|

Bye-bye, Britain!

AB açısından yolun sonunun gelip gelmediği, sürecin nasıl yönetileceğine bağlı. Bu hususta ise, Fransa ve Almanya’ya oldukça ağır görevler düşüyor. Yani süreç, ister istemez AB’nin bu iki lider ülkesini ortak paydada buluşturup, her şartta birlikte hareket etmeye zorluyor.

Yeni Şafak
04:00 - 12/07/2016 Salı
Güncelleme: 21:40 - 11/07/2016 Pazartesi
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
-Muhterem Dilbirliği

Avukat


İngiltere, AB içerisinde kalıp kalmayacağını geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirdiği referandum ile oyladı. Çıkan sonuç –pek çok çevrelerde ihtimal dahilinde görülse de- herkesi şok etmiş durumda. Sonuçlara göre, İngilizlerin %51,9 u, İngiltere'nin AB'den ayrılmasından yana oy kullandı. Konuyu halk oylamasına sunan ve AB içerisinde kalmadan yana tavır koyan Başbakan David Cameron, sonuçlar açıklandıktan sonra Ekim ayından itibaren geçerli olmak üzere istifasını sundu. Şimdi, İngiltere'de halk oylamasının verdiği şokun üzerine bir de hükümet krizi yaşanıyor.



Halk oylamasına giden yolda hiç şüphesiz iki figür öne çıkıyor. Birisi AB karşıtlığının yani Brexit fikrinin başını çekenlerden Boris Johnson diğeri ise hiç şüphesiz büyük bir kumar oynayarak, Brexit için rayları döşeyen kişi Başbakan David Cameron. Sonuçların açıklanmasından sonra, her ikisinin de İngiltere'nin gelecek siyasetinde artık yerlerinin olmadığı anlaşılıyor.



KUŞAK FARKI

Oylama sonucunda Brexit kararının çıkmasını pek çok sebebe bağlamak mümkün. Pek çok uzman tarafından tarafların, yani hem AB den çıkmak isteyenlerin, hem de kalmak isteyenlerin kampanyalarında ifade ettikleri yabancı düşmanı ve islamofobik söylemler, hatta Cameron tarafının Türkiye karşıtı söylemlerinin, AB'den ayrılma sonucunun çıkmasında etkili olduğunu dile getirmektedirler. Ancak İngiltere'yi 23 Haziran günü sandık başına götüren sebeplere baktığımızda, bu sayılanların en az etkili sebepler olduğunu söylemek mümkündür.



AB'nin ekonomik topluluktan siyasi bir birlik olma sürecini iyi takip edenler, 2004 doğu genişlemesi sonrasında, AB içerisinde başlayan sorunların yavaş yavaş gün yüzüne çıktığını görürler. Bilhassa AB'nin karar alma mekanizmasında yaşananlar ve 2003 Irak krizinden itibaren, Almanya ve Fransa'nın AB'nin dış politikalarını belirlerken İngiltere'den farklı çizgide hareket etmeleri, AB içerisinde ortak bir temel sözleşme fikri olarak ortaya atılan AB anayasası fikrinin uygulamaya geçirilememiş olması, 2007 Lizbon ana sözleşmesiyle karar alma mekanizmasında geçici bir anlaşma sağlansa dahi, İngiltere ile AB arasındaki çatlağı kapatma yerine gittikçe açar hale getirmiştir. Cameron'un iktidara gelmesiyle artan çatlak ve AB ile ingiltere arasındaki kavga görünür hale gelmiştir. İngiltere'nin bu kavgadaki en büyük iddiası, maddi manada net olarak, AB'den aldığından fazlasını veriyor olduğu, her durumda dile getirilmiştir.



2008 de yaşanan ekonomik kriz ve bunu takiben EURO bölgesinde yaşanan kriz ve kendisini büyük görmesine rağmen, EURO bölgesine dahil olmadığı için, burada alınan kararlara dahil edilmeyen bir İngiltere, AB içerisinde ayak sürümeye başlamıştır. AB'den başımsız bir İngiltere'nin kendi ekonomik sistemini yeniden kurabileceği düşüncesi, Brexit'in sebeplerinden biri olarak görülebilir.


Oylama sonuçlarına bakıldığında, 50-64 yaş arası seçmenin %53'ü, hatta 65 yaş ve üzeri olanların %59'u AB'den ayrılma yönünde oy kullanırken, 18-24 yaş arası seçmenin %66 sı, AB'de kalma yönünde oy kullanmıştır. Seçim sonrası yaşananlar ve genç seçmenin AB'de kalmak için imza toplaması, seçmen içerisindeki kuşak farkını iyice ortaya koymakta.



SÜREÇ İŞLİYOR

İngiltere'deki oylama sonucu AB'den çıkma yönünde çıkması, AB kurumları ve diğer üye ülkeler açısından her hangi bir anlam ifade etmiyor. Lizbon Sözleşmesi'nin 50. Maddesi gereği, üye ülkelerin hükümet ve devlet başkanlarından oluşan Konseye resmi olarak baş vurması gerekiyor. Bunun için oyla sonucu ilk olarak İngiltere iç hukukuna göre kesinleştirilmesi ve akabinde AB Konseyine müracaat edilmesi gerekiyor.



