|

Gündelik şeylerin dünyası

Eleştirellikten uzak düşünceler taşıdığımız, eleştirellikten uzak hayatlar yaşadığımız için, emperyalist değer sisteminin ne tahakkümüyle, ne de dışlayıcılığıyla yüzleşebiliyoruz.

Yeni Şafak
04:00 - 22/06/2015 Pazartesi
Güncelleme: 21:09 - 21/06/2015 Pazar
Diğer
illüstrasyon: cemile ağaç yıldırım
illüstrasyon: cemile ağaç yıldırım
ATASOY MÜFTÜOĞLU


Küresel kapitalizmin, neoliberalizm şeklinde ilerleyişi, her toplumda dönüştürücü etkiler uyandırıyor, dönüştürücü güçler oluşturuyor. Her toplumda bireysel zenginleşme ihtirasları öne çıkarken, kamusal sorumluluk duyguları zayıflıyor. Bu durum bütün varoluş biçimlerini çölleştiriyor, bireyler de, toplumlar da anlam ufuklarından/alanlarından uzaklaşıyor. Bütün varoluşlar yeniden inşa edilmesi gereken varoluşlara dönüşüyor, bizler, Müslümanları kuşatan gerçekliğin mahiyetini gereği gibi kavrayamadığımız için, İslami bir gerçekliğin inşası doğrultusunda hiç bir şey yapmıyoruz. Hangi toplumda yaşıyor olursak olalım, İslami gerçekliğin inşası doğrultusunda, kolektif bir bilinçle harekete geçtiğimizde, ancak, İslami umutlardan söz edebiliriz.


Sadece geçmişe dayanan bir umut inşa edilemeyeceğini bilmek ve anlamak gerekir.


DONMUŞ KALIPLARI TERK EDELİM

Paramparça olmuş bir zihin ve ruh dünyası, ancak paramparça umutlar üretebilir. Buz tutmuş bencilliklerin dünyasında yaşanan parçalanmış bekleyişlerin radikal yenilenmelere ihtiyacı olduğu aşikardır. Donmuş kalıplar içerisinde yaşamak, içeriği olmayan gündelik umutlar içerisinde yaşamak demektir. Her zaman, her toplumda kolektif zihniyetin ve ahlakın değişimi gerçek umutların yapıtaşı olmuştur.


Batı Hıristiyanlığının batınıliğe ve cehalete kapandığı zamanlarda, Müslüman aydınlar/bilginler/bilgeler her alanda üretkenlik, merak duygusu, akılcı çözümler ve deneysel yöntemlerle büyük bir bilgi yoğunluğu içerisindeydiler. İslam toplumlarında yaşanan politik parçalanmalar, iç karışıklıklar, rekabetler, bölünmeler, bütün niteliksel uğraşların ve yoğunlukların kaybıyla sonuçlandı. Günümüzde Müslümanlar, seküler zamanların tam orta yerinde yaşıyor. Müslümanların seküler zamanlarda ve seküler ilişkiler içerisinde yaşıyor olmaları, radikal-temel iddialarına yabancılaştıkları anlamı taşır. Seküler zamanlarda ve seküler ilişki biçimleriyle birlikte yaşamak, her tür sapkınlığın kültürel bir gelişmişlik belirtisi sayıldığı, din'in kimi dogmatik tezahürlere indirgendiği bir zamanda yaşamak anlamına geliyor.


UYGARLAŞTIRMA MİSYONU/SÖYLEMİNİ GÖRMEK

Bizler, Müslümanlar olarak zamanın dışında kalan


bir zamanda yaşıyor gibi yaşamaya devam edemeyiz. Uygarlaştırma misyonu söyleminin bugün de sistematik bir biçimde aralıksız olarak sürdürüldüğünü görmemiz gerekir. Uygarlaştırma misyonu projesi bugün daha çok feminist bir proje olarak, bir cinsel özgürlük projesi olarak sürdürülüyor. Bugün gerek insan hakları, gerekse kadın hakları konusunda maruz bırakıldığımız yaklaşım/zihniyet ve kültür, emperyalist bir kültürdür. Müslümanların yaşadıkları, yasamakta bulundukları acıların/yıkımların/mahrumiyetlerin acı/yıkım/mahrumiyet sayılmadığı, Müslüman hayatların hunharca/barbarca değersizleştirildiği bir dünyada hiç kimse “insan hakları” yalanlarına inanmaz, inanamaz, Filistin'de, Afganistan'da, Irak, Suriye, Mısır, Yemen, Keşmir, vb. de Müslüman hayatlar hiç bir güvenceye sahip değildir. Böyle olduğu halde Müslümanlar, hayat sayılmayan, istenildiğinde yok edilebilen, başkalarının elinde şekillendirilen hayatlar yaşıyor.


ELEŞTİRELLİKTEN UZAĞIZ

Bugünün dünyasında neyi nasıl göreceğimize, neye, nasıl bakacağımıza bizler karar vermiyoruz. Küresel/egemen dil/söylem olaylarla ilgili, gelişmelerle ilgili olarak, bizlere önceden hazırlanmış, paketlenmiş perspektifleri dayatıyor. Küresel/neolibelar kapitalist dünya ile bütünleşmek, emperyalist bir değer sistemi ve dünya görüşü ile gönüllü olarak bütünleşmek demektir. Bu emperyalizm, insanlığa karşı pervasızca/hayasızca büyük suçlar/zulümler işlemeye devam ederken, bir diğer yanda, “özgürlük” ve “insan hakları” misyonerliğine öncülük ediyor. Eleştirellikten uzak düşünceler taşıdığımız, eleştirellikten uzak hayatlar yaşadığımız için, emperyalist değer sisteminin ne tahakkümüyle, ne de dışlayıcılığıyla yüzleşebiliyoruz. Emperyalist dünya sistemi Rönesans döneminde oluşturulan Batı merkezli bir ontoloji tarafından, her tür sömürgecilik/işgal/istila için ırkçı gerekçeler geliştirmiştir. İslam dünyası toplumlarında entelektüel hayat, Rönesans'tan bugüne ortaya konulan sözünü ettiğimiz ontolojik iddialara yanıt verememiştir. Bu nedenledir ki, günümüzde, Müslümanlar olarak kullandığımız dil/söylemin bilincinde değiliz.


DİRENİŞİN İMKANLARINA YOĞUNLAŞMALIYIZ

Emperyalist değer sistemini/dünya sistemini bilinçli/gönüllü olarak taklit eden seküler/liberal/modern kesimler, tercih ettikleri köleliğin sonuçlarına katlanıyor. Ancak, bu değer sistemine zor kullanılarak maruz bırakılanların, hiç değilse, kültürel bir direnişin, ahlaki bir direnişin imkanları üzerinde yoğunlaşmaları gerekir. Maruz kalmanın, yaralanmakla, aşağılanmakla, rencide edilmekle, zulme uğramakla, insan sayılmamakla ilgili bir boyutu olduğu hatırlanmalıdır.


Zihinsel sömürge durumuna sürüklendiğimiz günden bu yana, İslam dünyası toplumları olarak zihinsel yoksulluklar ve yoksunluklar yaşıyoruz. Zihinsel yoksulluklar sebebiyle, anlam bulanıklıklarını, anlam belirsizliklerini aşamıyor, gündelik şeylerin dünyasında, gündelik ilgilerle yaşamaya devam ediyoruz. Zihinsel zenginlikler, zihinsel bağımsızlık ve zihinsel üretkenlik yoluyla sağlanabilir.


#Küresel kapitaliz
#neoliberalizm
#Emperyalist
9 yıl önce