birinci dönemindekine benzer büyük ekonomik gelişmenin yenilenmesine ihtiyaç var. Bu şekilde Türkiye'nin 20.000 dolar kişi başına milli gelir eşiğini geçerek dış müdahalelere karşı bağışıklık kazanması gerekiyor. Yeni hükümet kurulurken, Türkiye'nin bu hedeflerine ulaşabilmesi için istikrara duyduğu ihtiyacın göz önünde bulundurulması çok önem arz etmektedir. Türkiye'nin AK Parti dönemindeki kazanımlarını heba edecek ve ülkeyi 1990'lı yılların karanlığına geri götürecek yapay koalisyonlardan kaçınmak gerekiyor. Çünkü Türkiye'nin 1990'lı yılların karanlığına dönmesi sadece yeni bir on yılını kaybetmesine değil, aynı zamanda 2001 ekonomik krizine benzeyen yeni bir kâbusla uyanmasına ve yine ABD'den 1 milyar dolar dilenen bir ülke haline gelmesine yol açacaktır.





#Dünya Ekonomik Krizi
#arap devrimleri
#Latin Amerika
#Uzak Doğu
9 yıl önce