|

Yapısal-varoluşsal bütünlük

Yapısal-varoluşsal bütünlüğü temsil etmeyen, tek boyuta indirgenmiş bir “din” algısı, her durumda, ilgili toplulukları patolojikleştirir. Din’i bütünüyle akılcılaştırmaya çalışmakla, batınileştirmeye çalışmak aynı sonuçları verir. Tarihsel zaman ve mekanda temsil edilebilmek, ortak bir kimlik düşüncesi inşa edebilmek için, insanın aklına ve kalbine birlikte hitap edebilen bir dile sahip olmamız gerekir.

Yeni Şafak ve
04:00 - 15/08/2016 Monday
Güncelleme: 00:50 - 15/08/2016 Monday
Yeni Şafak
Atasoy Müftüoğlu - Yazar ve Düşünür


İslam dünyası toplumlarının/kültürlerinin eski ile yeni'yi, geleneksel olanla, modern olanı bağdaştıramamak, din/bilim/siyaset/felsefe arasında bütünleştirici bir uyum sağlayamamak gibi yapısal bir sorunu var. Yeni sorunlara eski yanıtlar vermekte ısrar eden bu yapısal sorunlar nedeniyle, toplumlarımızda İslami bütünlüğün yerini, İslamın vulgarize edilmiş, mistifikasyona tabi tutulmuş bir versiyonu almıştır. Bu versiyon yaptırım gücü olmayan, kavramsal bilgiye ihtiyaç duymayan, bilinebilecek, öğrenilebilecek bir şeye ihtiyaç duymayan, bilinebilir/bilinmesi gerekene yabancı, sezgiyle/ilhamla ulaşılabilir olana açık, mitolojik unsurlarla bütünleşen bir “din” yaklaşımına işaret eder. Sözünü ettiğimiz yaklaşım/algı/duyarlık, insan aklının/bilincinin/çabasının nüfuz edemeyceği batıni/mistik bir alanla ilgilidir.



NEONURCULUK'UN YIKICI ETKİSİ


Yapısal-varoluşsal bütünlüğü temsil etmeyen, tek boyuta indirgenmiş bir “din” algısı, her durumda, ilgili toplulukları patolojikleştirir. Din'i bütünüyle akılcılaştırmaya çalışmakla, batınileştirmeye çalışmak aynı sonuçları verir. Tarihsel zaman ve mekanda temsil edilebilmek, ortak bir kimlik düşüncesi inşa edebilmek için, insanın akılna ve kalbine birlikte hitap edebilen bir dile sahip olmamız gerekir. Bugün tek boyuta indirgenerek patolojikleştirilmiş din algısına “Neonurculuk” örnek olarak verilebilir. Bilgi ve biliç yoluyla değil, mitolojik unsurlar yoluyla kitlelerin ilgisini çekmeye çalışan Neonurculuk, içerisinde bulunduğumuz dönemde, İslami ufku yeniden tanımlamamız, yeniden inşa etmemizi zorunlu kılan, büyük bir terörist yıkıma neden olmuştur.


Modern zamanlar boyunca emperyalizm/sömürgecilik, Neonurculuk benzeri akımlar aracılığıyla toplumlarımızı kontrol etmek üzere, Müslümanları kobay olarak kullandı, nesneleştirdi. Bu akımlar aracılığıyla İslami mücadelelerin siyasal bir özne haline gelmelir engellendi.



İDEOLOJİK MEŞRÛİYETİN TEHDİDİ


İslam dünyası toplumlarının siyasal bir özne haline gelmelerini engellemeye çalışan emperyalist/sömürgeci dünya, İslam dünyasında yaşayan her gelişmeyi, her olayı, her karşıtlığı, her gerilimi, her altüst oluşu, her zaman ısrarlar ideolojik-ırkçı “meşruiyet” temelinde değerlendiriyor, yorumluyor ve mahküm ediyor. Bu sömürgeci tavır karşısında, bizler, Müslümanlar olarak, kendimizi İslami/ahlaki/felsefi meşruiyet temelinde ifade etmemiz gerekirken, “demokratik” bir meşruiyet temelinde konumlandırmaya, açıklamaya ve savunmaya çalışıyoruz. Bugünün dünyasında her şeyin ideolojik meşruiyet temelinde açıklanıyor oluşu, ideolojik meşruiyetin tek ilke haline getirilmiş olması ürküntü veren bir durumun adıdır. Müslümanların büyük sayılara dayalı iyimserlikler, büyük sayılara dayalı umutlar üzerinde yeniden düşünmeleri gerekir.


