|

İslam’a adanmış bir hayat

Şair ve filozofluğundan başka Muhammed İkbal’i önemli kılan başka bir özellik de, sadece yaşadığı dönemle ilgili sorunlar hakkında görüş bildirmekle kalmayıp felsefe ve şiirinin merkezi öğesi olan Müslüman milletin siyasi geleceğine ilişkin görüşler üretmesidir

Yeni Şafak
04:00 - 21/04/2017 Cuma
Güncelleme: 07:50 - 21/04/2017 Cuma
Yeni Şafak
Muhammed İkbal
Muhammed İkbal
Prof. Dr. Celal Soydan- İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Muhammed İkbal (9 Kasım 1877-21 Nisan 1938), İslam medeniyetinin insanlığa kazandırdığı büyük fikir adamlarından biridir. İslam dünyasının buhranlı bir döneminde yaşayan İkbal, hayatın her alanıyla ilgili ortaya koyduğu görüşleriyle Müslümanlar için olduğu kadar mesajının insani bir içerik taşıması bakımından da evrensel bir öneme sahiptir.

O, bir fikir adamı olarak sadece Hint Müslümanlarının siyasi ve kültürel geleceğini sağlam temellere oturtmaya çalışmakla kalmadı aynı zamanda yapıcı ve yapılandırıcı fikirler üreterek tüm dünya Müslümanlarına uyanma, kendini tanıma ve yenilenme azmi vermeye çalıştı. Hayatın her alanıyla ilgili İkbal'in ürettiği fikirler, benzer tarihi süreci yaşamakta olan diğer İslam ülkelerinin de geleneksel yapılarına uyduğu için evrensel bir boyut kazanır. Onun sunduğu felsefe, her alanda çözülme, yozlaşma ve yabancılaşma yaşayan İslam dünyası için hayata dönüş felsefesi niteliğindedir.

ENTELEKTÜEL DÜZEYDE MÜCADELE ÖĞRETİSİ

İkbal'in yaşam felsefesinin ana ekseni, Batı kültürünün Müslüman toplumlar üzerindeki zayıflatıcı, hatta yok edici etkilerine karşı entelektüel düzeyde mücadele öğretisini toplumun her kesimine yaymaya çalışmak olarak özetlenebilir. Bu temel hedef, Batı kaynaklı düşünsel, kültürel ve siyasal sapkınlıklardan Müslümanları arındırmayı ve İslam’ı asli ve öz değerleriyle yeniden yorumlayıp topluma kazandırmayı amaçlamaktadır. Zira İkbal reformcu bir şairdir; öncelikli amacı İslami düşünce yapısını çağın şartlarına göre yeniden yapılandırmanın yolunu açmaktır. İslam tarihi ve felsefesini inceledikten sonra ulaştığı nihai sonuç köklü bir yenilenme hareketinin zorunlu olduğudur. 1929 yılında Hindistan’ın çeşitli kentlerinde verdiği konferansların altıncısı olan İslam'da Hareket Prensibi başlıklı konferansta Türkiye’deki yenilenme hareketlerini incelerken “Eğer İslam Rönesans'ı bir gerçek ise ki ben gerçek olduğuna inanıyorum, bizim de mutlaka bir gün Türkler gibi entelektüel mirasınızı yeni baştan değerlendirmemiz gerekecektir” ifadelerini kullanır.

İslam dünyasında yüzyıllardır süregelen durağanlığın kırılması gereğine içtenlikle inanmaktadır. Bu amaç için şiirsel ifadelerin yeterli hareket alanı sağlamadığını düşünmüş olmalı ki fikirlerini düzyazı yoluyla aktarma yolunu da denemiştir. Şiir dilinde ifade ettiği fikirlerin siyasi, sosyal, felsefi ve dini gerekçelerini yazdığı makaleler ve konferanslarıyla daha anlaşılır hale getirmek amacındadır. Dilimize de aktarılan Makaleler ve İslam'da Dini Düşüncenin Yeniden Yapılandırılması (Hece Yayınları) eserlerinde onun bu yönü baskın bir şekilde kendini göstermektedir. İslam'da var olduğuna inandığı gelişme potansiyelinin yollarını arayan İkbal, maziyi unutmaksızın, ancak onda kaybolup gitmeden ve çağın gerisinde kalmadan günün koşullarına uygun yeni ve dinamik görüşler ortaya koymaya çalışmıştır.

PAKİSTAN’IN FİKİR ÖNDERİ

İkbal, büyük bir şair, büyük bir filozof, pozitif bir yenilikçi ve Pakistan’ın gerçek anlamda fikir önderidir. İkbal felsefesinin özellikle İslam dünyasında bu denli önemli olmasının haklı sebepleri vardır. Öncelikle dönemin sorunlarını tespitteki yaklaşımı ve sunduğu felsefi görüşleri, İslam’ın temel sınırları dışına çıkmaz. Bütün fikir ve görüşlerinin Kuran ve Hadis kaynağına dayandığını eserlerinde açık ifadelerle belirtir.

