Önceki yazımda İdlib’te 36 askerimizin şehit edilmesiyle Türkiye-Rusya ilişkisinin ciddi bir kırılma yaşadığını belirterek, bu kırılmadan kimlerin istifade etmeye çalışacağına dair bazı gözlemlerimi dile getirmiştim. Yazımda İsrail ve Ermeni lobilerinin ABD ve Rusya’da karar alma mekanizmalarını ülkemiz aleyhinde etkilemeye çalıştıklarına da şöylece bir değinmiştim.
Ancak Suriye’de şahit olduğumuz gelişmelerin küresel sistemdeki kırılmalarla yakından ilgili olduğunu da kavramalıyız. İran-Irak savaşına, Afganistan’ın, Irak’ın, Sudan’ın, Yemen’in, Libya’nın parçalandığına şahit olduk. Tabii ki ülkemiz ve yakın bölgemiz için kaygılanıyorum. Kaygılanmamam mı gerekiyor? “Millet adamı“ olmaktan gayri hiçbir beklentisi olmayan mütevazı bir fikir emekçisi olarak elimden geldiğince okurlarımıza küresel gelişmelerle ilgili bilgiler aktarmaya çalışıyorum. Yorumlarımda isabet ettiklerim olmuştur, etmediklerim de.
Tehditle, şantajla, aba altından sopa göstermekle, arkadan iş çevirmekle ne ittifak kurulur, ne de dostluk. ABD örneğinde görüldüğü gibi ülkemiz bu türden sahte müttefiklere ve sahte dostlara zaten yeteri kadar âşinâ. Türkiye’nin Suriye’de haklı gerekçelerini dikkate almayan bir Rusya ile ne kadar yol gidilebilir ki! Suriye’de İsrail’in saldırılarına âdeta kör kalan Rusya, Türkiye’ye karşı tutumunu değiştirmediği takdirde bunun sonuçlarını da iyi hesap etmelidir. Yanlış atılan bir adımın ülkeler için nasıl bir felaketle sonuçlandığını ise tarihler bize anlatıyor.