Bütün zamanlar boyunca, tarih, büyük bir nehir gibi akıyor, bu büyük nehir'de akan sular her an değişiyor. Evrensel varoluş aleminde böyle açık bir gerçeklik yaşanırken, biz Müslümanlar, her nasılsa yapısal yanlışlıklarımızı, bağnazlıklarımızı sürdürüyor, değişime karşı direniyor, aziz İslam'ı tecrübe etmek yerine, bir söylem olarak yaşatmaya çalışıyoruz. Akla ve duyumsal alana birlikte bakan bir hassasiyetten, dikkatten yoksunuz. Akla karşı sürdürülen bağnaz karşıtlık ne kadar sorunlu ise, akılcı bağnazlık da bir okadar sorun oluşturuyor. Aklı, dünyevi-pragmatik akla indirgeyerek hangi ölçüde yanlış davranıyorsak, İslamı duygusal-manevi-mistik fantezilere indirgeyerek de aynı ölçüde yanlış davranmış oluyoruz.



BİLİNÇ TUTULMASI YAŞIYORUZ


Modern zamanlarda, maddi tarihin beklenmedik ölçüde yükselişi/güçlenmesi, bu gelişmelerin meperyalizmle sonuçlanması, yeni bir toplumun, yeni bir değer sisteminin ortaya çıkışını sağladı, eski toplumsal tarzlar, değerler çözüldü, zihinsel/ruhsal bir bunalım ortaya çıktı. Teknik akılcılık, her tür değer sistemine karşı savaş açtı. Aydınlanma aklı'nın evrensel bir referans-meşruiyet kaynağı haline geldiği günden bu yana, “din” özelleştirilerek kişisel bir ilgi'ye, uğraşa dönüştürüldü. Seküler meşruiyet, Avrupa'da bütün kıtayı büyük bir kan gölüne çeviren mezhep karşıtlıklarını-savaşlarını, ruhban sınıfının ikitdar ihtiraslarını çözüme kavuşturmak amacına yönelik olarak hayata geçirildi. Aydınlanma aklı, kavram ve kurumları sömürgecilik yoluyla bütün kültürlere dayatıldı. Aydınlanma evrenselliğinin ve seküler meşruiyetin sömürgeciliğe dayalı bir evrensellik ve meşruiyet biçimi olduğu, İslam dünyası toplumlarını ve kültürlerini içermeyeceği, İslam dünyası toplumlarında gereği kadar dikkate alınmadı, tartışılmadı, sorgulanmadı. Aydınlanmanın felsefi bir akım olduğu kadar, siyasal bir proje olduğu, pek çok aydınlanma filozofunun, filozof olmaktan çok ideolog oldukları, eleştirel analizlere tabu tutulmadı. Meşruiyeti kendinden menkul, kibirli-ukala aydınlanma aklı ve seküler referanslar, hem din'i, hem de din'i değer sistemini dünya görüşünü maalesef antropolojikleştirmiştir. Bunun içindir ki, bugün, Müslümanlar olarak, İslamın kavramsal kurumlar kamusal temsilini konuşmuyor, tartışmıyor, gündeme taşımıyoruz. Çok açık bir bilinç tutulması içerisinde yaşadığımız, tarihsel süreçleri ve gerçekliği doğru anlayamadığımız, siyasal gücü ve bilinci de içeren kültürel bir zenginliğe sahip olmadığımız için, toplumlarımız kimi zaman batıni zırvalar, kimi zaman zahiri zırvalar temelinde ortaya çıkan militarist/faşist bir terörle sınanıyor.



Modern tarih, seküler tarih, ideolojik ihtiraslar, ideolojik çıkarlar ve ideolojik meşruiyet temelinde ilerlediği için,yakın geçmişte Cezayir ve Mısır'da, şimdi de, Türkiye'de görülebileceği üzere, İslam toplumlarının tarihsel/kültürel gerçekliğine hiç bir şekilde saygı duymuyor. İslam dünyasında yaşanan her gelişme yorumlanırken, değerlendirilirken, istisnasız bütün modern kavramlar, ideolojik bir despotizmed önüştürülerek kullanılıyor.


#Neonurculuk
#Yapısal bütünlük
#Modern tarih
#Batınileştirme
8 years ago