Hafta sonu bundan sonraki süreci değerlendirmek amacıyla Berlin'de bir araya gelen Almanya, fransa ve İtalya'nın devlet hükümet başkanları, meseleyi aceleye getirme niyetinde olmadıklarını Merkel'in ağzından dile getirdiler. Merkel, İngiltere'den çıkma yönünde resmi bir başvuru olmadan, İngiltere ile ikili anlaşmalar için pazarlıkların yapılmayacağını ifade etti. Her nekadar, İngiltere' nin bir an önce kararını bildirmesi yönünde Brüksel bürokratlarından talep gelse de, Merkel'in ifadelerinden -eğer İngiltere'nin ayrılma süreci gerçekleşecekse- bu sürecin zamana yayılacağı anlamını çıkarmak mümkün.



AB, YOLUN SONU MU?

AB açısından tabiki en korkulan, İngiltere'de yaşananların bir domino etkisi yaratması ve başka üye ülkelerin de AB'den çıkma eğilimine girmesi. Bu konuda en korkulan üyeler, Visegrad Grubu olarak da bilinen, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya. Brexit'i değerlendirme amacıyla ve bundan sonraki izlenecek yolu belirleme amacıyla yapılan toplantılarda öne çıkan, farklı kategorilerdeki üyelerden oluşan bir AB'ye öncelik verileceği yönünde. Polonya'dan gelen ilk açıklamalar, bu ülkenin AB içerisinde yer alacağı yönünde. Ancak Visegrad Grubu'nun diğer ülkelerinden henüz bir açıklama gelmiş değil.



Merkel, AB nin barış için birlikte hareket etmesi gerektiğine vurgu yaparak, dağılacak bir AB'nin sonunun Avrupa içerisinde yaşanacak bir savaş olduğunu ima eder halde. Fransa ve Alman dışişleri bakanlarının ortak açıklamalarında, İngiltere'nin AB'den çıkma meselesini –sui generis- kendine has bir olay olarak ifade ederek, domino etkisini azaltmaya yönelik bir durum yaratmaya çalışmaları dikkatlerden kaçmamaktadır. Ortak açıklamanın başlığı ise “Güvenli Olmayan Bir Dünya ve Güçlü Bir Avrupa”.



AB açısından yolun sonunun gelip gelmediği, sürecin nasıl yönetileceğine bağlı. Bu hususta ise, Fransa ve Almanya'ya oldukça ağır görevler düşüyor. Yani süreç, ister istemez AB'nin bu iki lider ülkesini ortak paydada buluşturup, her şartta birlikte hareket etmeye zorluyor. AB'nin geleceği bir bakıma FRANSALMANYA birlikteliğinin ne kadar sağlam gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine bağlı.



GÜLE GÜLE BRİTANYA

İlginç olan, AB'den ayrılma kararı sonrası İskoçya ve Kuzey İrlanda'nın İngiltere'den ayrılmak için halk oyuna gidecekleri yönünde, yetkili ağızlardan beyanda bulunmalarıdır. İngiltere, eğer AB'den ayrılma kararını bildirirse, İskoçya bağımsızlık için halk oylamasını yenileyecek, Kuzey İrlanda ise İrlanda'ya katılmak için halk oyuna başvuracak. Bu, AB'den çıkmak isteyen İngiltere'nin parçalanması anlamına geliyor. Bu durumun gerçekleşmesi, büyük çoğunluğu AB'de kalma yönünde oy kullanan İskoçya ve Kuzey İrlanda seçmenini dikkate aldığımızda mümkün görünüyor.



Merkel'in ağzından ise, AB içerisinde kalmak isteyen İskoçya'nın isteği doğrultusunda, bir ülkenin bir parçasının veya bir bölgesinin AB üyesi olup olamayacağınında değerlendirilmesi gerekitği de ifade edildi. AB'den ayrılacak olan İngiltere'nin böyle bir duruma olumlu bakmayacağı kesin.



İngiltere, resmi olarak AB'den ayrılacağını henüz açıklamadı. İçerde kavga büyük. Nesiller ve tabakalar arası bir çatışma var. Ve bu çatışma gün geçtikçe büyüyor.



AB'ye çıkma yönünde yapılacak bir başvuru sonrası, pazarlıkların İngiltere açısından kolay geçeceğini söylemek çok zor. Öte yandan, yapılan halk oylaması sonucuna hilafen kalma yönünde iradesini AB'ye bildirse dahi, AB üyesi olarak bu süreçten sonra ciddiye alınması çok zor görünüyor.



Kısacası, orta gelecekte Britanya güneşinin söndüğünü görme ihtimali de var.






#Britanya
#Avrupa Birliği
8 yıl önce