İkbal’i önemli kılan başka bir özellik, şair olmasıdır. Her ne kadar İkbal, sadece şair olarak görülmesinden çoğu zaman rahatsızlık duyduğunu ve gelecekteki eleştirmenlerin kendisini şairler zümresinden muhtemelen ayıracaklarını ifade etse de bu, onun sadece filozof olarak değerlendirilip şairlik yanının göz ardı edilmesi anlamına gelmez. Felsefi görüşlerini şiir diliyle sunması onun şairlik yanını düşünürlüğünden öne çıkaran faktör olduğu genel kabul görmektedir. Urdu edebiyatının önemli kalemleri ve eleştirmenleri, onu hem filozof hem de şair olarak değerlendirirler. Zira İkbal’de şairlik ve düşünürlük birbirini tamamlayan iki unsur olarak görünmektedir. Musa Vuruşu eserinde, sanatının felsefe ağırlıklı olduğunu belirtirken de şiir dilini kullanır:

Felsefe benim hamurumda vardır

O yüreğimin her damarında saklıdır.

Gerçi İkbal hünersiz biridir

Ama onun her kıvılcımını bilmektedir.

Çoğu eleştirmen İkbal’in şairliğine vurgu yapar, hatta onu dünyanın en iyi şairi olarak tanımlar. Bu görüşte olan eleştirmelere göre İkbal’in şiirini, dünyanın herhangi bir şairinkiyle karşılaştırmak abestir. Zira bu kadar kapsamlı bir felsefeyle donatılmış, böylesi etkili bir şiiri ne Dante ne Shakspeare ne de Goethe vücuda getirebilmiştir. Hatta Rumi ve Hafız bile böyle bir şiire sahip değildir. İkbal bir yandan bütün Doğu şiirinin, Arapça, Farsça, Sanskrit ve Urdu şiir geleneklerine dayalı olarak en iyi sentezini sunarken diğer taraftan da çağın bütün sorunlarını şiirinin konusu yapmıştır.

ESKİ İLE YENİNİN
SENTEZİNİ YAPTI

İkbal’i önemli kılan bir başka özellik de onun eskiye volduğu kadar çağdaş felsefeye de vakıf olması ve çağın ihtiyaçlarına uygun olarak eski ile yeninin iyi bir sentezini yapabilmiş olmasıdır. Dünyanın önemli bütün fikir adamlarının görüş ve felsefelerini detaylıca incelemesi ve onlara mukabil kendi görüşlerini ortaya koyması, bu konuda geniş bilgi birikimine sahip olduğunu gösterir. Özellikle İslam bilginlerini, İslam kültür ve medeniyet tarihini iyi incelediği Konferanslarından belli olmaktadır. Bu Konferanslarda Doğu ve Batıdan 150’nin üstünde eski ve çağdaş filozof, bilim adamı, âlim ve fıkıhçının sözleri ve görüşlerine göndermeler vardır. Manzum eserlerinde de çok sayıda filozof ve bilginin görüşlerine çeşitli şekillerde atıflarda bulunur. Bunu yaparken sadece o fikir adamlarını ve fikirlerini hatırlatmakla kalmaz onlara önemli katkılar sağlamayı amaçlamaktadır. İşte bu birikimiyle İkbal, maziyi unutmaksızın ancak onda kaybolup gitmeden ve çağın gerisinde kalmadan günün koşullarına uygun yeni ve dinamik görüşler ortaya koyabilmiştir.

Şair ve filozofluğundan başka İkbal’i önemli kılan başka bir özellik de, sadece yaşadığı dönemle ilgili sorunlar hakkında görüş bildirmekle kalmayıp felsefe ve şiirinin merkezi öğesi olan Müslüman milletin siyasi geleceğine ilişkin görüşler üretmesidir. Hint Yarımadası’nın siyasi gelişmeleri ışığında Hint Müslümanları için ayrı bir devlet zorunluluğunu idrak etmiş bir fikir adamı olarak bu amaca yönelik yoğun çaba harcar. Bu özelliği ile hem Pakistan halkının hem de Müslümanların kalbinde, Pakistan’ın manevi mimarı olarak yer eder.

Tüm bu özelliklerinden başka İkbal’i önemli kılan başka sebepler de vardır. Bu yüzden Hindistan-Pakistan’da İkbal’in fikir ve sanatı ile ilgili çalışma ve araştırmalar İkbal’in vefatından yaklaşık yirmi yıl önce başlar ve vefatından sonra büyük bir hızla artarak devam eder. 1920 yılında Benliğin Gizleri'nin İngilizceye tercümesinden itibaren Batı dünyasında da pek çok eleştirmen İkbal’in felsefesi hakkında yazılar yazar ve İkbal Avrupa'da da önemli bir düşünür olarak incelenmeye alınır. Ülkemizde ise İkbal’in şiiri ve felsefesiyle ilgili çalışmalar 1947 yılında Konferansların beşincisi olan İslam Kültürünün Ruhu konferansının çevirisiyle başlar.

#Muhammed İkbal
#​Şair
#Fıkıh
7 yıl önce