|
“Allah’ın gülleri yakamızı bırakmasın…”

Bir arkadaşımızı, kardeşimizi daha dün ebedî âleme uğurladık. Taziye için Caferağa Kültür Merkezi’nin bahçesine gittiğimde dut ağaçları altında bahçenin, genci yaşlısı, her kesimden, her halden sevenleriyle dolup taştığını gördüm. Rahmet duaları ve hatıraları konuşarak arkadaşımıza veda ettik. Biz güzel bilirdik, Rabbim de ona güzel muamele etsin.

Mevlana İdris, yazarlığını çocuk kitaplarına hasretse de çok iyi bir entelektüeldi. Selim bir akılla güzel kalple düşünebilen insanlardandı. En önemli özelliği de İstanbul aşkıydı. İstanbul tutkusu can dostlarından İbrahim Kiras’ın dün “Seni Özleyeceğiz Bayım” başlıklı yazısında anlattığı gibiydi… “İstanbul’u fiziki bir mekân olmaktan ziyade kökleri tarihe uzanan bir ‘yaşama kültürü’ olarak benimsemişti.” İ. Kiras’ın yazısını okuyunca aynı ekipte çalıştığımız İstanbul Kültür Çalıştay’ı geldi aklıma. Mevlana orada hem çocuklar hem de İstanbul için önerilerini ısrarla her birimize anlatmaya çalışmış, bir özet metin de yazmıştı. Mutlaka ve yapılması gerektiğine inandığı işlerdi bunlar. 2018 yılında Mevlana İdris’in konuyla ilgili bana gönderdiği metinden bir parçayı bir anlamda vasiyeti olarak görüp olduğu gibi paylaşıyorum. Kim bilir belki bir gün ülke çapında bir çocuk politikası oluşturabilir, belki de onun adıyla fikirlerini yaşatacak bir İstanbul Çocuk Enstitüsü kurar, şehir ve kültür ilişkisini çocukların kurmasına imkân sağlayacak şartları daha çok ortaya çıkartırız. Ülkesi ve ülkesinin çocukları için düşünen ve üreten bir aydına verdiğimiz kıymet de belki de böylece sahici olur.

“Biliyorum bir karınca türküsünden
Daha hafif olacak sesim
Biliyorum insanların birbirine olan
Yabancılığı büyüyecek dünya küçüldükçe
Biliyorum telefonlar oldukça

İnsanlar birbirini görmeyecek

Biliyorum birbirimizi hiç görmeden öleceğiz
Her şey için tek şey diliyorum
Allah’ın gülleri yakamızı bırakmasın”

diyen ıstırap sahibi bir şaire vazifemiz bundan başka ne olabilir ki…

İstanbul’da Çocuk ve Çocukluk

MEVLANA İDRİS /2018

Türkiye’de yaklaşık 22 milyon çocuk var… Benzer bir oranı İstanbul ölçeğine uyarladığımızda yaklaşık 3,5-4 milyon civarında bir çocuk nüfusundan bahsetmek mümkün… İstanbul’da gündelik hayat, yetişkinleri bile zorlarken, çocuklar için her şeyin güllük gülistanlık olduğundan bahsetmek çok zor. Çünkü İstanbul fizik ve nüfus anlamında stabil bir şehir değil. Çocukluğun kayboluşundan söz etmek pekâlâ mümkün İstanbul’da.

Çünkü artık okullaşma yaşı iyice düştüğü için, çocukluk dediğimizde devasa bir eğitim süreci canlanıyor çoğu çocuğun gözünde. Geleneksel çekirdek aile tipinin bile kaybolması; yuva/ kreş/ anaokulu gibi kurumların çocukluk kavramının içine girmesine yol açtı…

İstanbul’daki aşırı dinamizmin önüne geçecek bir planlama dinamizmi mümkün mü bilmiyorum. Ama eğer böyle bir şey mümkün olsaydı; yani bütün sayısal verilere sahip olsaydık, belki o zaman bile özellikle ‘kültürel’ konularda yoğun tartışmaların yaşandığını görebilirdik. Yine de “İstanbul’da çocuk ve kültür” bağlamının hiç olmazsa fizik ayaklarından bahsetmek mümkün.

1-
Ülke çapında bir çocuk politikasının oluşturulması,
2-
Bu çocuk politikasının her şehir için ve özellikle de İstanbul için yerelleşip, bir uygulama programının çıkartılması,
3-
Çocukla ilgili tüm sosyal, sayısal, kültürel verilerin toplanıp dağıtılabileceği bir Türkiye ve İstanbul Çocuk Enstitüsü ya da merkezinin kurulması. Böyle bir merkez kuşku yok ki çocukla ilgili yapılacak her çalışmanın doğal ve elzem veri tabanı olacaktır.
4-
“İstanbul Çocuk Politikası”nda, diğer başlıklar yanında “kültür” başlığının oluştuğunu varsayalım ve olmasını istediğim yan başlıkları sıralayalım:
-
Çocuk için tasarlanmış kültürel mekânlar.
Tiyatro, konferans, sinema, kütüphane vs. Yetersiz de olsa bunlar şehirde şu anda da var. Fakat çoğu defa çocuğa göre tasarlanmış mekânlar değil. Mesela 15 milyonluk şehirde hâlâ bir çocuk sineması yok.
-
Şehir-çocuk ilişkisini
zihinsel ve fiziksel biçimde kuracak ara enstrümanlar yok. İstanbul’daki kültürel kurumlar/yerel yönetimler ve okullar/çocuklar arasında sağlıklı bir iletişim/koordinasyon eksikliği var. Kısaca çocukla İstanbul’un en estetik, en doğal biçimde buluşması sağlanmıyor.

- Eğitim alanında uygulamalı bir İstanbul dersi belki de elzem. Şehirde hâlâ denizi görmeyen yüzbinlerce çocuğun olduğunu biliyor musunuz?

- Genellikle bir çocuk için yüksek sayılabilecek ücretlerle girilebilen yüksek nitelikli eğlence mekânlarından yararlanma konusunda, imkânı olmayan çocukların da (mesela finansmanı yerel yönetimlerce karşılanarak) ayda en az bir defa bu mekânlardan yararlandırılması.

- Çocuklar için tasarlanmış bir ring şehir turu otobüsü. Ayrıca bunun Fatih-Beyoğlu-Üsküdar-Eyüp semtleri için semt ölçeğinde yapılması.

- Çocukların yararlanması için her türlü dergi, gazete, süreli yayın, kitap, müzik albümleri gibi kültürel ürünler yanında hafif yeme-içme ihtiyaçlarının da karşılanabileceği bir farklı kütüphane/mekân modeli.

Son söz:
İhtiyaçlar çeşitlenebilir ve öncelikler elbette değişkendir.

Ancak, çocuk öznenin merkeze alındığı bir İstanbul düşü için, temel ve sürdürülebilir bir çocuk politikası öncelikli görünüyor. Yoksa yılın sadece belirli dönem veya günlerinde abartılı çocuk vurgusuyla yapılan kimi etkinlikler konunun gerçeğinden çok uzak.

Kapsamlı bir “Çocukların İstanbul’u” araştırması, entelektüeller ve çocuklar arasında yapılarak işe başlanabilir.

#Caferağa Kültür Merkezi
#Mevlana İdris
#İbrahim Kiras
2 yıl önce
“Allah’ın gülleri yakamızı bırakmasın…”
Târih tekerrür mü ediyor?
Sanat, heva ve heves
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’