Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte
nın yarı-uykudaki vahşi doğası yeniden harekete geçti. Eski Yunan efsanelerinde Pandora’nın Kutusu”, içinde bütün kötülüklerin tutulduğu sihirli bir kutudur. Ukrayna’nın işgaliyle
, açılmak bir tarafa, ortalığa saçılıverdi. Bu saçılmanın bulaşmadığı bir ülke kalmayacak gibi görünüyor.
Rusya’nın işgalinin sözde kurallara dayalı uluslararası düzenin sonu olarak nitelendirildi. Sanki uluslararası düzen şimdiye kadar kurallara bağlıymış gibi konuşuyorlar. Halihazırdaki uluslararası düzenin
dünyası olduğu bir kez daha gözden kaçırılıyor.
Rusya’nın
“Uluslararası Ceza Mahkemesi”
nde yargılanması gerektiğini savunan ABD, Trump döneminde mahkemenin önde gelen yetkililerine yaptırım uygulamıştı. Sebebi, Afganistan’da savaş suçu işledikleri gerekçesiyle Mahkeme’nin ABD askerlerini soruşturma girişiminde bulunmasıydı. ABD kendisini yargıdan muaf tutulması gereken bir istisnaî güç olarak görüyor.
Batı medyasında Ukrayna’nın işgalinin ne anlama geldiği konusunda biribirinden enteresan yorumlar yapılıyor. Kimisi
diyor. Kimi
kim
i” Tarihin Sonundaki Savaş”
kimisiyse
diyor. Kimi
“Baylar, Soğuk Savaş -2 başlamıştır”
derken, kimisiyse
” Bayım, Soğuk Savaş hiç bitmedi ki, sadece mola vermişti”
diyor. Kimisi “
Tarihin tatili sona erdi”
derken, kimisi
“Tarihin daha gidilecek yolu”
var diyor.
Uyduruk gerekçelerle Afganistan ve Irak’ın işgalini hazırlayan Amerikan Neoconları’ysa tarihin kendilerini haklı çıkardığına dair bir sarhoşluk hali içindeler. Hep bir ağızdan “Amerika müdahale etmediğinde dünya çook güvensiz, çook” şarkısını okuyorlar. Ara sesleriyse gürültüye boğuyorlar. NATO’nun Doğu’ya genişleme eylemlerinin bir savaşı tetikleyeceğini yıllar önceden dile getirerek uyarıda bulunan herkese,
“sakın bu atı Truva’ya sokmayın”
diye uyaran
gibi adeta deli muamelesi yapıldı veya bu uyarılar görmezden gelindi.
’nin veya sözde
nin ‘kural’ olarak görüldüğü bir uluslararası düzende Rusya neden kendini bu kuraldan muaf hissetsin ki! Ahlaki argümanların salt güce göre şekillendiği bir düzende kendinde güç vehmeden devletlerin zayıf gördüklerine ilk fırsatta saldırmaları neden yadırganıyor? Rusya, ABD’nin ayak izini takip ediyor. Önce uluslararası düzenin içindeki bu ahlaksız güç kurallarının değişmesi gerekiyor.
İbret alınması gereken Tarihse, tüm taraflar için adeta savaşın malzemesi oldu. Herkesin bir tarihi, bir tarih filozofu var. Ukrayna’nın işgali bağlamında tarih bir ahlakî gerekçe, haklılık, meşruluk olarak öne sürülüyor. Tarih tüm uluslar için haklı bir gerekçe olarak öne sürülseydi, herkes biribiriyle çılgınca savaşır olurdu. Eski imparatorlukların varisleri eski toprakların peşinden koşuyor olsalardı dünya haritası toptan değişirdi. Acaba bu haritada kaç devlet olurdu?
Keza Ukrayna üzerinden
“tarihsel benzeştirmeler”
de tarihin sayfalarından didik didik edilerek dışarı fışkırtılıyor. Herkes uygun gördüğü benzeştirmenin eteğine sarılıyor.
“Napolyon Savaşları”, “Birinci ve İkinci Dünya Savaşları”, “Vietnam”, “Afganistan”,” Irak”, “Napolyon”, “Hitler”, “Stalin”, “Charles De Gaulle”, “Winston Churchill”
Ukrayna-Rusya savaşının anlamlandırılmasında sıkça kullanılan popüler figürler oldular.
Prusyalı(Alman) general
savaşı, siyasetin başka araçlarla sürdürülmesi olarak nitelemişti. Ukrayna işgalinin yansımalarına bakılacak olur ise savaş, siyasetin kendisi haline geldi. Türkiye dahil sadece çok az sayıda ülke “barış” için çabalıyor. Batı medyalarında tarihin savaş yapıcılarından bolca bahsediliyor, ancak barış yapıcılarından söz bile edilmiyor.
Savaşın sisi içinde gerçekler karartılıyor, bulanıklaştırılıyor, çarpıtılıyorlar. Bu sisin içerisinde neyin haber, neyin gerçek, neyin doğru, neyin yanlış olduğu anlaşılmaz hale getiriliyor. Bilgi savaşları bilginin kendisini şüpheli kılıyor. Bu karanlıkta tek gerçek, hayatlarını kaybedenler.
Savaşın nereye doğru gideceğini kimse bilemez. Savaşa karar veren insan unsurunun akılcı davranacağının ise hiçbir garantisi yok. Tarih, ahmaklığın yol açtığı felaketlerin de tarihidir. Yine de her şeye rağmen umutlu olmak gerekiyor, ama ne yazık ki umut bir strateji değildir.